GİRİŞ

E-Posta
Şifre

YENİ ÜYE

Ad
Soyad
E-Posta
Şifre
Şifre Tekrar
Ürün sepete eklendi
Aramıza Hoşgeldin!
Welcome Abroad!
Bültene başarıyla üye oldun.
Teşekkürler!
Thank you for subscribing to
our newsletter.

1500 TL ÜZERİ ÜCRETSİZ KARGO

İLK SİPARİŞTE %10 İNDİRİM İÇİN ÜYE OLUN! İNDİRİM KODU: HELLOPC10

Pınar Uçar Gül ve Tlepş

Eğlenceli desenler, çarpıcı renkler ve müthiş kumaşlar... Bunlar, henüz son zamanların en çok konuşulan markalarından Oopscool ile tanışmadıysanız, biran önce keşfetmeniz için sadece birkaç neden. Oopscool’un yaratıcısı Pınar Uçar Gül ile tanıştığımızda ise markanın bu denli başarılı olmasındaki sebebi keşfetmek zor olmuyor.

Pınar Uçar Gül, kendine özgü tarzı ve doğallığı ile tanıştığınız ilk andan itibaren sizi büyüleyecek biri. Tıpkı çok yakın bir arkadaşınızla sohbet eder gibi, onu hem daha çok dinlemek, hem de ona daha çok şey anlatmak istiyorsunuz! Tlepş ise sanki bizi uzun zamandır tanıyan ve sevgiyle sarmalayan haliyle çekimin her dakikasını ayrı bir keyfe çeviriyor. Aralarındaki ilişkiye Pınar’ın tüm naifliğinin yansımış olduğunu farketmek zor değil. Sıcacık bir kalbe sahip bu küçük çocuk için yalın ve sevgi dolu temennileri var annesinin: 'Ona verebileceğim en güzel şey, ahlak ve iyi niyete dayalı sağlam bir temel. Geri kalanında çok ama çok özgür. Çok mutlu bir insan olsun istiyorum sadece.'

Pınar’ın ailesiyle yaşadığı evleri, şehrin göbeğinde sizi bambaşka diyarlara götüren müthiş detaylarla dolu. Çekim günü eve girdiğimiz anda hissettiğimiz samimiyet ve enerjinin, Pınar'ın kişiliğinin müthiş bir yansıması olduğunu kısa süre içinde farketmiştik. Ancak Pınar, stilini tanımlamasını istediğimizde verdiği cevapla bu düşüncemizi en güzel şekilde onaylamış oldu: 'Bana göre stil, insanın karşısındakine hissettirdiğidir.'

Tasarım konusundaki gustosunu evini dekore ederken tüm ayrıntılara yansıtmış Pınar. Zaten bu zevkini işinin bir parçası haline getirmek amacıyla da Oopscool Home koleksiyonunu hazırlamış. Üzerinde yoğun bir şekilde çalıştığı ve yeni tutkusu haline gelen dekorasyon koleksiyonunda özgün desenlerde duvar kağıtlarına ve yastıklara Oopscool tarzını yansıtan müthiş dokunuşlar yapmış.

Tüm bu tempoda ona çalışmaya bakış açısının anne olduktan sonra nasıl değiştiğini sorduğumuzda Pınar şöyle söylüyor: 'Değişmedi. Bence hayal kuran, yaratan, üreten, bir tutkusu olan her birey ışık saçar'.

Pınar Uçar Gül bizce işte tam da böyle, ışık saçıyor!

EBEVEYN OLMAYA NASIL KARAR VERDİNİZ?

Eşim Berslan ile üniversitenin ilk yılları tanıştık. On senenin sonunda evlendik. Evliliğimizin ilk seneleri aklımızda çocuk fikri pek yoktu. Çocuksuz hayata uygun bir düzen kurmuştuk kendimize. Zaman geçtikçe etrafımızda birçok arkadaşımızın çocuğu olmaya başladı ve evliliğimizin dördüncü senesi çocuk fikri bizim de gündemimize oturdu.

Ama hamileliğim çok da planlı değildi aslında. Çocuk sahibi olma fikrine ısınmıştık, fakat 'bir gün olur elbet' diye düşünüyorduk. Ve gerçekten de bir gün oldu.

HAMİLE OLDUĞUNUZU NASIL ÖĞRENDİNİZ? O GÜNE DAİR HATIRLADIĞINIZ HİSLER NELER?

Koleksiyon hazırlığının en şatafatlı zamanında, her yerde uçuşan kumaşlar arasında öğrendim hamile olduğumu. Yanımda can arkadaşım, Oopscool'un marka müdürü Ahu vardı. Tepki veremedim, sanki benim değil de, bir başkasının hamilelik haberini almış gibiydim. Hemen Berslan'ı aradım. Kalp atışını duyana kadar inanamama halim devam etti.

HAMİLELİĞİNİZ NASIL GEÇTİ?

Hamileliğim oldukça rahat geçti diyebilirim. Hamile olduğumu öğrendikten sonra hayatım tamamen değişti gibi bir hisse kapılmadım, günlük yaşantıma aynen devam ettim. Çok çalıştığım bir dönemdi. Beslenme, uyku gibi hamilelikte özellikle dikkat edilmesi gereken konulara dikkat ederek, günlük rutinimi sürdürdüm.

Her gün uzun yürüyüşler yaptım. Normal doğurursam ne olur, sezeryan olursa ne olur, öncesinde ne yapmalıyım, sonrasında beni ne bekler diye düşünmeden, yine o gün gelince karar veririm düşüncesiyle oldukça endişesiz geçirdim hamileliğimi.

Berslan’ın halası ve birkaç yakın akrabası New Jersey’de yaşıyor ve ailecek Amerika'ya çok sık gelip gidiyorlardı. Doğumu Amerika'da yapmaya karar verdik. Uçuş yapabileceğim son hafta Amerika'ya gittim. Planımıza göre eşim doğuma yakın gelecekti, fakat işler öyle ilerlemedi.

HAMİLELİĞİNİZ BOYUNCA DOĞUMA KENDİNİZİ NASIL HAZIRLADINIZ?

Meseleleri trajediye dönüştüren, konuları abartmayı seven biri değilim. Bir yol bulunur diye düşünürüm hep. Hamilelik ve doğum da öyleydi benim için. Ne normal doğum, ne sezaryenle ilgili hiçbir şey bilmiyordum. 'Binlerce yıldır kadınlar doğum yapıyorlar, bende bir şekilde yapabilirim' diye düşünüyordum. Hamileliğinde bütün kaynakları ezberlemiş, doğumla hatta henüz doğmamış çocuğuyla ilgili uzmanlaşmış arkadaşlarım vardı. Bana da önerdikleri kitaplar ve kaynaklar oluyordu ancak ben kendimi kapatmış, olacak olanı olduğu gibi kabul etme felsefesine kendimi adamış durumdaydım. Okuduklarımdan etkilenip ön yargı geliştirmek istemiyordum. Doğum sırasında sancılarımın çok arttığı noktada, 'iyi ki akışına bıraktım' dediğimi anımsıyorum. Eğer nasıl bişey olduğunu bir başkasından öğrenmiş olsaydım ben bu işi herhalde yapamazdım.

TLEPŞ'İN DOĞDUĞU GÜNÜ ANLATIR MISINIZ?

Can dostum Ahu geldi Amerika'ya yanıma. Ahu'nun döndüğü uçakla da eşim Türkiye'den gelecekti. Ahu dönmeden, yani eşim gelmeden bir gün önce Ahu ve kayınvalidemle Brooklyn'e gittik. Çok gezdik ve çok yürüdük. Akşam eve geldik, 'Brooklyn' filmini izledik, evde keyif yaptık. Filmi izlerken uyuyakalmışım. Sonra gece yatağıma gitmek üzere kalktım. Ve sancılarım başladı. Doktorumu aradık ve hastaneye gittik. Eşime, annemlere, kimseye doğumun başladığını haber vermedik. Çünkü yoklardı ve yapabilecekleri hiçbir şey de yoktu. O endişeli bekleyişi uzaktayken yaşasınlar istemedim.

Doğumum aslında güzel bir doğumdu. Yaşanan tek komplikasyon iki denemeye rağmen epiduralin tutmaması oldu. Dolayısıyla sadece verdikleri ağrı kesici ile doğumu gerçekleştirdim. Gece 12'de sancılarım başlamıştı. Öğlen 12.35'de Tlepş doğdu. Bir ara ağrılara dayanamayıp pes ettiğimi ve ağladığımı hatırlıyorum. Doğum koçu yanıma gelip ve 'şuan ağlamak yapacağın en son şey, haydi doğuruyorsun, bebeğine kavuşuyorsun' dediğinde kendime geldim. Dediği o kadar doğruydu ki, yapılacak en son şey ağlamaktı gerçekten. Hemen arkasından Tlepş doğdu.

Doğduğu an çok acaipti. Tlepş benden bir parçaydı ama bir o kadar da yabancıydı, tanımıyordum onu. Acaip bir çelişki. Kucağıma aldım, göz göze geldik, tanıştık. Hayatımda yaşadığım en değişik duyguydu. Kayınvalidem bana hep şöyle derdi: 'Doğurduğun an anne olmuyorsun Pınar, sevgi ve emek istiyor annelik.' Hep çok mantıklı gelmişti bu söz bana. Zamanla, onu tanıdıkça o aşk büyüdü gerçekten de.

TLEPŞ'İN İSMİNİN BİR HİKAYESİ VAR MI?

Eşim Berslan Çerkes, Abhazya vatandaşı. Çocuğumuza bir Çerkes ismi vermek istiyorduk. Tlepş Nart mitolojisinde Setenay'ın en yakını, elleriyle demire şekil verecek kadar güçlü ateş Tanrı'sının ismi. Güvenilir, güçlü, saygı değer biri. Anlamını ve tınısını çok severek oğlumuza bu ismi verdik. Bol sessiz harf içerdiğinden Türkçe'yi biraz zorlayan bir isim. Ancak eşim Berslan'a göre zor isim diye bir şey yok, ismini söyletebilen insan var.

ANNE OLARAK TLEPŞ'E KARŞI NASIL BİR YAKLAŞIMINIZ VAR? TAKİP ETTİĞİNİZ VEYA BAĞLI KALDIĞINIZ EKOLLER VE YÖNTEMLER VAR MI?

Bence çoğumuz çocuklarımızı kendimize ait bir şey olarak görüyoruz. Bizim çocuğumuz onlar, evet, ama bize ait değiller. Bize emanet edilmiş ruhlar. Bu gerçeği unutmadan ebeveynlik yapmak, çocukların ruhuna ve doğasına saygı duyarak onları büyütmek en önemli görevimiz bence.

Genel olarak kurallı bir ev değil bizimki. Ebeveynlikte basitlikten ve çocuğa özgürlük tanımaktan yanayım ben. Anneliğe müthiş bir iç güdünün hakim olduğuna inanıyorum. Ekollere kulak tıkayan bir anne oldum desem yanlış olmaz. Her çocuğun yaşadığı kültür, geçmiş ve gerçeklik birbirinden farklıyken genel bir ekolun bize tastamam yön verebileceğine inanmıyorum. İç güdülerime ve Tlepş’e güvenmeyi seçtim hep. Temelinde oldukça basit ve özgür bir yaklaşım benimsediğimi söyleyebilirim.

ANNELİĞİN EN ZOR YANI NE OLDU SİZİN İÇİN?

Annelik eşittir yetememe duygusu bence. Kalbinde kesin birseyleri eksik yapıyorum hissiyle yaşamak… Bedensel yorgunluk, uykusuzluk, emzirme ve tüm bunlara ruhsal zorlukların da eklendiği lohusalık da oldukça zorlu bir dönemdi elbette.

PEKİ EN HEYECAN VERİCİ YANI NE OLDU?

Annelik tarifsiz bir duygu karmaşası. Dünya üzerindeki en önemli ve en büyük sorumluluk. Pınar ve Berslan'ın yavrusu, ikimizin genlerinden var olan bu insan nasıl biri olacak, bunu izliyor olmak çok heyecan verici. Bu sorunun cevabını tam olarak anlamak için daha çok uzun ve çok heyecanlı bir süreç var önümüzde!

ANNELİK SİZE KENDİNİZE VE HAYATA DAİR NE ÖĞRETTİ?

Büyüdüğümü. Artık annemin yavrusu olmaktan daha önemli bir vazifeyi, birinin annesi olmayı.

Ve bir de tabi ki sabrı öğreniyorum her gün.

ANNELİKLE İLGİLİ BİLMEDİĞİNİZ VE SONRADAN FARK ETTİĞİNİZ ŞEYLER NEDİR?

Madalyonun öbür yüzüyle tanışmak çok şaşırtıcıydı. Evlat değil, anne tarafında olmak. Sığınan değil, sığınılan olmak. Birçok arkadaşım sanki anne olmak için dünyaya gelmiş gibi, bu göreve inanılmaz hakim, güçlü, rahat ve başarılı görünüyorlardı gözüme. Bense kendimi hiçbir şeye hakim olmayan, güçsüz ve başarısız hissettim uzun zaman. İlk günler daha yeni tanıştığım birinin bana bu kadar muhtaç olması çok korkutucuydu. Kucağımdaki benim yavrumdu, tarifsiz bir bağ vardı aramızda. Gözümün içine bakıyor, benim sesimle, kokumla sakinleşiyordu. İnanılmaz hayvansal bir bağ aslında. Anne olmak, doğurmak tarifsiz bir şeymiş. Bin cümle kursam da tarifim yetersiz, eksik kalır.

ANNE OLDUKTAN SONRA KENDİNİZDE NASIL BİR DEĞİŞİM HİSSETTİNİZ?

Travma deyince insanlar hep çok kötü olaylar düşünüyor. Halbuki aslında insan hayatında çok büyük değişimlerin hepsi birer travma. Taşınmak bir travma, evlilik bir travma, doğum bir travma. Çocuğuna kavuşma için travma demek belki birçok insana göre yanlış olabilir, ama bir kadının hayatında daha ciddi bir değişim yok.

Epiduralsiz normal doğum ve yeni doğan dönemi varoluş sebebimi sorguladığım bir dönem oldu. Başarılar, hayaller, hedefler, -hepsinin sistemin bizi oyalamak adına oluşturduğu şeyler olarak düşündüm. Tek gerçek olan doğum ve ölümdü sanki. 99 depreminden sonra (Yalovalı'yım), ilk kez bu kadar aklımın almadığı bir şey yaşadığımı hissettim. Kalbimdeki, beynimdeki bütün değerler yer değiştirdi.

Bir de normal doğumda ben gerçeğimizden, özümüzden ne kadar uzaklaşmışız meğer, onu anladım. İnsanoğlu kendini acaip bir şey zannediyor. Kendini hayvanlardan, doğadan üstün gören bir hali var. Onlar orada, biz buradayız zannediyoruz. Halbuki o kadar da parçasıyız ki hepsinin. Karnında bir bebek büyütüyorsun, içinden bir canlı çıkıyor. Sen aslında ne kadar bu doğanın bir parçasısın, ne kadar canlısın, ve ne kadar cansın, onu anlıyorsun. İnanılmaz etkiledi tüm bu süreç beni; sarstı hatta.

ANNENİZ, AİLENİZ SİZİN ANNELİĞİNİZİ NASIL ŞEKİLLENDİRDİ?

Biz bambaşka karakterlerde, ardarda dünyaya gelmiş dört kız kardeşiz. Birbirimize çok büyük bir sevgiyle bağlıyız. Annem ve babamın sayesinde sevgi temeli çok ama çok güçlü bir aileyiz.

Vicdanlı, saygılı, ahlaklı, utanmayı bilen, hiçbir zaman bırakın başkalarıyla kıyaslanmayı kendi aramızda bile kıyaslanmamış çoçuklar olarak yetiştik. Güzelliği veya başarısı kıyaslanan çocuklar olmadık hiç. Annem ve babamın bize yaklaşımı hep cinsiyetsizdi. Bize 'güzel kızım' dediklerinde bile güzellikten anladığımız kaş göz dudak değildi. Bizim evde güzel olmak, iyi kalpli, yardım sever ve ahlaklı olmaktı.

Yalova’da büyümenin de büyük artıları vardı. Küçük bir sahil kasabasında sokakta oynayan çocuklar, mahalle kültürü, bol arkadaş, medeniyet... Bu da özgüveni yüksek, kendinden memnun, mutlu bireyler olmamızı sağladı sanırım. Şimdi geri dönüp baktığımda, inanılmaz şanslı olduğumuzu anlıyorum.

TLEPŞ’İN İLERİDE NASIL BİR İNSAN OLMASINI ARZU EDERSİNİZ?

Benim Tlepş’le ilgili büyük başarı hayallerim yok. Tlepş bizim gerçekleştiremediğimiz hayallerimizi gerçekleştirsin, olmak isteyip olamadığımız insan olsun diye dünyaya getirdiğimiz bir robot değil. Kaldı ki sadece benim aileme ait bir parça değil. Toplumun bir parçası olacak bir birey. Ona verebileceğim en güzel şey, ahlak ve iyi niyete dayalı sağlam bir temel. Geri kalanında çok ama çok özgür. Çok mutlu bir insan olsun istiyorum sadece. Doğru, düzgün, ahlaklı ve mutlu olsun. Mutluluğa giden yol aile, arkadaşlar, iş ve eşten geçiyor. Çok sevdiği bir işi ve çok sevdiği bir eşi, ailesi gibi sevdiği arkadaşları olsun yanında. Bunları arzu ediyorum sadece.

SİZCE ÇOCUKLARIN KİŞİLİĞİNİ DOĞRU ŞEKİLDE ETKİLEMEK İÇİN ERKEN YAŞLARDA YAPILABİLECEK ŞEYLER VAR MI?

Hayat tek bir doğrusu olan bir yol değil. Annelik de, babalık da, evlat olmak da öyle. Tlepş için en büyük dileklerimden biri hayatta yapmayı sevdiği şeylerle erken tanışması. Ebeveynleri olarak gerçekten neyi yaparken mutlu oluyor, bunu bulması için ona ışık tutmak en büyük arzumuz. Bence bunun için en doğru yol biraz iç güdülerimize, biraz da çocuklarımıza güvenmek.

EVLİLİĞİ VE EBEVEYN OLMAYI DENGELEMEK İÇİN NELERE DİKKAT EDİYORSUNUZ?

Berslan da ben de çocuğumuz olduğunda evimizin ve hayatımızın tek hakiminin çocuk olmayacağını biliyorduk. Yaşam alanımızı istila etmiş oyuncaklar bize göre değil mesela. Evde Tlepş ve kendi alanlarımızı tatlı bir şekilde, katı kurallar olmadan belirledik. Evimizi ona göre planladık. Kendimizi unutmadan ebeveynliğin hakkını vermeye çalışıyoruz.

Annemler kışın Yalova'da, yazları ise Bodrum’da yaşıyorlar. Berslan'ın ailesi de Dragos'ta yaşıyor, yani evimize bayağı uzaklar. Tlepş emzirme dönemimiz bittiğinden beri Cuma günleri babaannesi ve dedesinde kalıyor. Yani Cuma günleri onlar için hasret giderme, bizim için de dilediğimizi yapabilme günü.

EVİNİZİN ESTETİK ÇİZGİSİNİ NASIL TANIMLARSINIZ? DEKORASYONDA TEMEL FELSEFENİZ NEDİR?

Temel bir felsefe olmadan, yine iç güdüsel gelişen, gelişimini hiçbir zaman tamamlayamayan, zamanla yeniden şekillenen, yaşayan alanları seviyorum ve gerçek buluyorum. Stil burada devreye giriyor bence. Dekorasyonda da aynı kıyafette olduğu gibi eğer bir akım veya felsefe üzerine bir alan yaratmaya çalışıyorsanız o siz değil de olmak istediğiniz şey oluyor.

Evimize giren insanların hissettiği duygu ne ise, biz tam da oyuz aslında. Bizim evimiz de tam olarak bu düşünceyle, doğal akışta şekillenip gelişti; hoşumuza giden, bizde bir duygu yaratan eşyaların, dekorların birleşimi. Her şey zamanla yerini buldu.

TLEPŞ'İN ODASINI DEKORE EDERKEN, RENKLERİ BELİRLERKEN NELERİ GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURDUNUZ? ONUN ODASINDA EN SEVDİĞİNİZ EŞYA HANGİSİ?

Tlepş'in büyük bir oyun odası var. Odayı arkadaşlarıyla rahatça kullanabilmesi için bol minder ve yastık tasarladım. Desenleri aslında Tlepş için tasarladım ama yastıklar çok sevildi ve Oopscool websitesi'nde de satılıyor.

Masa, sandalyeler ve kütüphaneleri Tlepş'in boyunda. Oyuncakları hasır sepetlere koyduk. Tam bir kreş gibi oldu bu alan aslında.

EVİNİZDE EN SEVDİĞİNİZ KÖŞE/ODA/ALAN HANGİSİ?

Bu evi ilk gördüğümde merdivenini çok sevmiştim, 70'lerdeki gibi evin girişinde, büyük ve yuvarlak dönen bir merdiven. Cam duvar ikinci favorim. Gümüşsuyu’ndaki evde yine sosyalleşmek, çalışmak, film seyretmek, müzik dinlemek için kullandığımız odayı ayırmak için yaptırmıştık, bu evimizde de salonu ayırmak, sesin Tlepş'in katına inmesini engellemek için kullanıyoruz. Hem görüntüsünü hem de işlevselliğini çok seviyorum.

Ve tabi ki duvar kağıtlarımızı çok severek çizdim, Oopscool Indiana Mural!

EVİNİZDEKİ FAVORİ EŞYALAR/MOBİLYALAR/SANAT ESERLERİ HANGİLERİ?

Tayland'dan aldığımız masif kakma fil koltuk favori eşyam.

Serdar Okan'ın Karaköy & Galata kulesini resmettiği tablosunu ve Berslan'ın ailesinden kalma ceviz büfeyi de çok seviyorum.

EVİNİZİ DEKORE EDERKEN ÇOCUĞUNUZA GÖRE BİR DÜZEN Mİ GELİŞTİRDİNİZ YOKSA O DOĞMADAN ÖNCEKİ HALİNİ Mİ KORUDUNUZ?

Evlendiğimizde iş yerlerimizle hiç ilgisi olmayan Kandilli iskelesinin karşısındaki minik köşklerin olduğu sokakta 50 metre kareye oturan 3 katlı, bahçesi ve terasıyla herkesi kendine hayran bırakan kuş yuvası gibi minik bir ev tutmuştuk. Dört sene aşkla oturduk o evde, harika günlerimiz geçti.

Çocuk sahibi olmaya karar verince işten eve geliş mesafesinin kolay olmasını ve şehirde olmayı istedik. Eve, yani Tlepş'e çok hızlı ulaşabilmeliydik. Tlepş doğmadan Gümüşsuyu’nda 200 metrekarelik bir loft katına taşındık. Ailelerimiz evi görünce 'Siz gerçekten çocuk için mi yoksa kendiniz için mi buraya taşındınız?' dediler. Çünkü güvenlik, park, hiçbiri yoktu. Ama hatrı sayılır bir manzarası vardı. 'Çocuğum şehirde büyüyebilir, bunda ne var' diye düşündüm. Sitede oturma fikri bana hep çok uzak geldi. Futuristik filmlerdeki tektipleşme göndermeleri aklıma geliyordu 'site' deyince. Bu düşüncelerim Tlepş bir yaşına gelip, ayaklanıp, sürekli dışarıya, parka gitmek istemeye başlayana kadar devam etti. O zaman her gün onu eve hapsedip işe gidiyormuşum gibi hissettim. O yazı Bodrum’da geçirdik. Döndüğümde güvenlikli ve oyun alanları olan, ‘’bana göre değil’’ dediğim bir siteye yerleşmeye hazırdım.

TLEPŞ'İ YAŞADIĞINIZ SEMTTE BÜYÜTMENİN AVANTAJLARI NELER?

Burası 90'larda yapılmış eski bir Ulus Sitesi. 290 hane var ve aşağı yukarı her ev, her bina birbirinden farklı. Biz giriş katında iki katlı bir dairedeyiz. Alt katta Tlepş için kocaman bir oyun odası yarattık. Evin en güzel yanlarından biri bu bence.

Böyle bir sitede oturmak aslında Yalova'da büyüdüğümüz güvenli mahallenin yapay hali gibi. Ama oturduğumuz site karşıma sanki beni mutlu etmek için özel bir çaba sarfeder gibi gerçeğe en yakın haliyle çıktı. Tlepş tıpkı benim çocukluğumdaki gibi bütün gün sokakta oynayabiliyor. O kadar çok arkadaşı var ki, birçoğunu tanımıyorum bile. Komşularımız harika insanlar. Bir telefonumla koşup gelecek bir çok insan oldu hayatımızda. Bunların hepsi bana kendi çocukluğumu hatırlatıyor.

ŞEHİR HAYATINDA, MODERN ZAMANLARDA ÇOCUK YETİŞTİRMEKLE İLE İLGİLİ FİKİRLERİNİZ NEDİR?

Çok zor bir iş yapıyoruz. Bir tek anne ve bir tek babanın omuzunda artık tüm doğru yolları bulma, değerlendirme ve uygulama yükü. Modern hayatta çocuk yetiştirmek ve çocuğu doğru yetiştirmek çok az insanın sorumluluğunda. Ama yapılan iş çok büyük, çok önemli. Neyin doğru olduğunu nasıl bilebiliriz? Akışında yaşayarak, deneyerek görebiliyoruz ancak. Çocukları eskisi gibi toplum yetiştirse keşke, daha kalabalık olsak diye düşünüyorum hep. Ve aynen kendi düşünceme benzer bir düşünceyi Selçuk Şirin’in ‘Yetişin Çocuklar’ kitabında okudum yakın bir zamanda. Anneanne ve babaannelerin bile çocuklar üzerinde artık çok söz hakkı yok, bundan bahsediliyor kitapta. Şimdilerde birçok konu ailelere göre şekillenebiliyor. Her aile kişisel kurallar koymayı, kendi doğrularını uygulamayı ve konu çocuk olduğunda ise aile büyüklerine sınır çizmeyi tercih ediyor. Kimilerine göre bu gerçekten de daha doğru olabilir, ama bana çok hitap eden bir yaklaşım değil sanırım. Ben kalabalık ailelerin, toplumların çocuk büyütme şeklinin daha çok kabul görmesi taraftarıyım. Tlepş ayıp nedir bilsin isterim mesela. Benim aileme veya senin ailene göre değil, topluma göre ayıp nedir, bunu bilsin isterim hatta. Bana göre toplumu var eden bir arada tutan en önemli şey o toplumun ahlak yapısı. Ayıbı bilmeden yetişen insanlarla müşterek bir hayat yaşamak bizi ancak birbirimizden uzaklaştırır, sevgisizliği beraberinde getirir. Gelecek için en büyük tehdidi bireyselleşme ve sevgisizlik olarak görüyorum.

ANNELİĞE HAZIRLANIRKEN REFERANS ALDIĞINIZ VE ÖNEREBİLECEĞİNİZ KİTAPLAR, İNTERNET SİTELERİ, FİLMLER/BELGESELLER HANGİLERİ?

Anneliğe hazırlanmadım açıkçası, akışa bıraktım daha çok. Ama anne olduktan sonra kendime en yakın bulduğum kitap Selçuk Şirin'in Yetişin Çocuklar kitabı oldu. Sürekli ziyaret ettiğim ve keyif aldığım internet siteleri ise Mini Magazine ve tabi ki Petitmag.

BİZE OOPSCOOL’DAN ÖNCEKİ KARİYERİNİZDEN BAHSEDER MİSİNİZ?

2004 yılında mühendislik bölümünden mezun olduktan sonra hayat benim için planını yapmıştı. Türkiye'nin önde gelen firmalarından birinde uzun soluklu moda serüvenim başladı. Marka yönetiminden tasarıma, üretimden satışa kadar parekendenin her detayınin içinde oldum. Tanınmış tasarımcılarla çalışma fırsatı buldum. Bu sürede tasarım ve marka yönetimi ile ilgili eğitimler aldım. Ancak işin hem tasarım hem analitik tarafında mühendislik eğitimimin faydasını yadsıyamam. Yaptığım işe aşık oldum. Tasarladığım ürünleri yolda yürürken yanımdan geçen insanların üzerinde görmek tarif edilemez bir histi. Yaklaşık 10 seneyi devirdikten sonra kendi şirketimi kurdum.

OOPSCOOL’U KURMAYA NASIL KARAR VERDİNİZ?

Oopscool 2014 yılında doğdu. 'İyi bir desen aynı ipek bir gömlek gibi gardrobunuzun klasiğidir, onu yıllar sonra torunlarınız bile severek giyebilir' mottosuyla ilk koleksiyon ortaya çıktı. Oopscool genç ve modern kadının; cool, eğlenceli, maximalist ruhunu taşıyan lüks desen markası olarak konumlandı. Oopscool desenleri lüks kumaşlarda hayat buluyor, şık ve modern formlara dönüşüyor. Elbiseler, bluzlar ,ceketler, kimonolar, kabanlar; her üründe Oopscool desenini görebilirsiniz. Desenleri tasarlamak benim icin meditasyon, dünya ile ilişkimin kesildiği anlar. Uzak Doğu, Orta Doğu, Akdeniz kültürleri beni çok etkiliyor. Desenlerimde de o mistik ruh hep hissediliyor.

En hoşuma giden, Oopspcool'u bir kez keşfeden bir kadının, bizi herhangi birinin üzerinde gördüğünde etiketine bakmadan tanıyabiliyor olması. Oopscool kıyafetleri gardırobuna girdiği kadınların kıymetlisi olsun, onu kızına, torununa saklasın istiyoruz.

Yeni heyecanımız ise Oopscool Home. Artık desenlerimiz duvar kağıtları, tabaklar, peçeteler, masa örtülerinde de var. Oopsocool Home başta planlı bir proje değildi. Karaköy'deki showroom'umuzu dekore ederken duvar kağıdı tasarlamak istedim. Marka müdürümüz Ahu Parker ile Karaköy'de Oopscool dünyası yaratmak istiyorduk. 'Yer gök desen olmalı' diyorduk. Duvarlar, yerler, koltuklar derken kendimizi 'Oopsocool Home'un içinde bulduk. Her gelen misafir gördüklerinden istemeye başlayınca 'neden olmasın' dedik ve çalışmaya başladık. Çok heyecanlandığım bir iş çıktı ortaya. İlgi çok büyük, çok mutluyum.

STİLİNİZİ NASIL TANIMLARSINIZ? GİYİM TARZINIZA EN ÇOK UYAN MARKALAR, TASARIMCILAR HANGİLERİ?

Stil bir bütünlük ve karşındakinde yarattığın duygudur bence. Hiç kuşkusuz üzerimizde taşıdığımız şeyler bizlerle ilgili önemli ipuçları veriyor ama yetersiz kalıyor. Bizi tarif edenler giydiğimiz şeylerle olduğu kadar bizi yaşadığımız yer, yediğimiz yemek, dinlediğimiz müzikle anıyor. Stil, zaman ve yaşanmışlıkla gelişip değişebilir. Bana göre stil insanın karşısındaki insana yarattığı duygudur, bu yüzden kendi stilini tarif etmeyi hep garip bulurum. Benim içimde birbirine taban tabana zıt iki farklı kadın var; biri sade, iddiadan uzak ve minimal, diğeri ise Oopscool yanım, maximalist ve eğlenceli. Daha çok hangisiyim, onu bile sorsanız söyleyemem.

STİLİNİZ ANNE OLDUKTAN SONRA DEĞİŞİME UĞRADI MI?

Lohusalık üniformalarını ben de giydim, aynı topuzu yaptım! Sonra kızdım kendime, gidip saçlarımı kestirdim neredeyse 3 numaraya. Hiç güzel olmadı aslında ama yine de aynaya bakınca lohusa Pınar görmekten daha iyiydi. 7-8 ay sonra normalime döndüm.

ÇALIŞMAYA KARŞI BAKIŞ AÇINIZ ANNE OLDUKTAN SONRA DEĞİŞTİ Mİ? SİZCE ANNELİK KARİYERİNİZİ ETKİLEDİ Mİ? ŞU AN NASIL BİR ÇALIŞMA TEMPONUZ VAR?

Değişmedi. Bence hayal kuran, yaratan, üreten, bir tutkusu olan her birey ışık saçar. Sevmediğiniz bir işi yapıyorsanız ve eğer şartlar sizi mecbur etmiyorsa anne olduğunuz anda iş sizin için tamamen bitebiliyor. Ancak insanın tutkusu olduğu bir mesleği varsa annelik onu mesleğinden uzaklaştırmaz bence. Bilakis daha da iyisini yapmaya teşvik eder. Artık sizin yaptığınız güzelliklerle gurur duyacak çok önemli biri vardır çünkü hayatınızda.

TLEPŞ İLE GİTMEKTEN KEYİF ALDIĞINIZ MEKANLAR/SEMTLER HANGİLERİ?

Hafta içi Bebek parkını çok seviyoruz. Sıkça Feriköy Antika Pazarı'na gidiyoruz beraber, Tlepş burada kendine değişik oyuncaklar seçiyor, bense eve bir şeyler alıyorum. En çok doğa ile bir arada olabildiğimiz yerlere gidiyoruz, evimize beş dakika mesafede Aykut Barka parkı kurtarıcımız. Tlepş’le Avm'ye daha önce hiç gitmemiş olabiliriz.

PEKİ KIZ KIZA YA DA EŞİNİZLE GİTMEYİ SEVDİĞİNİZ YERLER?

Kandilli'de Suna çok güzel günlerimizin geçtiği bir yer. Seyahat için Uzak Doğu favorimiz. Bir de bu yaz İzmir Karaburun tarafını keşfettik, yeşile ve denize doyduk.

TİPİK BİR PAZAR GÜNÜNÜZ NASIL GEÇER?

Pazar gününü Tlepş'le sabah Feriköy Antika Pazarı'na gitmediysek ya da gidecek kır bayır yeşillik bulamadıysak, evde geçiriyoruz genelde. Sitemiz çok yeşil ve çok büyük güzel bir parkı var. Tlepş sitedeki arkadaşlarıyla oynuyor, Berslan ve ben film, kitap, müzik eşliğinde bir gün geçiriyoruz. Pazar günü bize İstanbul'un trafiği ve kalabalığı işkence gibi geliyor. Kendi işimi yapmanın en şahane tarafı zaman planımı kendim yapıyor olmam, dolayısıyla bu tür programları Tlepş'le hafta içi yapabiliyorum.

TLEPŞ İLE BİRLİKTE NE TÜR AKTİVİTELER YAPIYORSUNUZ?

Kitap okuyoruz, resim yapıyoruz ve dans ediyoruz bolca. Ben ona hikayesini kendi yazdığım doğaçlama masallar anlatıyorum. Çok enteresan buluyor anlattıklarımı. Yaratıcılığım Tlepş'i ne kadar daha tatmin edecek, merakla bekliyorum.

EĞER DAHA ÇOK VAKTİNİZ OLSAYDI KENDİNİZ İÇİN NELER YAPARDINIZ?

Sanırım saymakla bitmez. Çok daha fazla seyahat etmek, film seyretmek, dil öğrenmek, daha çok okumak. Eşim Berslan'ın dediği gibi, 'Koklayacak çok çiçek, okuyacak çok kitap, görecek çok yer, tanıyacak çok insan var'.

TLEPŞ'E EN ÇOK NEYİ ÖĞRETMEK İSTERDİNİZ?

Yaşadığı çağda teknoloji hangi noktaya gelmiş olursa olsun, etten kemikten ve ruhtan oluşan bir canlı olduğunu asla unutmamayı. Asıl gerçeklikten, sevgiden kopmamayı öğretmek isterdim.

Kısa kısa...

Tipik kahvaltım... çay & simit & peynir, bayılırım!

Başucumda her zaman bulunanlar... Serra Yılmaz’ın Berslan ve bana evlenmeden bir hafta önce “bir yastıkta genç kalın “ yazıp imzaladığı peçete, su ve kitabım.

Düz ayakkabı mı topuklu mu… kalın topuk.

En son okuduğum kitap... Stefan Zweig / Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu.

Şu sıralar takip ettiğim dizi… The Sinner.

En son satın aldığım şey… Feriköy'den Roland Topor karakalem çiziminin olduğu poster.

İstanbul’da en sevdiğim mekan... Kandilli Suna Balıkçısı.

En sevdiğim seyahat rotası... Uzak doğu.

... olmadan yaşayamam. Sevgi

En çok ziyaret ettiğim internet siteleri... Manrepeller, Pinterest, Coveteur, Kinfolk Mag.

Beni mental olarak ayakta tutan... ailem.

Üye ol, ilk alışverişte %10 indirim fırsatı kazan!

Tüm sitede geçerli ilk alışverişinizde kullanabileceğiniz %10 indirim kodu için üye olun!