GİRİŞ

E-Posta
Şifre

YENİ ÜYE

Ad
Soyad
E-Posta
Şifre
Şifre Tekrar
Ürün sepete eklendi
Aramıza Hoşgeldin!
Welcome Abroad!
Bültene başarıyla üye oldun.
Teşekkürler!
Thank you for subscribing to
our newsletter.

1500 TL ÜZERİ ÜCRETSİZ KARGO

İLK SİPARİŞTE %10 İNDİRİM İÇİN ÜYE OLUN! İNDİRİM KODU: HELLOPC10

Sadece Anne Olmamaya Cesaretiniz Var mı?

"Sen annesin" klişesi nedense bizim toplumumuzda sık sık duyduğumuz söylemlerden biri. "Sen annesin böyle giyinemezsin, sen annesin böyle davranamazsın, sen annesin eğlenemezsin, bu şekilde yaşayamazsın" a kadar giden bir sınırlama bombardımanı... Uzun süredir aklımı meşgul eden bir konuydu bu. Oğlum 9 aylıkken ofis hayatıma geri dönme kararı almıştım. Tesadüfen işe başladıktan kısa bir süre sonra üç günlüğüne Berlin’e bir iş seyahati çıkmıştı. Patronum kimin gidebileceğini sorduğunda "ben gönüllüyüm" derken çalışma arkadaşlarımın şaşkın bir şekilde yüzüme baktığını hatırlıyorum. Nasıl yani küçücük bebeği 3 günlüğüne bırakabilecek miydim? Hiç vicdanım yok muydu? Ben nasıl bir anneydim böyle? Tabii ki bunların hiçbirini söylememiş olsalar da inanın tüm bu düşünceler aklımdan geçti. Fakat kendimi havalimanında pasaport sırasında buldum. Valizimi hazırlarken bebeğimden ayrılmak konusunda biraz tedirginlik hissetsem de kapıdan çıktığım an kendimi çok iyi hissettim. Uzun süredir yokluğunu hissettiğim eski bendim bu. Üstelik 9 aydan sonra ilk kez 2 gece deliksiz uyuyacaktım. Ben artık hayata karışmak, çocuk dışında bir şeyler konuşmak isterken tahmin edin ne oldu? Herkes bana bebeğimi nasıl bıraktığım konusunda sorular sordu. "Çok üzgün olmalısın", "Vicdan yapıyor musun?" Üzgün değildim, vicdan da yapmıyordum. Evet sık sık telefonumdan videolarını izlediğimi itiraf etmeliyim fakat çok uzun süre sonra sadece ama sadece kendim için bir şey yapmanın dayanılmaz hafifliği vardı üzerimde. Yine de sorulara şöyle yanıt verdim: "Ah evet biraz zor oldu." Oysa hiç zor değildi. Bebeğimle birlikteyken tüm benliğimle onunlaydım ama değilsem de değilim. Ve buna ihtiyacım var. Bunu istediğim için kendimi eksik ya da kötü hissetmiyorum. Ben bir anneyim ama hala bir insanım.

Uçakta giderken elimde Bebeğinize Fransız Kalın kitabı vardı. Şöyle bir şey yazıyordu: Fransız kadınlar tüm gün çocuk baktıklarında yaşam kalitelerinin nasıl olacağı konusunu açıkça sorguluyorlar. Bahsettikleri konu denge. Bizim alıştığımızdan farklı bir denge. Onlar hayatın hiçbir bölümünün –ebeveynlik dahil- bir diğerinin üstüne çıkmasına izin vermiyorlar. Tıpkı dengeli bir öğün gibi protein, karbonhidrat, meyveler, sebzeler ve tatlılardan oluşan bir tabak yapıyorlar. Yani hayatınızın bir parçasına fazla ağırlık verirseniz denge şaşıyor. Ardından hiç bitmeyen bir tükenmişlik, yorgunluk ve hiçbir şeye yetişememe hissi geliyor.

Yapılan araştırmalara göre (gerçi araştırmaya da pek gerek yok ama) kadınlar, bebek bakımına erkeklerden daha fazla zaman ayırıyorlar. Bunun için ev işinden, dinlenmeden ve uykudan feragat ediyorlar. Yine de çocuklarına yeterince vakit ayıramadıklarını düşünüyorlar. "Hayatınızın tek amacı çocuksa, bu çocuk için de iyi değil" yazıyor kitapta. Çünkü bu kadar dikkat ve gerginlikle çocukların gelişimi sekteye uğrayabiliyor. Tarihin en ikonik Fransız kadınlarından, aynı zamanda anne olan Ines de la Fressange şöyle diyor: "Sabah yogasını unutuyorum, araba aynasında maskara ve ruj sürüyorum. Önemli olan mükemmel olmadığın için suçluluk duymamak."

Uçak Berlin’e inerken bir kez daha kendime hatırlatıyorum: Çocuğumun mutlu, özgüvenli ve suçluluk duygusu altında ezilmemiş bir anneye ihtiyacı var. Biz millenyal anneler mükemmel olmalıymışız gibi yaşıyoruz. En organik gıdayı almalı, en Waldorf oyuncağı seçmeli, vaktimizin tümünü çocuklarımıza vermeliymişiz gibi... The Fifth Trimester kitabının (yeni doğum yapan Emily Emily Ratajkowski’nin de favori kitabı) yazarı Lauren Smith Brody bir röportajında şöyle söylüyor; "Atlar, onu sürenin korktuğunu hissettiği gibi çocuklar da annelerindeki suçluluk duygusunu anlarlar." Suçluluk duygusuna karşı güçlendikçe içimizdeki en iyi anne versiyonunu ortaya çıkarabileceğimizi öneriyor.

PEKİ AMA SUÇLULUK DUYGUSUNU NASIL YENERİZ?

Fark Et, Yüzleş, Serbest Bırak

Terapistlerin ve Budist yaklaşımların uyguladığı bir taktik vardır. Duyguyu fark et, yüzleş ve serbest bırak. O duygunun sizi karanlığa çekmesine izin vermeyin. Zihin bir kas gibidir; düşünme şeklinizi değiştirmek için çalıştıkça işiniz daha fazla kolaylaşacak ve sizi mutsuzluğa sürükleyen düşüncelere daha az kapılacaksınız. Ve unutmayın ki mükemmel anne diye bir şey yoktur. Çocuklarımız onlarla ne kadar uzun süre geçirdiğimizi değil, ne kadar kaliteli zaman geçirdiğimizi hatırlayacaklar. Ne kadar organik beslendiğimizi değil, mutlu sofra sohbetlerini hatırlayacaklar. Şimdi derin bir nefes alın ve tekrarlayın: İyi olup olmadığımdan şüphe etmiyorum. Gerçekten iyi olduğumu düşünüyorum.

Enerjini Verdiğin Şey Büyür

Anneliğinize dair en sevdiğiniz yanları not edin. Bu ne kadar özverili olduğunuzla ilgili olmasın, daha spesifik olun. Mesela "hayal gücüm çok geniş, çocuğuma bunu yansıtabiliyorum", "kriz anları sakin kalıp kendi duygularımı regüle edebiliyorum", "çocuğuma masal kitabı okurken harika seslendirme yapıyorum" gibi basit ama gerçekten iyi olduğunuz yönleri yazın ve kendinizi yetersiz hissettiğinizde okuyun.

Kendinizi Etiketlemeyin

Başkalarına gelince çoğu zaman nazik oluyoruz fakat söz konusu kendimiz olunca kimi zaman çok ağır eleştirilerde bulunabiliyoruz. Yaptığınız hatalar konusunda kendinizi etiketlemeyin. Bencillik ve yetersizlik kavramı anneleri kendilerine en uygun bulduğu sıfatlardan. İşler yolunda gitmediğinde ve gerçekten yapılmaması gereken bir şey yaptığınızda bir adım geri atmaktan çekinmeyin. Herkes hata yapar. Önemli olan onu fark edip telafi etmektir, suçluluk duygusunda kaybolmak değil.

Her Şeyden Önce Bir Kadın Olduğunuzu Unutmayın

Fransız annelerin en büyük sırları budur. Bu yüzden doğum yaptıktan kısa bir süre sonra eski formlarına kavuşurlar, arkadaşlarına zaman ayırabilirler, işlerine dönerler ve bundan suçluluk hissetmezler. Kısacası kişisel ihtiyaçlarını unutmaz ve onları yerine getirirler. Sınır koymak konusunda iyidirler. Çocuklarına "Annenin yarım saate ihtiyacı var" derler ve o yarım saat ne yapmak istiyorlarsa çocukların onları bölmelerine fırsat vermeden yaparlar. Bunu başarmalarının tek yoluysa aldıkları kararlar karşısında net ve güçlü duruşlarına bağlıdır. Dengeli tabakları onların mutluluk sırrıdır.