GİRİŞ

E-Posta
Şifre

YENİ ÜYE

Ad
Soyad
E-Posta
Şifre
Şifre Tekrar
Ürün sepete eklendi
Aramıza Hoşgeldin!
Welcome Abroad!
Bültene başarıyla üye oldun.
Teşekkürler!
Thank you for subscribing to
our newsletter.

1500 TL ÜZERİ ÜCRETSİZ KARGO

İLK SİPARİŞTE %10 İNDİRİM İÇİN ÜYE OLUN! İNDİRİM KODU: HELLOPC10

Zeynep Mursaloğlu ve Derin

Sevdiğimiz bir markayı neden sevdiğimizi düşününce, arkasındaki hikayeyi öğrenince ve yaratıcısını da bizzat tanıyınca tüm taşlar yerine oturuyor. Tasarım felsefesi hızlı tüketim anlayışından uzak, kalıcılı mücevherler yaratmaya odaklanan Projebir markasının kurucusu, aynı zamanda Paperwork markasının ortağı ve çizeri Zeynep Mursaloğlu için tam olarak söz konusu olan bu. Aslında kendisinin uzmanlık alanı moda (Bilgi Üniversitesi TasarımKültür ve Yönetimi Bölümü’nden mezun olduktan sonra Londra’da farklı markalar için freelance tasarımlar yapmış; ardından Polimoda Üniversitesi’nde Moda Tasarımı master’ını tamamlamış); fakat farklı alanlarda tasarım yapabileceğini keşfettikten sonra takıya yönelmiş. İşin ironik yanı, yalın bir stile sahip olup o döneme dek babasının altın saatinden başka hiç aksesuar kullanmayan biriymiş Zeynep. Ama sanıyoruz ki, hayatı minimalist bir perspektifle yaşamak, insana her anlamda geniş bir alan yaratıyor...

Bu yaklaşım Zeynep’te sanki annelikten sosyal hayata, tasarımlarından evine ve beslenme alışkanlıklarına kadar her konuya sirayet etmiş. Eşi Uygar, Derin (5) ve köpekleri Ross ile yaşadıkları eve, Anne Hikayeleri bölümünün çekimleri için gittiğimizde karşılaştığımız tablo doğal, kendi akışında, kaostan uzak ama yine de hayatın içinde, ve açıkça söylemeliyiz ki, şimdiye kadar karşılaştıklarımız arasında en etkileyici olanlardan biriydi. Zeynep ve Derin’in arasındaki dingin, güven dolu, huzur veren ilişki sanki hayatlarının bir yansımasıydı.

Zeynep salonlarında yemek masası olmadığını, yemeğe gelen yakınlarını mutfakta ağırladıklarını, müzik eşliğinde hep birlikte sohbet ederek yemek yaptıklarını anlatırken, bahsettiği tabloyu gözümüzde canlandırmak hiç de zor olmuyor! Çünkü eve girdiğimiz andan itibaren hakim olan, sanki sadece filmlerde rastlanabilecek gerçek dışı bir sıcaklık ve huzur duygusu, aslında bu evde tamamen doğal ve gerçek. Masaya boya kalemlerini dökmüş, bir yandan annesiyle sohbet ederken resim yapan bir çocuk, güzel bir müzik eşliğinde kahve yapan bir anne, yanlarında huzurla uyuyan bir köpek...

Derin öncesi hayatı ve zevklerine ek olarak, kendini anneliğe adamış biri Zeynep. Söz konusu annelik olunca kendini geliştirmekten vazgeçmiyor. “İnsan her zaman pek çok konu için kendini geliştirmeye çalışır ama yalnızca annelikte her gün kendine geri bildirim yaparak daha iyi olmak için uğraşıyor sanırım. Bir insanın okumaktan, daha iyiyi yapmak için çabalamaktan vazgeçmediği tek konu annelik belki de. O nedenle aslında kendimizle ilgili daha önce hiç keşfetmediğimiz şeyler öğrenip kendimizi tanıyoruz bu yolculukta.” Bunları röportaj tamamladığımızı sandığımız, kayıt cihazımızı kapattığımız anda söylemişti Zeynep. Fakat hikayenin kendisi gibi bu sözleri de aklımıza zaten kazınmıştı.

DERİN'İN İSMİNİN BİR HİKAYESİ VAR MI?

Hikaye değil de İngilizce de rahat telaffuz edilebilen, anlamı agresif ya da sert olmayan isimleri not ettiğimiz bir listemiz vardı. Eşim de ben de unisex erkek isimlerini çok seviyoruz... Aralarından seçim yaparken en sonunda Derya, Deniz ve Derin kaldı. Derya ve Deniz ailemizde zaten olduğu için Derin’de karar kıldık.

HAMİLE OLDUĞUNUZU NASIL ÖĞRENDİNİZ VE SONRASINDA SÜREÇ NASIL İLERLEDİ?

Bir hafta sonu Paris’e, arkadaşımızın düğününe gitmiştik... İkimizin de çok yoğun çalıştığı bu dönemde bizim için keyifli bir kaçamak olacak diye düşünürken son gün test yaptım ve pozitif çıkınca bu hiç unutamayacağım bir tatile dönüştü. Hamileliğim ise çok rahattı. Ben zaten sağlıklı beslenen biriydim yani zorla değil; gerçekten sadece sağlıklı yiyeceklere eğilimim olduğundan. Hamile kaldığımda da uzun süredir vejetaryendim. Dışarıdan yemek söylemeyi, fast food’u normalde hiç sevmezdim. Hamile kaldığımda doktoruma vejetaryen olarak devam edip edemeyeceğimi, bebeğe bir zararı olup olmayacağını danıştım. Sağlıklı ve dengeli beslendiğim müddetçe hiçbir handikap bulunmadığını söyledi. Fakat çok enteresan, hamileliğim boyunca et, lahmacun, Pelit Pastanesi'nin çikolatalı pastası gibi normalde tüketmediğim yiyecekler istedim ve yedim. Daha önce çok net çizgilerim vardı bu konularda; mesela şeker yemenin bilinçsizlik olduğunu düşünürdüm. Tokat gibi bir ders oldu bana. Çok kilo aldım ama doğum sonrası eski yeme düzenime dönünce kolayca verdim. Artık vejetaryen değilim, vücudumu dinliyorum ve az da olsa et yiyorum.

DERİN’İN DOĞDUĞU GÜNÜ ANLATIR MISINIZ?

Eşim Uygar'ın annesi ve babası Amerika'da yaşıyor, Derin de orada doğdu. Kayınvalidem ve kayınpederim annemle babamın çok yakın arkadaşları oldukları için çocukluğumdan beri tanıdığım, evlenmeden önce de ailem gibi hissettiğim, bir nevi kendi ailemin uzantısı gibiler.

Normal doğum için 42. haftaya kadar bekledik. Doktorum daha fazla bekleyemeyeceğimizi söylediğinde ailece hastaneye gittik. Doğumda annem, ablam, eşimin abisi, kayınpederim ve kayınvalidem ile çekirdek bir grup olarak beraberdik. Kuzenlerimle Facetime yaptık. “Doğuma hazırım ve heyecanlıyım” derken 16 saat suni sancı verildi ve sonucunda hiçbirini hissetmediğim için doğum bir türlü başlayamadı.

Doktorum, “Suyunu patlatacağım çünkü bu bebek çok rahat.” dedi. Su aniden boşalınca kordon boynuna dolandı ve Derin çıkmakta biraz zorlandı. Ama güvendiğim, sakin bir doktorumun olması beni çok rahatlattı. Epidural aldığım ve ağrıyı çok az hissettiğim için sanırım tüm doğum sürecinde her şeyin çok farkında, olaya tamamen hakimdim. Doğum sona erdiğinde odamızda hep beraber keyifli bir akşam geçirdik. Tüm süreç benim için tatil gibiydi kısacası.

Derin'in odasından...

YENİDOĞAN DÖNEMİNİ NASIL GEÇİRDİNİZ?

Derin 42. haftada doğduğu için tahminimden çok daha uzun süre kaldım aslında Amerika'da. Uygar da çok sık gelip gidemedi işinden dolayı. Ben de Uygar'ı, evimi, düzenimi çok özlemiştim, dolayısıyla Derin 13 günlükken pasaport işlemleri biter bitmez İstanbul’a döndük. Çok gazlı ve az uykulu bir bebek olsa da ilk aylar sersemlikle karışık keyifli geçti. Özellikle ilk dört ay neredeyse hiç dışarı çıkmadık fakat Derin’le evde kalmak bana çok normal, hatta mutluluk verici geldi; bir şeyleri kaçırdığımı hissetmedim. Demek ki benim de buna ihtiyacım vardı. Zaten Uygar da ben de evde olmayı seven insanlarız. Dolayısıyla aslında hayatımız kısıtlanmış olmadı. Çok da paylaşarak yaşadık o süreci. Sabah kalktığından akşam uyuyana kadar birlikte olalım, yoğun bir şekilde bizi görsün, bizimle olsun istedik -ki o anlar muhteşemdi. Elbette zorlandığımız zamanlar oldu ama sanırım insan unutuyor. Derin'in akşam 17.00 civarı başlayıp 19.00'a kadar devam eden ağlamaları vardı mesela. Amerika'daki hemşireye 'neden ağlıyor' diye sorduğum zaman, “çünkü ağlayabiliyor, başka da bir şey yapamıyor” demişti. Gerçekten de öyle aslında. Ben hep bir şekilde durumu düzeltebilirim kaygısı yaşadım. Sürekli doktorla konuşup, kitaplarda, internette çözüm aradım. Çünkü hayatta belki de o zamana kadar karşımıza çıkan zorlukları çözmeye alışığız. Bebeğinin her huzursuzluğunun bir sebebi olduğunu ve bu sebebi bulursan çözüm de bulabileceğini düşünüyorsun. İnsanı çok büyüten, kritik bir süreç bu aslında. Çünkü bazen hiçbir şey yapamıyorsun, sadece bebeğinle birlikte geçiriyorsun o anları. Sonunda annelikte bazen çözümsüz kalabildiğini kabulleniyorsun. Şimdi dönüp baktığımda görüyorum ki, ağlıyordu, çünkü bebekti...

Ardından beşinci ayda ilk kez enerjimin düştüğünü ve yorulmaya başladığımı fark ettim. İlk aylar bir şekilde çabuk geçecek gibi düşünüyordum herhalde... Beş ayın sonunda uykusuzluk ve yorgunluk “Ben bu işin altından nasıl kalkacağım? Derin dışındaki hayatım, işim nasıl olacak?” sorularının cevabını bulamadığım bir dönem başladı. Ama annemin hep yanımda olması; kuzenlerim ve ablamın beni asla yalnız bırakmaması; o dönem çok rölantide de olsa bir şeyler üretebilmek ve beni dışarıdaki hayata bağlayan işimin devam etmesi bana çok iyi geldi.

ANNELİK SİZE NE ÖĞRETTİ?

Kendimi tanımayı öğretti. 'Öyle olduğumu' zannettiğim, hatta kendimi soktuğum kalıplar vardı Derin'den önce. Ben sandığım kadar mükemmeliyetçi değilmişim mesela. Ve bu şekilde de çok mutlu olabilirmişim. Başka bir dünya, başka bir ben varmış… İşte tüm bunları keşfetmeyi öğretti annelik bana.

Bir insanı anlamak ve onun için çabalamanın sonu olmadığını; ayrıca sandığımdan çok daha güçlü ve dayanıklı biri olduğumu öğretti. Uzun süre “nasıl anne olacağımı öğreneceğim” gibi bir hisle bazı şeylere cevap aradım. Fakat “neden gazı var, neden az uyuyor, neden ağlıyor” gibi sorular çocuğunuz büyüdükçe değişiyor. Bir şeyin cevabını bulduğunu ve çözdüğünü sandığın an, karşına başka sorular çıkıyor. O yüzden başucumda o dönemle ilgili bir kitap tutuyorum hep; bu bana terapi ve inanılmaz bir destek hissi veriyor, her akşam bir sayfa da olsa okuyorum. Şimdi Derin’in oyunları biraz kontrolcü mesela... Ben bundan korkup “Farklı bir şekilde mi yönlendirmeliyiz?” derken, tamamen yanlış düşündüğümü öğrendim -ki bu beni çok rahatlattı ve dolayısıyla Derin ile olan iletişimimi, oyunlarımızı çok etkiledi. Hep öğrenmeye çalışmak, destek ve yardım almak gerektiğini öğrendim özetle; “Böyle düşünüyorum” diyerek sorgulamayı bırakmak doğru değil bana kalırsa.

Evin kış bahçesinden detaylar...

Dolap Çukurcuma'dan eski bir eczacı dolabı.

ANNE OLMANIN EN HEYECAN VERİCİ YANI NE OLDU SİZİN İÇİN?

Daha büyük bir sevgi yaşamadım; beni daha çok üzen veya daha çok mutlu eden başka hiçbir şey olmadı. Sabahları kalktığımda öpmek ve sarılmak için can attığım biri var hayatımda. Buna resmen bedenimin, ruhumun ihtiyaç duyuyor olması mucize gibi.

ANNE OLMANIN SİZİ EN ZORLAYAN YANI NEDİR?

Ben anneliği kolay bir şey sanıyordum! Kendimi hiçbir şey için daha iyisi olmaya bu kadar zorlamadım. Sabır çok önemli ki ben çok sabırsız, çabuk sinirlenen biriydim. Daha önce “ben böyle biriyim” deyip geçtiğim konuları geliştirmek için her gün ruh halimin ve ihtiyaçlarımın farkında olup Derin’e doğru şekilde yaklaşmaya çalışıyorum. Bence fiziksel zorluklarının yanında her an kendini izlemek; çocuğuna yaşatmak istediğin ilişki deneyimini, telaşa kapılmadan, onun hızıyla uygulamak için devamlı farkındalık halini sağlamak; bir taraftan da samimiyetini kaybetmeden o andan keyif almak ve tüm bu dengeleri sağlamak oldukça zor. Tabii bir de büyük resmin yanında minicik görünen ama günlük hayat kalitesini çok değiştiren uykusuzluk meselesi var. Asla öngörülemeyen bir şekilde, en hazırlıksız anında yakalanıyorsun... Minicik bir soğuk algınlığı, nezle ya da okuduğunuz kitaptaki bir hayvanla ilgili aklını karıştıran sorular gecenin bir saatinde uykunuzu bölüyor ve ertesi gün alt üst olabiliyor.

ANNELİĞE SPESİFİK BİR YAKLAŞIMINIZ VEYA TAKİP ETTİĞİNİZ BİR EKOL VAR MI?

Kendi olması ve büyüyebilmesi için Derin’e yeterli özgürlükleri sağlarken tek bir ekol takip ediyorum diyemem. Yaşamını kolaylaştıracak, huzurlu bir ortam sağlayacak sınırları korumaya çalışıyorum. Kuralsız ve sınırsız bir ortamın, çocuğun gelişimi ve hayata ayak uydurabilmesi için aslında acımasız bir yöntem olduğunu düşünüyorum. Ama hayatı mümkün olduğunca bizimle deneyimlemesini istiyoruz; birlikte sıkça seyahat etmek, yemeğe çıkmak gibi. Onun dışında rutinler en büyük kurtarıcım. İlk üç ay gündüz uykuları çok zordu fakat beslenmesini düzene oturtabilmiştim. Üçüncü aydan sonra biraz daha kolaylaştı her şey; annelikle denge bulmayı öğrendim.

Evin en çok zaman geçirilen yeri, kış bahçesi...

ANNELİĞE HAZIRLANIRKEN HANGİ KAYNAKLARDAN REFERANS ALDINIZ?

Ben hamileliğimde okuduğum bütün kitapları tekrar okudum çünkü fark ettim ki çocuk olmadan hiçbiri bir şey ifade etmemiş. Derin doğduktan sonra Tracy Hogg’un kitabı hep başucumdaydı. Hem düzen için yol gösteriyor hem de insanı rahatlatıyor. Bringing Up Bebe ve The Whole Brain Child da referans aldığım diğer kitaplardı. Yeni bitirdiğim İnatlaşmadan Ebeveynlik ve şu an okuduğum Aletha Solter’in Oyun Oynama Sanatı'ndan da çok faydalandım.

ANNENİZ, AİLENİZ SİZİN ANNELİĞİNİZİ NASIL ŞEKİLLENDİRİYOR?

Çok sabırlı, saygılı, özenli bir anneydi hep. Derin’e bebekliğinden beri bir birey olarak saygı ve sevgi ile yaklaşıyor. Ben annem kadar sabırlı olamasam da onun sayesinde her canlıya olduğu gibi kendi çocuğuma da önce saygıyla yaklaşıyorum. Babamsa sevgisini en iyi ifade eden ve duygularını çok yüksek yaşayan biriydi; ben 20 yaşındayken trafik kazasında kaybettik. Çok daha uzun yıllar aramızda olup özel bir yakınlık ve sevgi hissedemeden bir hayat da geçebilirdi. Ama bana verebileceği tüm sevgiyi verip öyle gitti diye düşündüm. Umarım biz de Derin’e aynı aile ortamını yaratabiliyoruzdur. Okuduğum bir kitapta şöyle yazıyor: Aileler çocuklarıyla küçük yaşlarda yoğun vakit geçirmenin bir birikim olduğunu, zaten ileriki yaşlarda anne-baba ihtiyacının azaldığını varsayar. Aslında durum böyle değil. Aramızdaki ilişki, -akran ilişkilerinden farklı olarak- hayatın her döneminde ayrı bir yerde durmalı ve ayrı bir şekilde var olmalı. Bunu ileride de kaybetmemek için küçük yaşlardaki paylaşımlar birer yatırım. Çocuk, anne ve babanın ortak zevk aldığı paylaşımlara tutunmak ve bunları kaybetmemek gerekiyor bence. Bu bir oyun, hobi veya seyahat olabilir... Benim kendi anne ve babamla ilişkimde gördüğüm, onlarla her şeyimi paylaşıyor olmamın sebebi hayatımın her döneminde çok yoğun bir ilişkimizin olmasıydı.

EVLİLİĞİ VE EBEVEYN OLMAYI DENGELEMEK İÇİN NELERE DİKKAT EDİYORSUNUZ?

Derin’in doğduğu haftanın cuma günü Uygar'la baş başa dışarı çıktık ve Miami Heat maçına gittik. Hala dikişlerimin ağrıdığı, hiç beklemediğim şekilde göğüslerimin dolup tuvalete koştuğum zorlu bir akşamdı. Ama bir yandan da çok güzeldi. Bugün hala bir aksilik olmadığı sürece cumaları bu rutinimiz devam ediyor. Yoğun geçen, birbirimize çok vakit ayıramadığımız dönemler sonrasında Uygar'a “seni unutmaya başladım galiba” diyorum ve baş başa program yapıyoruz; bazen akşam yemeği, bazen küçük bir seyahat… Bence bir tarafta anne-baba-çocuk üçlüsü var, diğer tarafta da sen ve sevgilin varsın. İşte o dengeyi kaybetmemek gerekiyor. Uygar, Derin öncesinde de, sonrasında da, saygı duyduğum, beğendiğim, aşık olduğum kişi... Bu hislerle bebek doğurup bu hisleri kaybetmek çok üzücü olurdu benim adıma. O nedenle ilişkimize, çocuğumuza gösterdiğimiz özenle yaklaşmaya çalışıyoruz. Her konuyu konuşuyoruz, iletişime ve eleştiriye açık iki insan olmanın avantajlarını kullanıyoruz.

YAŞADIĞINIZ EVİN NASIL BİR HİKAYESİ VAR?

Uygar bana bu evde evlenme teklif etti. O zamanlar yıkılmak üzere olan, tavanları deliklerle dolu bir evdi. İlk zamanlar burada oturmayı düşünmemiştik fakat sonra içini yaptırıp yerleşmek istediğimize karar verdik. Evde duvar ve odaların kapısı yoktu. Dolayısıyla formatını oldukça değiştirdik aslında. Derin doğana kadar ikimizin hayatına göre adapte edilmişti. Derin'in hareketlenmeye başladığı dönemde, her tarafının açık olmasından ve merdivenlerden korktuk ve annemlerin oturduğu siteye, Maslak'a taşındık. Orada iki sene yaşadık. Anneme yakın olmak hayatımı inanılmaz kolaylaştırdı o dönemde çünkü Derin'i ondan başka birine bırakmıyordum. Fakat site hayatı ve Maslak, genel olarak bize göre değildi.

Tadilat sürecinde de evdeki yaşam alanımızı genişlettik, kış bahçesi ekledik. Mutfağın olduğu bölüme uzun bir yemek masası ekledik. Salonda yemek masamız yok çünkü bizim ağır yemekli misafirimiz olmuyor. Arkadaşlarımız gelince ben yemek yaparken onlar yanımda, masada oturuyorlar, beraber sohbet edip müzik eşliğinde yemek hazırlıyoruz. Üst kat ise daha çok Derin'in oyun alanı gibi...

EVİNİZİN ESTETİK ÇİZGİSİNİ SİZ NASIL TANIMLARSINIZ?

Genel olarak süsleme sevmiyorum; modern ve net çizgileri olan fonksiyonel tasarımlar, doğal malzemeler tercih ediyorum. Natürel materyallerin eskiyip yıpranması beni rahatsız etmiyor, aksine bu sayede ruh ve karakter kazandığını düşünüyorum. İhtiyacımız olmayan, gerçekten sevmediğimiz şeyleri almıyor; hediye de olsa evimizde tutmuyoruz. Bize huzur ve rahatlık sağlayacak bir ortam yaratmaya çalışıyoruz.

ÇOCUĞUNUZUN ODASINI DEKORE EDERKEN NELERİ GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURDUNUZ?

Renk kullanmadık çünkü oyuncaklarla renklerin kontrolden çıkacağını biliyordum. Beyaz, ışığı iyi yansıttığından tüm mobilyaları ve duvarları bu renkte. İhtiyaçları değiştikçe yatağı hariç tüm mobilyalar değişti. Bebekliğinden beri aynı yatağı kullandık; büyüdükçe yanlarını açtık ya da alçalttık ama henüz değiştirmedik. Sanırım yakında yeni almamız gerekecek çünkü bu ara boyu çok hızlı uzuyor.

EVİNİZİN EN SEVDİĞİNİZ KÖŞESİ?

Mutfak ve kış bahçesi evimizin en çok vakit geçirdiğimiz merkez noktası ama favori olarak spesifik bir bölüm gösteremem. Tüm evi yuvam gibi hissediyor ve seviyorum.

PROJEBİR’İ KURMAYA NASIL KARAR VERDİNİZ?

Projebir'den önce babamdan kalan bir saat hariç hiç takı kullanmıyordum. Kendi işimi yapmaya karar verdim. Ama okuduğum ve çalıştığım tekstil sektöründeki hızlı tüketimin beni yansıtmadığını düşündüğümden, daha değerli, sezonsuz, jenerasyonlarca kullanılabilecek ürünlerin yer aldığı bir marka yaratmam gerektiği fikri üzerinde duruyordum. Aslına bakarsanız “ben takı yapmak istiyorum” diye bir düşüncem yoktu. Ardından senelerdir kolumdan hiç çıkarmadığım babamın altın saati sayesinde acele etmeden, benim için anlamları olan kişileri ya da bir fikirleri çağrıştıran parçalar çizdim. Bir sene kadar markayı çıkarmadım; tüm parçaları taktım çıkardım, eledim ve sonunda içime sinince ablamla birlikte Projebir’i kurduk.

Kış bahçesindeki okuma köşesi...

ANNE OLMAK TASARIM SÜREÇLERİNİZİ VE YARATICILIĞINIZI NASIL ETKİLEDİ?

Görsel anlamda mimari ilgimi çeken bir konu; modadan değil de daha kalıcı, insan ve toplum hayatında etkili olan mimariden etkileniyorum. Ayrıca kişisel anılarım, hayatımda önemli yere sahip karakterler yaptığım işleri çok etkiliyor. Fatma Halam çocukken gördüğüm tek serçe parmak yüzüğü takan insandı mesela; amcalarım ve babam çok becerikli ve tarz sahibi, güçlü erkekler. Tamir kutusu koleksiyonunu onları düşünerek yarattım. Oldukça basit ve komik aslında benim ilham aldığım şeyler. Bir de biyografi çok okuyorum; hangi karakterler bu yüzükleri takar diye hayal ediyorum. Anneliğin yaratıcılığımı değil belki ama çalışma düzenimi etkilediğini söyleyebilirim. Zamanım kısıtlı olunca daha planlı ve verimli çalışmaya başladım. Ben zaten üniversitede de hep son ana bırakırdım projelerimi ve o stres bir şekilde iyi bir iş çıkarmamı sağlıyordu. Şimdi her an ‘son dakika’ gibi Derin’le... Okuldan almaya, uyku saatine yetişmeye çalışırken en küçük zamanı doğru değerlendirmem gerekiyor.

DERİN İLE BİRLİKTE NE TÜR AKTİVİTELER YAPIYORSUNUZ?

Okuldan gelince birlikte atıştırmalıklar hazırlıyoruz, pek çok çocuk gibi Derin de yemekle ilgili aktiviteleri çok seviyor. Kestane pişiriyoruz, mısır patlatıyoruz ya da yumurtalı-peynirli ekmek yapıyoruz. Genelde bunları hazırlarken tezgahta oturup ne yapmam gerektiğini bana anlatıyor. Ayrıca çizmeyi çok seviyor; o yanımda resim yapıp bana hikayelerini anlatırken ben de bir taraftan Paperwork için illüstrasyonlar üretiyorum. Bazen beğendiklerini “Bunu bana verebilir misin?” diyor, ona ayırıyoruz. İstediklerini odasına asıyoruz. Sokaktaki kırtasiyeye gidip birlikte malzeme seçiyoruz veya yaprak toplayıp evde aktiviteler yapıyoruz. Bir de en baştan beri cinsiyeti olmayan oyuncaklar almaya özen gösterdik. O nedenle gün içinde devamlı role play halindeyiz: Son zamanlarda ya dinozor ya balina ailesi oluyoruz.

DERİN’DEN AYRI VAKİT GEÇİRMEK KONUSUNDA ZORLUK YAŞADINIZ MI?

Derin'i ilk iki sene bırakıp ayrı vakit geçirmek konusunda berbattım. Sadece anneme çok kısıtlı sürelerde bırakabiliyordum. Derin'in bir yabancıyla vakit geçirmesindense beni ve Uygar'ı görerek, bizimle vakit geçirerek büyümesinin en doğru yol olduğuna inanıyordum. Derin iki yaşındayken annem kanser oldu. Ve bir taraftan Derin ile ilgilenirken diğer taraftan annemin tedavisi için yoğun bir koşturma başladı. Zorlu geçen iki seneydi bizim için. Aslında annemin hastalığıyla hayatta hiçbir şeyin, ben ve Uygar da dahil, hiç kimsenin varlığının garanti olmadığını; Derinle geçirdiğim sürenin, her ne kadar onun ihtiyaçları ve kendi ihtiyaçlarım doğrultusunda şekillense de, bambaşka dengelerle değişebileceğini öğrendim. Bu süreçten sonra ilginç bir şekilde çok rahatladım. Şimdi daha fazla bırakabiliyorum Derin'i ve birlikte olduğum zaman çok daha verimli geçiyor. Biliyorum ki benimle olduğunda, ona hissettiklerim, onun bana hissettikleri, benim onunla oynama şeklim, konuşma tarzım çok farklı. Ve biliyorum ki, hayatta herkes, her şey geçici fakat aile, anne baba ve çocuk bağları en kuvvetli olanlar.

EBEVEYN OLARAK DERİN’E NASIL BİR YAKLAŞIMINIZ VAR?

Bizim Uygar'la ortak düşüncemiz şöyleydi: Nasılsa bir gün her şeyi öğrenecek, önce ‘sıkılmayı, yalnız kalmayı, kendi kendine ne yapabiliyor'u görsün ve öğrensin. Dolayısıyla stimülasyonu ilk zamanlar minimumda tuttuk. Sadece bir kalem kağıt alıp saatler geçirebiliyor Derin. Fakat çok alışık olmadığı için ilk zamanlar evin çok kalabalık olduğu, fazla uyaran olduğu, herkesin yeni bir şeyler gösterip ilglilendiği günler daha çok zorlanıyordu. Öyle günlerin gecelerinde mutlaka uyanıyor ve rüya görmüş oluyordu. Ben çocuklara bir şeyler gösterip öğretilerek onu daha zeki yapabileceğimize inanmıyorum. Bence çocukların duygusal olarak gelişmeleri için kendi kaynaklarını kullanarak bir şeyler üretebilmesine fırsat vermek gerekiyor. Bu birlikte vakit geçirmemek demek değil aslında; yine bu zamanı paylaşıyorsun çocuğunla, sadece sen yönetmiyorsun bu süreci. Çok yoğun geçirdiğimiz bir saatin sonunda, bir saat kendine haline bırakıyoruz mesela... Müzik açıyoruz, ben kitap okuyorum o resim yapıyor, oyuncaklarıyla oynuyor yanımda.

AİLECE YAPMAKTAN EN ZEVK ALDIĞINIZ ŞEYLER NELER?

Seyahatler aile için çok bağlayıcı, eşsiz deneyimler bence. Üçümüz birlikte seyahat etmeyi çok seviyoruz. Hem Derin bizden hem de biz ondan apayrı tat alıyoruz. Daha yoğun vakit geçiriyorsun, sabahtan akşama kadar birliktesin ve hiçbir şey yapmasan bile seyahat tecrübesi bambaşka değerler katıyor Derin'e. Havaalanı, uçak, yeni bir yer... Hepsi başka birer deneyim ve çocuklar için çok öğretici bence. Derin en zorlu dönemlerinde bile seyahatlerde müthiş sakin ve huzurlu oluyor.

Ayrıca tatillerin bence çocuklar için bir faydası daha var: Biz anne babalar olarak çoğunlukla elimizde olmadan tamamen çocuklara göre, onların rahatına odaklı plan program yapıyoruz. Seyahatte bu konfor alanından çıkıyor ve uyum sağlamayı öğreniyorlar. Günlük hayatlarında pek maruz kalmadıkları ufak mücadelelerin içinde buluyorlar kendilerini çünkü kendi düzenlerinin dışında, uçağa yetişmek zorunda oldukları, beslenme düzenlerinin tamamen dışında, farklı tatlar tattıkları, daha koşuşturmalı ve belki daha uzun mesafeler yürüdükleri bir deneyim yaşıyorlar. Biz her ne kadar günümüzü doldurmadan, oradan oraya koşturmadan vakit geçirmeye çalışsak da seyahatlerin genel anlamda kendi içinde bir hızı ve disiplini oluyor aslında.

DERİN İLE GİTMEKTEN KEYİF ALDIĞINIZ MEKANLAR/SEMTLER HANGİLERİ?

Ortaköy’de oturuyoruz ve sık sık bisikletiyle mahalledeki parka, manava ya da Derin’in resimleri için çerçevecimize gidiyoruz. Bir de köpeğimiz Ross’u gezdirmeyi akşamları uyku saatinden önce vakti varsa çok seviyor. Arnavutköy’de Adem Baba en sevdiği balıkçı, bebekliğinden beri gittiği için burada kendini çok rahat hissediyor. Tabii çıkışta Grandola olmazsa olmazı. Backyard neredeyse her pazar kahvaltıya gittiğimiz, hava nasıl olursa olsun bahçesinde Ross ve Derin’in uzun saatler rahatça oynayabildikleri bir yer. Hafta sonları hep birlikte Kilyos’a ve Göçmen Çiftliği’ne gitmeyi seviyoruz. Bir de havalar soğumadan önce bir gecelik kamp yapmaya başlamıştık bu sene. Baharda tekrar devam edeceğiz. Uygar’la arada baş başa seyahat etmeye özen gösteriyoruz ama çoğunlukla seyahatlerimizde Derin de bizimle.

Evin salonunda Derin ve Zeynep...

YAŞADIĞINIZ SEMTTE (ORTAKÖY) ÇOCUK BÜYÜTMENİN AVANTAJLARI VE DEZAVANTAJLARI NELER?

Buraya Derin'le taşınmadan önce acaba güvenli mi, onun için güzel bir büyüme ortamı ve doğru arkadaşlıklar yaratabilecek mi gibi endişelerim vardı. Site hayatı başka bir fotoğraf... İzole, kapalı bir ortam, benzer aileler, benzer tablolar. Ortaköy hayatın içinde; aynı sokakta oturan onlarca farklı insan ve hikaye barındırıyor. Evet çok araba geçiyor, birçok açıdan site kadar güvenli değil belki ama market arabamızı alıyoruz, Derin bisikletine biniyor ve manava gidebiliyoruz. Mahallemizde çok küçük bir park var ve civarda oturan tüm köpekli aileler akşam üzeri bu parka geliyor. Köpeğimiz Ross'un arkadaşları, sahipleri, sokak hayvanları için küçük kulübelerimiz, her gün beslediğimiz kediler var... Bizim için bu hayatın avantajları ağır basıyor o nedenle tercihimizden çok memnunuz.

DERİN’İN BESLENME RUTİNİNDE NELERE DİKKAT EDİYORSUNUZ?

Bebekliğinde herhangi bir beslenme planı ya da net bir yöntem izlemedim. Bir yandan yedirdim, diğer yandan kendi yemesine izin verdim hep. Püre yemedi, taneli yiyeceklerle başladım. Eline havuç veriyordum; hem kemiriyor hem de dişlerini kaşıyordu. Mümkün olduğunca kendimce dengeleri oturtmaya çalıştım. Yemeklerde hep birlikte sofraya oturmayı çok önemsedim. Derin'i vejetaryen yetiştirme konusunu uzun süre düşündüm. Sonuçta onun adına bu kararı vermek istemediğime karar verdim. Çok kararlı bir şekilde bebeğini vejetaryen hatta vegan büyüten anneler var. Fakat ben bu tip yaklaşımla dengeyi nasıl kurarım, et yemediğinde ne kadar bakliyat yemeli, hangi besinden ne vitamini alacak gibi matematik gerektiren bu beslenme planını seçmek istemedim. Derin şimdi kebap da seviyor, balık da yiyor. Ayrıca benim gibi sağlıklı besinlerden keyif alan bir yapısı var. Yaşı büyüdükçe ve dışarıdaki besinlerle tanıştıkça yasaklar koymadan, alternatifler sunarak ilerlemeye çaba gösteriyorum. Derin tatlı da seven bir çocuk. Evde bulundurmamaya ve markette görüp istediğinde ise almamaya özen gösteriyorum. Fakat doğum günlerinde herkes yerken elbette pasta ve çikolata yiyor. Ama bu yiyeceklerin rutin hayatımızda olmadığının bilincinde. Onun dışında evde yapılan yemeklere dahil olmaya, pişen çorbayı karıştırıp sofra kurmaya bayılıyor.

DERİN'İN EKRAN ZAMANINI NASIL BELİRLİYORSUNUZ?

Çevremizde çocuğu belli bir yaşa gelmiş ve ekran bağımlılığı ile mücadele eden pek çok aile var –ki bunun oldukça zorlu bir süreç olduğunu gördük. Elbette hiçbir aile bilerek ve isteyerek çocuğuna iPad vermiyor zaten ama bir şekilde zamanla o raddeye geliniyor. O yüzden bizim kararımız daha net ve sert oldu bu konuda. Derin'in yanındayken kendimiz de belli bir yaşa kadar ekran açmadık, telefonlarımızı sadece konuşmak için kullandık. Evimizde zaten televizyon yok; sadece bir şeyler izleyeceğimiz zaman indirdiğimiz bir perde var sadece. Dolayısıyla bu Derin için fedakarlık yaptığımız bir durum değildi, ondan önce de televizyon izlemiyorduk. Üç yaşına gelene kadar herhangi bir ekran zamanı olmadı. Bu noktadan sonra ise daha yumuşak bir geçiş yaptık. Şimdilerde yasak ve kural kelimelerini kullanmadan bir denge oturtmaya çalışıyoruz. Örneğin hafta içi okuldan sonra bir şey izlemek istediğinde, hafta içi izlemek yasak demiyoruz da çok az vaktimiz var istersen oyun oynayalım sonra oyuna vakit kalmayacak diyoruz...

ŞEHİR HAYATINDA, MODERN ZAMANLARDA ÇOCUK YETİŞTİRMEKLE İLE İLGİLİ FİKİRLERİNİZİ

Modern hayatta, şehirlerde, yeni doğum yapmış anne çok yalnız bence. Eve gelen ziyaretçiler, bebek tebriği için gelenler aileyi yoruyor ve yardımdan çok köstek oluyor çoğu zaman. Yazları bir kaç ayımızı biraz Hatay’ da çiftlikte, biraz Arsuz'da biraz da Marmaris Söğüt'te tüm aile beraber geçiriyoruz. Bu sayede eskiden kalabalık ailelerde çocuk büyütmek neymiş onu görüyorum; günün nasıl geçtiğini anlamıyorsun bile. Benim çocukluğum orada geçti: Yemyeşil bir bahçe, hiçbir kaos yok, bebeği yere koyuyorsun, yuvarlanıyor, koşuyor, köpeklerle oynuyor. Açık havanın sonsuz enerjisi, herkesin bir arada vakit geçirmesi, annenin rahat ve huzurlu olması... Hepsi müthiş kolaylaştırıyor hayatı. Şehirde, yaşadığımız düzene çocuk ekleniyor ve aslında bu, hayatı kökten değiştiren bir deneyim. Ama biz 'her şeyi yapabilirim' zannediyoruz. Bebekle trafik, araba yolculukları, market alışverişleri... Hepsi birer yük aslında. Annenin kendine de, çocuğuna da tam anlamıyla odaklanmasını zorlaştıran, ekstra stres yaratan bir şey şehir hayatı. Bir dolu bebek eşyasıyla evden çıkıp park yeri bulup Derin ağlamadan market poşetlerini yerleştirebilmek her seferinde maratondu benim için. Keşke baştan kabul edebilsek, benim desteğe ihtiyacım var diye... Yapamam diyebilmek ve kendi beklentilerine dur diyebilmek çok önemli; fakat çoğumuz beceremiyoruz bu işi.

Evin salonundaki kütüphane, marangoza özel yaptırılmış...

STİLİNİZİ NASIL TANIMLARSINIZ? BU STİL ANNE OLDUKTAN SONRA DEĞİŞİME UĞRADI MI?

Oldukça sade giyiniyorum; çok değişiklik sevmiyorum. Aynı kalıpta beş pantolonum ve basic parçalarımla her gün mutluyum. Bu görünümleri aksesuarlarımla daha özel hale getiriyorum.

Annelik nedeniyle değiştiğini düşünmüyorum; yaşımla kendimi daha iyi tanıyıp kabullendim bence. Anne olmakla değişen en önemli şey artık omuz askısız çanta kullanmamam.

ÇOCUĞUNUZUN KIYAFETLERİ İÇİN HANGİ MARKALARA BAŞVURUYORSUNUZ?

Özellikle Derin’in istediği ya da sevdiği bir şey değilse üzeri desenli, çok renkli, sentetik içerikli -dış giyim (kaban, yağmurluk gibi) harici- parçalar almıyorum. Bir de rahat edemeyeceği için genelde dokuma değil örme kumaşlar tercih ediyorum yani beli lastikli eşofmanlar ve tişörtler.

EĞER DAHA ÇOK VAKTİNİZ OLSAYDI KENDİNİZ İÇİN NELER YAPARDINIZ?

Sabahları daha erken kalkıp koşmak isterdim ama zamansızlıktan değil de uykuyu tercih ettiğimden yapamıyorum. Derin ve Uygar, 07.00’de kalkıyor ben güne 08.00’de başlıyorum. Derin artık oldukça kolay bir yaşa geldiği için kendime istediğim zamanı ayırabiliyorum. İlk doğduğunda herkes bugünlerin kolay olduğunu gün geçtikçe zorlaşacağını söylüyordu; ben bunun tam aksi bir deneyim yaşadım. Her geçen gün daha da kolaylaştı... Ben zamanımı artık daha iyi yönetebiliyorum, Derin de kendini daha rahat oyalamaya ve ifade etmeye başladı.

DERİN'E EN ÇOK NEYİ ÖĞRETMEK İSTERDİNİZ?

Kendini sevmeyi ve değer vermeyi diyebilirim. Aslında ‘öğretmek’ diyemem çünkü bu zaten çocukların doğasında olan ama toplumun ve bizlerin zamanla bozduğu bir şey. Umarım bunu koruyabilir.


Ebeveyn odasında Zeynep ve Derin...

KISA KISA…

Tipik kahvaltım... Demleme çay, avokadolu salata, haşlanmış yumurta, ceviz, annemin yaptığı ekşi mayalı ekmek.

Başucumda her zaman bulunanlar... İki kitap: biri çocuk gelişimi ile ilgili, diğeri kişisel tercihime göre değişen bir roman ya da biyografi.

Düz ayakkabı mı topuklu mu… Düz.

En son okuduğum kitap... İnatlaşmadan Ebeveynlik.

Şu sıralar takip ettiğim dizi... Handmaid’s Tale.

En son satın aldığım şey... Kinfolk ve Fantastic Man dergileri.

En sevdiğim seyahat rotası... Londra ama gecen sene Uygar’la araya mutlaka görmediğimiz yerleri de sokma kararı aldık; o yüzden artık biraz daha az gidiyoruz.

... olmadan yaşayamam. Ailem.

En çok ziyaret ettiğim internet siteleri... Business of Fashion, Goop, Coveteur.

Beni mental olarak ayakta tutan... Uygar’la ilişkimiz, onunla her şeyi paylaşabilmek.

Üye ol, ilk alışverişte %10 indirim fırsatı kazan!

Tüm sitede geçerli ilk alışverişinizde kullanabileceğiniz %10 indirim kodu için üye olun!