GİRİŞ

E-Posta
Şifre

YENİ ÜYE

Ad
Soyad
E-Posta
Şifre
Şifre Tekrar
Ürün sepete eklendi
Aramıza Hoşgeldin!
Welcome Abroad!
Bültene başarıyla üye oldun.
Teşekkürler!
Thank you for subscribing to
our newsletter.

1500 TL ÜZERİ ÜCRETSİZ KARGO

İLK SİPARİŞTE %10 İNDİRİM İÇİN ÜYE OLUN! İNDİRİM KODU: HELLOPC10

MELİKE SARIKATİPOĞLU VE SELİM

Mutfakta zaman geçirmeyi, yeni tarifler keşfetmeyi seviyorsanız Melike Sarıkatipoğlu'nun "lezzetli içerikleri"yle mutlaka tanışmışsınızdır. Hatta yemek konusuna ilginiz olmasa bile onun paylaştığı tarifleri, videoları izlemek de başlı başına bir keyif. Elinin lezzetini sadece harika dokunuşlar yaptığı tariflere değil, evine, yaşamına, hayatın tümüne yansıtabilen başarılı bir içerik üreticisi o.

Melike Sarıkatipoğlu, yaşamının büyük bir kısmını, neredeyse tüm eğitim hayatını geçirdiği Nice'i geride bırakıp, sürpriz bir evlenme teklifi ile Türkiye'ye dönme kararı alıyor. Eşiyle beraber dolu dolu yaşadıkları iki kişilik hayatları, sürpriz bir şekilde oğlu Selim'in dünyaya gelişiyle çekirdek aileye dönüşüyor.

Planlı da olsa süpriz de, hamilelik dönemi her zaman mutluluk ve heyecan duygularını beraberinde getirmeyebilir. "Ben lohusalığı hamilelik sürecinde yaşadım" diyerek bu durumu en iyi şekilde bilen ve yaşayan, duygularını gizlemeden, nedenlerini idrak edip dile getirebilen ve yaşadıklarını bizlerle paylaşarak benzer süreçlerden geçen anne adaylarına da ilham olacağını düşündüğümüz bir hikayesi var Melike Sarıkatipoğlu'nun. Korkularla, kaygılarla başlayan bir hamilelik süreci ve tüm olumsuz duyguların doğumla beraber bir anda duman gibi dağıldığı mutlu bir annelik serüveni onunkisi.

Melike Sarıkatipoğlu'nun zarafeti, güler yüzü ve samimiyeti eşliğinde, zevkle dekore edilmiş evinde gerçekleştirdiğimiz bu harika sohbetin detaylarına davet ediyoruz sizi...

EBEVEYN OLMAYA NASIL KARAR VERDİNİZ?

Aslında karar verdik diyemem çünkü hamile olduğumu şans eseri öğrendim. Çocuk sahibi olmaktan hep korkuyordum. Bu korkumu ifade ederken de "Her kadın anne olmak zorunda değil. Ben anne olmayacağım" derdim. Eşim de bu düşüncemi kabullenmişti. Biz ikimiz zaten çok mutluyuz diye düşünüyorduk. Fakat bazı sağlık sorunları nedeniyle doğum kontrol hapını bırakmak zorunda kaldım. Bir süre sonra ruh halim inanılmaz değişti. Kendimi çok mutsuz ve yorgun hissediyordum. Neden mutsuz hissettiğim hakkında da en ufak bir fikrim yoktu. Bir gece çok bulantım oldu. Ben hala bu durumu depresyona yoruyordum. Yani o kadar depresifim ki, somatize oldum ve midem bulanıyor diye düşünüyordum. Evde önceden aldığım bir hamilelik testi vardı, ihtimal vermiyordum ama testi yapmaya karar verdim ve sonuç pozitif çıktı. Kan testinden sonra 9-10 haftalık hamile olduğumu öğrendim.

HAMİLE OLDUĞUNUZU ÖĞRENİNCE NASIL HİSSETTİNİZ?

Benim için şok edici bir durum olmuştu. Çok korktum. Sanki bir hastalığa yakalanmıştım ve ne yapacağımı bilmiyordum. Çünkü benim düşünceme göre çocuk olduktan sonra hayat bitecekti!

BU KORKULARLA BERABER HAMİLELİĞİNİZ NASIL GEÇTİ?

Fiziksel olarak rahat bir hamilelik geçirdim. Ama psikolojik olarak çok iyi durumda olduğum söylenemezdi. İkinci trimesterde artık olayı kabullenmiştim; daha iyiydim, enerjim kendine gelmişti. Bir de insanlarda "Ah neler yaşayacaksın bilsen?" gibi bir tutum vardı. Genel anlamda bu durumu kabullenmem uzunca bir süre aldı.

Tabii bu süreçte eşim Ata, hiçbir zaman bunu yalnız başıma yapmayacağımı, her zaman bana destek olacağını, gereken bütün yardımları alacağımızı söyledi. Onun bu sözleri bu süreçte beni en rahatlatan şeydi.

HAMİLELİĞİNİZ BOYUNCA DOĞUMA KENDİNİZİ NASIL HAZIRLADINIZ?

Arkadaşlarımla aynı süreçte hamileydik. O büyük bir şanstı. Çok fazla fiziksel aktivite yapmadım ama geriye dönüp baktığımda keşke yapsaydım diyorum. Hamileliğimin büyük kısmı yaz aylarına denk geldiği için keyifli bir yaz geçirdik Ata'yla. İkinci balayı gibi bir tatilimiz oldu. Beni sürece çok güzel hazırladı bu durum. Böylece fizikselden ziyade psikolojik olarak hazırlanmış oldum.

Hamileliğe veya doğuma dair hiç kitap okumadım. Kitap okumak beni inanılmaz kaygılandırıyordu. Doğumla, annelikle ilgili kitaplar okumaya başladığımda kalbimin sıkıştığını hissediyordum. Bana göre annelik ancak yaşadığın zaman bilebileceğin bir şey. Her çocuk farklı, dolayısıyla herkesin anneliği de farklı. Bunu bir norm içerisine sokmak çok da gerçekçi gelmiyordu bana.

SELİM'İN DOĞDUĞU GÜNÜ ANLATIR MISINIZ?

Sezaryenle doğdu Selim ama planlı bir sezaryen değildi. Doktorum, belki çok kolay bir doğum olacak sezaryenden önce normal doğumu düşünelim diyordu. Doğumun başladığı gece evdeydim ve o sabahı da evde geçirdim. Doğum sürecinin uzun süreceğini bildiğim için hemen hastaneye gitmek istemedim. Sancılarımın sıklaşmasını bekledim. Sabah duşumu aldım, hafif bir kahvaltı yaptım. Cuma akşam saatlerinde sancılarım sıklaşınca hastaneye gitmeye çalışmamız ise trafik yüzünden küçük bir maceraya dönüştü. Hastaneye varınca herhalde hemen doğuma gireceğim diye düşünüyordum. Çünkü 12 saat olmuştu. Ama açılma 3 cm civarındaydı. Bir saat daha beklettikten sonra açılma olmayınca ben durumu zorlamak istemiyorum, beni sezaryene alın dedim. Zaten öncesinde de doğumu nasıl yapacaksın diye sorduklarında hep "zamanı geldiğinde göreceğiz" diyordum çünkü çok da planlanabilecek bir şey olmadığını düşünüyorum doğumun.

MENTAL OLARAK ANNELİĞE HAZIRLANMAK DİYE BİR ŞEY VAR MI SİZCE?

Benim için hazırlıkların en büyüğü mentaldi zaten. Ama bir yandan da, daha önceden deneyimlemediğin, bilmediğin bir duruma nasıl hazırlanırsın ki?Eşimle beraber bolca keyifli zaman geçirmemiz, bolca dinlenmem ve genel olarak tek başınalığımın tadını çıkarmam benim için güzel bir hazırlık süreci oldu diyebilirim.

YENİDOĞAN SÜRECİNİ NASIL GEÇİRDİNİZ?

Selim doğduktan sonra onu görünce, o geceyi birlikte geçirince kaygılarımın, bütün korkularımın ne kadar boş olduğunu anladım. Neden korkmuşum ki bu kadar güzel bir şeyden dedim kendi kendime. Aslında bütün o lohusalık depresyonu denilen durumu ben sanırım hamilelik süresince yaşadım. Kendimi en kötüsüne hazırladığım için Selim doğduktan sonra yaşadığım tüm o yoğun duygular korkularımın ve endişelerimin boşuna olduğunu gösterdi bana.

Annem ve Ata bu süreçte benimleydi, yenidoğan hemşiremiz ve evde yardımcımız vardı. Çok yardım alabildiğim bir sistem içerisinde olabildiğim için rahattım genel olarak. Ben zaten yardıma çok açıktım ve yardım etmek isteyen herkese de kollarımı açtım.

Sadece emzirme süreci beni çok yormuştu. Yenidoğan sürecinde beni tek zorlayan konu oydu.

ANNELİĞİN EN ZOR YANI NE OLDU SİZİN İÇİN?

Selim'le hayat çok güzel bence, o yüzden anneliğe dair herhangi bir şeye zor demek istemiyorum. Yalnızca kendime biraz daha vakit ayırabilmeyi isterdim. Evde yalnız olmayı, kendi başıma geçirdiğim zamanları özlüyorum. Mesela şehirde dolaşmayı çok severdim eskiden; sabah erkenden çıkardım akşam gelirdim eve. Hiç gitmediğim yerlere gider, hiç girmediğim sokaklara girer, kafelerde oturur, tanımadığım insanlarla sohbet ederdim. Şu an bunu yapmak bir hayal benim için.

ANNELİĞİN EN KEYİFLİ YANI NEDİR PEKİ?

Her şey... Onun büyüdüğüne şahit olmak, sabah uyandığında onu yatağından almak, gece yatmadan ona kitap okumak, canı sıkkın olduğu zaman sende teselli bulması... Bütün bunlar insana kendini çok değerli hissettiriyor ve içinde bulunduğun durumu çok sihirli kılıyor.

Bir de Selim'e her baktığımda; "Ben bu çocuğu tanıyorum, sanki hep hayatımdaydı" gibi hissediyorum. Sanki hep benim çocuğumdu. O dünyada yokken bile ben onun annesiydim gibi hissediyorum.

ANNELİKLE İLGİLİ SİZİ EN ÇOK ŞAŞIRTAN ŞEY NEYDİ?

Sezaryenden çıktıktan yarım sonra Selim'i getirdiler emzirmem için. Ameliyathaneden yeni çıkmışım, ‘hemen, şu an mı başlıyoruz anneliğe’ diye sormuştum şaşkınlıkla.

Genel olarak emzirmenin bu kadar zor olacağını tahmin etmemiştim. Göğüslerim yara oldu ama bir sebepten de direttim o yaralara rağmen emzireceğim diye. Çünkü bir baskı oluyor. İyi ya da kötü anne olmak, ölçülebilen bir şey değil sonuçta ama yenidoğan evresinde ne kadar emzirirsen o kadar iyi bir anneymişsin gibi bir algı var. Bir tek ölçülebilir veri bu var elimizde çünkü. Sen kaç ay emzirdin diye soruluyor? Rakamsal bir şey olduğu için insan ne kadar az bir sayı olursa o kadar kötü bir anne olacağım diye düşünüyor. Bu konunun bende bu kadar savaş haline geleceğini düşünmüyordum, bu açıdan şaşırtıcıydı benim için.

PSİKOLOJİ MEZUNU BİR ANNESİNİZ. BU DURUMUN SİZE ANNELİKLE İLGİLİ BİR ARTISI YA DA FARKLI TÜRDE BİR YANSIMASI OLDU MU?

Doğrudan çocuk gelişimi konusunda bir artısı oldu mu bilemiyorum. Kendi kişisel gelişimim, mental durumum konusunda olmuştur elbette. İçgörüsü olan ve kendini önemseyen bir insan olduğum için bu durumun çocuğumun gelişiminde doğrudan olmasa da dolaylı bir etkisi oluyordur.

Fransız ekolünde okuduğum için çocuk gelişimi konusunda okuduğum bilgiler de yine bu çok eski ekole aitti. Şu anda kabul edilen "iyi anne" algısından biraz uzak bir ekol o. Çocuğa bu kadar yüksek farkındalıkla yaklaşıp her şeyini analiz etmek yerine birazcık daha genelleştirip kalıplara sokan ve sonuçta daha ilkel bir yaklaşım.

Bir çocuğu bireyselleştirmek ve gelecekte onun ihtiyacı olacak bütün araçları bu yaştan ona vermeye çalışmak da, insanın bence yaşamla deneyimlediği şeylerin hiç var olmadığını öngörmek gibi bir şey aslında.

SELİM'İN İLERİDE NASIL BİR İNSAN OLMASINI İSTERSİNİZ? BUNUN İÇİN NASIL BİR YOL İZLEMEK GEREKİYOR SİZCE?

Elbetteki iyi okullara gitmesini, başarılı bir akademik hayatı olmasını isterim ama bundan daha önemli olduğunu düşündüğüm şey sıcak bir aile ortamında, anne babası birbirine aşık, birbirine saygı gösteren iki insanın evladı olarak, güzel sözcükler duyarak, güzel şeyler görerek büyümesi... Bence en temelde gerekli olan bu. Tabii ki ilerde hobileri olsun, isterse sanatçı isterse gezgin olsun... Ne istiyorsa! Ama en temelinde, benim hayat değeri olarak benimsediğim şey de her şeyden önce aile olduğu için onun için de öyle olmasını isterim.

SELİM’E NE ÖĞRETMEK İSTERSİNİZ?

İyi bir eş olmayı, zarif ve kibar biri olmayı, kadın ve erkeğin eşitliğini öğretmeyi isterim. Ama gerçekten iyi bir şeyler yapmak istiyorsa çok çalışması gerektiğini, her şeyin çalışarak olduğunu, emek sarf etmesi gerektiğini de öğretmek isterim. Eğer ki buna inanırsa daha çok hayal kurar. Hayal kurdukça ve çalıştıkça daha başarılı olur. Çalışmaktan kastım sadece iş hayatında iyi bir konuma gelmek de değil. Ailesi, eşi, çocukları için çalışmak; iyi bir baba, iyi bir eş, iyi bir iş insanı olmaya çalışmak...

Disiplinli olmayı, belirli kuralların içinde yaşamayı da bilmesi önemli. Çünkü ben de disiplinli bir aile büyüdüm. O zamanlar çok şikayet ediyordum bu durumdan ama şu an bana kattığı değerleri biliyorum.

Her insanın bir sınıra ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Sonuçta topluluk içerisinde yaşayan insanlarız ve hayat öyle "sen istersen olur" gibi bir şey değil. Bunu küçük yaşta öğrenirse, belki onun için daha doğru olur. Oyunu kurallarına göre oynar, sonra eğer yapabilirse kuralları kendisi değiştirir.

ANNELİKTE VİCDAN AZABI DİYE BİR ŞEY VAR MI SİZCE?

Annelik daimi bir vicdan azabı bence. O moddan hiç çıkabildiğim oluyor mu, bilmiyorum. Sanırım bu duyguyla yaşamayı öğreniyorsun. Selim'le olduğum zamanlarda bir noktada belki daha fazla çalışabilirdim, kendimle ilgili daha farklı bir şeyler yapabilirdim diye vicdan azabı duyuyorum... Onunla olmadığım zamanlarda ise, şu an Selim'le olabilirdim diye vicdan azabı hissediyorum. Ama her zaman onunla olamayacağımın ve bir noktada kendim için de bir şeyler yapmam gerektiğinin farkındayım. Vicdanımı bu şekilde rahatlatıyorum.

EVLİLİK VE EBEVEYNLİK DENGESİNİ KURMAK İÇİN NELERE DİKKAT EDİYORSUNUZ?

Biz eşimle birlikte vakit geçirmeyi, sohbet etmeyi gerçekten çok seviyoruz. Akşamları Selim uyuduktan sonra balkonda oturuyoruz, günümüze dair sohbet ediyoruz (konu hep Selim'e geliyor tabi kiJ). Dört beş ayda bir, iki günlük de olsa birlikte baş başa bir tatile gitmeye çalışıyoruz. Haftada bir iki akşam birlikte dışarı çıkıp yemek yiyoruz. Biz kendimizi hep hayat yoldaşı olarak görüyorduk. Şimdi Selim'le birlikte aynı yoldaşlık hissi devam ediyor.

Bir de Ata ilk günden beri her şeye dahil olan bir baba. İlk üç ay boyunca Selim'in banyosunu sadece Ata yaptırdı. Yine ilk günden beri altını değiştirmesinden tutun her akşam ona hikayesini okuması, sütünü içirmesine kadar Selim'le ilgili her konuya, tüm bakımına dahil oldu. Güzel bir iş bölümü var aramızda. Beni bu yolculukta asla yalnız hissettirmiyor. Paylaşımlarımız aynı dengede devam edebiliyor. Çünkü aynı gemideyiz.

SELİM’LE BİRLİKTE NE TÜR AKTİVİTELER YAPIYORSUNUZ?

Biz genellikle hep dışarıda oluyoruz Selim'le. Bebek'e iniyoruz, ben kendime bir kahve alıyorum ona da bir karton bardak veriyorum. Sonra parka gidiyoruz. Biraz yürüyüş yapıyoruz. Artık esnaf da Selim'i tanıyor, herkesle merhabalaşıyoruz. Bazen de Emirgan Korusu'na gidip ördekleri besliyoruz.

Arkadaşlarımın çocuklarının yaşları da Selim'e yakın. Onlarla da vakit geçiriyoruz. Oyun buluşmaları yapıyoruz.

Normalde kendi başıma yaptığım şeyleri onunla yapmak beni çok mutlu ediyor. Bence onu da çok mutlu ediyor. Günlük rutinlerimin içinde olması, onunla bu anları paylaşmak çok güzel.

ANNELİĞİ 3 KELİME İLE TANIMLAMANIZI İSTESEK?

Kalpteki sonsuz okyanus.

TİPİK BİR PAZAR GÜNÜNÜZ NASIL GEÇİYOR?

Hafta sonu üçümüz uyanıyoruz. Önce Selim'e kahvaltısını yaptırıyoruz. Hava güzelse saat 9 gibi çıkıp Bebek'e iniyoruz. Biz kahvaltımızı yaparken o atıştırmalıklarını yiyor. Parkta oynuyoruz. Sonra eve geliyoruz Selim'in uykusu için. Biz de dinleniyoruz o arada. Uyandığında yemeğin ardından tekrar dışarı çıkıyoruz. Bazen babaanneye gidiyoruz bazen ablamlarla vakit geçiriyoruz. Akşam saatlerine kadar Selim'le oluyoruz, sonrasında biz Ata'yla baş başa dışarı çıkarak yorgunluğumuzu atıyoruz.

BİR DÖNEM FRANSA'DA YAŞADINIZ, EĞİTİMİNİZE ORADA DEVAM ETTİNİZ. SONRASINDA NASIL TEKRAR TÜRKİYE'YE DÖNME KARARI ALDINIZ?

İzmir'de yaşıyorduk. Ablam 18 yaşında üniversiteyi kazanıp İstanbul'a geldi. Babam da, Melike Nice'de okusun dedi. O zaman 11 yaşındaydım. Yazları orada kaldığımız bir evimiz vardı. Babam işlerinin bir kısmını oradan yürütüyordu. Benim için ilk başlarda çok radikal bir durumdu. En başında Nice'de olmayı hiç sevmedim. Çünkü İzmir'de çok güzel bir hayatım, arkadaşlarım vardı. Fransızcayı da doğru düzgün konuşamıyordum. 11 yaşındaydım ve bütün hayatım değişti bir anda. Böylece ortaokul, lise ve üniversiteyi Nice'de okudum.

Üniversite son sınıfa geçeceğim yaz, Ata ile İstanbul'da tanıştık. 1,5 sene kadar uzak mesafeden yürüttüğümüz bir ilişkimiz oldu. Sonra bir noktada Ata benim Türkiye'ye dönme sebebim oldu.

ANNE OLMADAN ÖNCE MUTLAKA BÖYLE YAPARIM DEDİĞİNİZ AMA SELİM'DEN SONRA FİKRİNİZİN DEĞİŞTİĞİ BİR KONU OLDU MU?

Birçok konuda düşüncem o kadar değişti ki! Somut bir örnek verecek olursam bu Fransızca konuşmak olurdu. Selim doğmadan önce onunla kesinlikle Fransızca konuşacağımı söylüyordum. Ama doğduktan sonra neredeyse hiç konuşmadım. İçimden hep Türkçe konuşmak ve "gül bahçem" gibi sözler demek geliyordu. Fransızca ifade edemedim kendimi. Şimdi ara ara konuşuyorum, Fransızca kitap okuyorum ona. Zaten Fransız anaokuluna başlayacak. Orada da öğrenecek Fransızcayı. Ben de "anne dili de" Türkçe olsun diye düşündüm.

Bir de anne olmak insana her gün, aslında hayatı planlayamayacağını, yalnızca çabalayabileceğini öğretiyor. Yeni bir ilişki türü gelişiyor ve bu tek taraflı planlanabilecek bir şey değil. Selim’le birlikte şekillendiriyoruz hayatı, bazen benim bazen onun uygun gördüğü şekilde...

ANNE OLARAK ÇOCUĞUNUZA NASIL BİR YAKLAŞIMINIZ VAR? TAKİP ETTİĞİNİZ YA DA BAĞLI KALDIĞINIZ EKOLLER VAR MI?

Olduğum gibi, ailemden nasıl gördüysem, bir şekilde doğal akışında bir anneliğim var diyebilirim.

YEMEK TARİFLERİNE YER VERDİĞİNİZ YOUTUBE KANALINIZLA SOSYAL MEDYA DÜNYASINDA HATIRI SAYILIR BİR YER VE TAKİPÇİ EDİNDİNİZ. BU BAŞARINIZIN SIRRI NEDİR SİZCE?

Tam olarak bilemiyorum ama sevdiğim şeyi yapmam ve bunu yaparken belki de o dönem benim tarzımda videolar hazırlayanların sayıca çok olmaması bir neden olabilir. Ben sosyal medyaya adım attığımda, artık her şey yapıldı gibi bir düşünce vardı. Bu düşünceye hiçbir zaman katılmadım. Bir de yemek yapmanın dışında, fotoğraf çekmek, o fotoğraf karesinin stylingin'i yapmak, video çekmek, bunları hikayeleştirmek gibi ilgi duyduğum ve yaptığım çok fazla şey vardı. Çok yönlülük yaptıklarımın daha fazla kişiye ulaşması konusunda bana yardım etti diye düşünüyorum.

YEMEK YAPMAYI, TARİFLERİ YAŞAMINIZIN ODAK NOKTALARINDAN BİRİ HALİNE GETİRME SÜRECİNİZ NASIL GERÇEKLEŞTİ?

Ben çok küçük yaşımdan beri yemek yapıyorum aslında. Okuldan geldikten sonra annemin bana mutfakta "hadi pilavı yap, eti pişir" gibi küçük görevler vermesiyle başladı bu tutku. Çevremdeki birçok arkadaşım ben iş hayatındayken "Melike yemek konusunda bir iş yapmalısın derdi". O zamanlar tutkumu iş haline getirirsem sevgim azalır diye düşünüyordum. Kendi yaptığım tariflerin ve yemek pişirmenin yaşamımın odak noktası haline gelmesi ise pandemide evde olduğumuz dönem başladı. Öncesinde sosyal medya ve fotoğrafçılık yapıyordum. Eve kapandığımız ve dolayısıyla işlerin durgunlaştığı dönemde, yaptığım yemekleri kişisel hesabım üzerinden story'de arkadaşlarımla paylaşmaya başladım. Onların tariflerimi denemeye başlaması, benim bu tarifleri her gün çekip paylaşmamdaki temel motivasyon oldu. Bu süreçten 3 sene sonra da, işte şimdi bu noktadayım. 


SELİM'LE MUTFAĞA GİRİYOR MUSUNUZ? SİZİNLE BERABER YAPMAKTAN ÇOK KEYİF ALDIĞI BİR YEMEK VAR MI?

Selim daha çok benim peşimden giriyor. Babasına benziyor olacak ki, bir şeyler yapmaktansa, yaptıklarımı yemeye daha meraklı. İşin yapım aşamasıyla şimdilik pek ilgili değil ama her şeyin tadına bakmak istiyor. Daha bir yaşına gelmeden evde biz ne yersek onu yiyordu. Artık bunu da yiyemez veya yemesin dediğim acı soslu Uzakdoğu lezzetlerini bile iştahla yediğini gördüm.

ANNE OLDUKTAN SONRA ÇALIŞMAYA KARŞI BAKIŞ AÇINIZ NASIL DEĞİŞTİ? SİZCE ANNELİK KARİYERİNİZİ NASIL ETKİLEDİ?


Ben evden çalıştığım için Selim’in yeni doğduğu zamanlarda kendimi şanslı hissediyordum. Çünkü hep onun yanında olacaktım. Öte yandan, evde olup çalışmak gitgide zorlaşmaya başladı. Çünkü ben gözünün önündeysem ondan başka bir şeyle ilgilendiğimde hep yanıma geliyor ve oyun oynamak istiyor. Durum tam tersi olduğunda da benim aklım onda kalıyor, işe konsantre olmakta zorlanıyorum. Bu nedenle annelik süreci, henüz hayata geçirememiş olsam da, işlerimin gidişatı için benimle birlikte çalışacak ekip arkadaşları edinmem hatta belki işimi ev dışında bir yere taşıma fikrini getirdi aklıma. Sanırım bir çoğumuzun kendine ait bir alana ihtiyacı var; eve geri döndüğünüzde anneliğin, çocuğunuzun tadına varabilmek için. Ama elbette acele etmiyorum. Selim’in okula başlamasını bekliyorum o alanı kendime açmak için. İş hep olacak ama Selim bir daha hiç bu kadar küçük olmayacak; hep bunu diyorum kendime.

EVİNİZİN HİKAYESİNİ ÖĞRENEBİLİR MİYİZ? KAÇ SENEDİR BURADA OTURUYORSUNUZ?

Buraya taşınmadan önce Cihangir’de oturuyorduk. Ata’nın da benim de iş yerimiz Cihangir’deydi. Daha sonra o işini taşıdı, ben işten ayrıldım. Bütün arkadaşlarımız Bebek’te oturuyordu ve biz hafta sonları hep bu tarafa geliyorduk. Cihangir'deki evimi de çok sevdiğimden taşınma konusuna pek sıcak bakmıyordum. Bir gün internette bu ev karşıma çıktı, Ata’ya gönderdim. O evi görünce, "Melike senin de görmen lazım birlikte de gidelim" dedi. Ben de gezince manzaradan ve evin sakin enerjisinden çok etkilendim. 10 gün sonra da taşındık! Bu sene evimizin benim ruhuma iyi gelişinin 4. senesi.

EVİNİZDE EN SEVDİĞİNİZ KÖŞE / ODA / ALAN HANGİSİ?

Çalışma masam, Selim’in odası ve mutfağım.

EVİNİZDEKİ FAVORİ EŞYALAR / MOBİLYALAR / ESERLER HANGİLERİ?

Eşyalarımın hepsine düşkünümdür. Çoğunu kendim seçtim veya kıymet verdiğim insanlardan hediye olarak geldiler. Güzel porselen fincanlarım, kahve makinelerim, babamın bizim için tasarladığı yatak odamızın mobilyaları gibi…

Eserlerse en son Ata’nın bana hediye ettiği Devrim Erbil’in Galata Kulesi (bizim hikayemiz Galata’da başladığı için bizde ayrı bir yeri var), babamın hediye ettiği 1900’lerin başından kalma bir üzüm salkımı natürmortu ve Amsterdam'da bir galeriden aldığım genç bir sanatçıya ait olan tablo... Bu üçlü favorim!

SELİM'İN ODASINI DEKORE EDERKEN, RENKLERİ BELİRLERKEN NELERİ GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURDUNUZ?

Selim’in odası çok sade bir oda, açık renk, oyuncaktan ziyade kitaplarının durduğu bir alan. Dekore ederken sakin bir enerjide olmasını istedim. Çünkü her şeyden önce odası kendi başına uyuyacağı bir alan olacaktı. Doğar doğmaz kendi odasında yatması gerektiğini düşünüyordum, ki öyle de yaptım. Ona güven verecek sakinleştirecek bir sadelikte dekore ettik.

KISA KISA...

Tipik kahvaltım... Çırpılmış yumurta, ekşi mayalı ekmek. Havalar ısınınca yulaf lapası.

Başucumda her zaman bulunanlar... Aile fotoğraflarımız, Selim’e yatmadan önce okuduğum kitaplar, nemlendirici krem.

En son okuduğum kitap... Kurtlarla Koşan Kadınlar başucumda, ara ara onu okuyorum.

Şu sıralar takip ettiğim dizi... White Lotus’un ikinci sezonu.

En son satın aldığım şey... New Balance 530.

İstanbul’da en sevdiğim mekan... Bir sürü var. Ayırt etmek zor ama en sık gittiklerim; Gündüz Petra, Beca Akşam Da Mario, Pinoli, Bebek Oteli.

En sevdiğim seyahat rotası... Denize girebileceğim her yer!

... olmadan yaşayamam... Demekten korkarım, onsuz yaşamak zorunda kalırım diye… inançlarım ve ben!

Beni mental olarak ayakta tutan... Ailem, dostlarım, işim.

Üye ol, ilk alışverişte %10 indirim fırsatı kazan!

Tüm sitede geçerli ilk alışverişinizde kullanabileceğiniz %10 indirim kodu için üye olun!