GİRİŞ

E-Posta
Şifre

YENİ ÜYE

Ad
Soyad
E-Posta
Şifre
Şifre Tekrar
Ürün sepete eklendi
Aramıza Hoşgeldin!
Welcome Abroad!
Bültene başarıyla üye oldun.
Teşekkürler!
Thank you for subscribing to
our newsletter.

1500 TL ÜZERİ ÜCRETSİZ KARGO

İLK SİPARİŞTE %10 İNDİRİM İÇİN ÜYE OLUN! İNDİRİM KODU: HELLOPC10

Zeynep Hekim Bülbül ve Emir

Annelik ve kariyer devam ettirmek kuşkusuz birçok yeni anneyi en zorlayan konulardan, özellikle kariyerinize yeni bir yön verme arifesindeyseniz ve hatta eğitiminiz hala devam ediyorsa, kendinizi birden fazla topu havada tutmaya çalışıyor gibi hissedebilirsiniz. Zeynep Hekim Bülbül'ün hikayesini dinlemek, aslında bu dengeyi kurmanın zor da olsa mümkün olabileceğini hissettiriyor size. Türkiye’nin sanat hukuku alanında uzman ilk hukuk bürosunun kurucu ortağı olan Zeynep Hekim Bülbül, annelikle birlikte yürüttüğü doktorasının hemen sonrasında kendi hukuk bürosunu kurmuş ve oğlu Emir tam zamanlı okula başlayana kadar evden çalışmaya devam etmiş. Zeynep'in anneliğe, sanata ve hayata dair ilham veren bakış açısı, Emir ile olan ilişkisine de kuşkusuz yansımış. Zeynep'in isminin başına, birçok kadın gibi, sayısız sıfat eklemek mümkün. Ama Zeynep'in hikayesi ve bugünkü kişiliğinin asıl mimarı kuşkusuz dört yıl önce tanıştığı annelik rolü. Bu rolün kendisini büyüttüğünü ifade ederken şöyle söylüyor: 'Hayatımın sonuna kadar değiştiğimi hissediyorum ve hayatımdaki her şey yeniden tanımlanıyor. Sevmenin en yüksek mertebesine çıktığımı hissediyorum. Büyüyorum bir kere. Biraz klişe olacak ama kelimelerin anlamı bile değişti benim için. Mesela 'iyi ki doğdun' demek…'

Zeynep Hekim Bülbül ve oğlu Emir'in hikayesi Petitmag'de...

HAMİLELİĞİNİZ NASIL GEÇTİ?

Hamileliğim çocuk sahibi olmanın getireceği sorumluluklara temkinli yaklaştığımız bir döneme denk geldi. Ancak evliliğimizin ikinci yılıydı ve yavaş yavaş bu konu gündemimize girmeye başlamıştı. Ama yine de bu kadar erken olmasını planlamamıştık. Hamilelik testini yaptıktan sonra birkaç kahkaha ve şaşkınlık sonrası kendime gelip koşa koşa eşimle paylaşmıştım. Uzun süre birbirimize bakıp güldük. Şimdi geriye dönüp baktığımda, öğrenme anımdaki hislerim korku ve sevinçle karışık bir heyecandı. İlk üç ayım gerçekten zor geçti. Sabah bulantılarım ve aşırı bir koku hassasiyetim oldu. Günlerimi uyuyarak geçirdim diyebilirim. Ancak üçüncü ay bittiğinde tüm sıkıntılarım bir anda kesildi ve sürecin devamı çok rahat devam etti. Evimi taşıdım, okuluma ve işime devam ettim. İlk trimester sonrasında hamilelik, hayatımda pek bir şey değiştirmedi diyebilirim.

HAMİLELİĞİNİZDE NASIL BESLENDİNİZ? SPOR YAPTINIZ MI?

Hamileliğimde kendime yaptığım en iyi şey hamile yogası ve sonrasında yaptığım meditasyondu. Bu süreçte kasların gerçekten de gevşemeye ihtiyacı oluyor. Bu sadece fiziksel bir durum da değil üstelik. İster istemez annelerin endişeleri ve korkuları da olabiliyor. Her yoga çıkışında kendimi yenilenmiş ve rahatlamış hissediyordum. İlk üç ay ciddi bulantılarım olduğu için krem peynir, kızarmış tam buğday ekmek ve zeytinden başka hiçbir şey yiyemedim. Sağlıklı bir diyet uygulamam söz konusu değildi. Aç kalmamak için yedim diyebilirim. Ancak sonraki süreçte beslenme konusunda çiğ olan her şeyden uzak durdum. Sadece et anlamında değil. Çiğ sebze ve salatadan da uzak kalmaya çalıştım. Nitekim çiğ yiyeceklerin o dönem bana iyi gelmediğini deneyimleyerek gördüm. Onun yerine sebzeleri genellikle buharda pişirerek tükettim. Bence hamilelik sürecinde veya değil, kişinin kendisini tanıması ve kendine neyin daha iyi gelip gelmediğini deneme yanılma yöntemiyle bulması önemli. Her öğün mevsim sebzeleri ve protein almaya özen gösterdim. Ancak tatlı ile aram hiç olmadığı kadar iyiydi diyebilirim. Açıkçası bu konuda kendimi pek de kısıtlamadım.

EMİR’İN DOĞDUĞU GÜNÜ ANLATIR MISINIZ?

Suyu gelerek doğum sürecine başlayan annelerdenim. Suyumun geldiğini fark ettiğimde çok rahattım. Doktorumu aradım ve durumu anlattım. Bana hastaneye gitmem gerektiğini ve kendisinin de bir iki saate orada olacağını söyledi. Bu arada eşimi ve ailemi arayıp sürecin başladığını söyledim. Sonrasında gayet mutlu ve rahat bir şekilde kahvaltımı yaptım ve yola çıktık. Gerçekten endişeye dair hiçbir his yoktu. Hastaneye gittiğimde ilk önce bebeğin kalp atışını ve benim kasılmalarımı kontrol etmek için NST'ye bağlandım. Ancak kasılmalarım başlamamıştı, bu yüzden suni sancı verildi. Canım biraz tatlıdır, epiduralı şimdi düşününce biraz erken istediğimi farkediyorum. Hatta 'istemek'ten biraz daha fazlasını da yapmış olabilirim! Fakat epiduralin zamanlaması doğru olmazsa kasılmalara ve dolayısıyla açılma sürecine etki edebiliyor. Ben de bunu sonradan öğrenmiş oldum. Nitekim yaklaşık 16 saatlik bir bekleyiş sonunda sezaryen kararı alındı. Normal doğuma kendimi çok hazırlamıştım. Ancak bazı şeyleri oluruna bırakmanın doğru olduğunu düşünüyorum. Önemli olan bebeğimizi sağlıklı bir şekilde kucağımıza almak.

İlk gece, zaten uyumamın sabaha karşı üç civarında olduğunu düşünürsek, benim için rüya ile gerçek arasında bir geceydi. Hastanede yanımda eşim kalıyordu. Tek hatırladığım koridorda ağlayan bebek sesi veya ayak sesi duyduğumuzda Emir’i mi getiriyorlar diye heyecanlanıyor olmamızdı.

YENİDOĞAN SÜRECİNİ NASIL GEÇİRDİNİZ?

Evimize geçtiğimiz ilk gün bir hemşire bize eşlik etti, ancak ertesi gün evde bir hemşire olması fikrinden tamamen uzaklaştım. Kimseden bir yardım almak istemedim. Her detayla kendim ilgilenmek istiyordum. Emir'i kimsenin kucağına dahi vermek istemiyordum. Ancak bugün geri dönüp baktığımda bu süreçte kendimi oldukça yıpratmış olduğumu farkediyorum. Her annenin bebekle ilgili durumlarda psikolojisi farklı. Ben hamilelik ve doğum sürecimde oldukça rahattım, ama yeni doğan sürecinde bambaşka birine dönüştüm. Çok endişeliydim. Emir hem zor uyuyordu, hem de uykusu çok hafifti. Eve kimsenin gelmesini dahi istemiyordum. Uyku ve beslenme saatlerinin düzenine çok önem veriyordum. Çünkü o dönem beni tek rahat hissettiren şey Emir'in rutiniydi. Dolayısıyla etrafımdaki herkese çok çabuk sinirlenebiliyordum. Hatta etrafımdaki herkesi Emir'i sevmek için uyandıran bencil insanlar olarak gördüğüm bir dönem bile oldu. Emir bir yaşını geçtikten sonra bu endişelerim zamanla azaldı. Şimdi geriye dönüp bakınca neden bunları bu kadar gözümde büyütmüşüm, anlayamıyorum. Oldukça sabırsız ve sinirli bir insana dönüşmüşüm meğer, ve bu hem çocuğum hem de çevremdeki herkes için oldukça sağlıksızmış.

ANNELİK KAVRAMI SİZİN İÇİN NE İFADE EDİYOR?

Anne olmadan önce deneyimlenemeyecek, yepyeni bir duygu boyutu diyebilirim. Hayatımın sonuna kadar değiştiğimi hissediyorum ve hayatımdaki her şey yeniden tanımlanıyor. Sevmenin en yüksek mertebesine çıktığımı hissediyorum. Büyüyorum bir kere. Biraz klişe olacak ama kelimelerin anlamı bile değişti benim için. Mesela 'iyi ki doğdun' demek… Her şeyden önce bu bir statü ve statülerimiz değişince sorumluluklarımız ve hareketlerimiz de ister istemez değişiyor. Anneliğin doğrusu veya yanlışı yok, ancak her anlamda bambaşka biri olduğunuzu hissediyorsunuz.

Annelik bana gerçek sevgiyi ve uzantısı olarak birinden sorumlu olma hissini, empati ve en önemlisi sabrı öğretiyor. Mükemmeliyetçiliğimin ise gereksiz bir kibir olduğunu. İyi bir insan yetiştirmek, ufacık bir şeyler öğretmek için bile verdiğimiz emeğin işe yaradığını görmek ise en büyük mutluluk.

HERKESİN ÇOCUK YETİŞTİRME TARZI FARKLI. SİZİN ANNELİĞE SPESİFİK BİR YAKLAŞIMINIZ VEYA TAKİP ETTİĞİNİZ BİR EKOL VAR MI?

Açıkçası yok. Elimden geldiğince metotlar ve yaklaşımlar üzerine okumaya çalışıyorum. Mantıklı gelen ve en önemlisi oğluma uygun olduğunu düşündüğüm şeyleri uygulamaya çalışıyorum. Bence dengeli olmak çok önemli. Fazla rahat olmak da, evhamlı ve tüm dünyası çocuğun dünyası üzerine kurulmuş bir anne olmak da bana sağlıklı gelmiyor. İhtiyacı olduğu sevgi ve güveni ona hissettirmek bizim için en önemlisi. Bunun dışında ceza vermek yerine ona seçimler sunmayı, belki de hatırlatmayı tercih ediyoruz. 'Bu davranışı yaparsan sonuçları bu olur, yapmazsan şu olur, sen karar ver' dediğimde genellikle doğru kararı verdiğini görüyorum.

Bir de inatlaşmamak ebeveynlikle ilgili uyguladığım en mucize tavsiye! Bunun yerine onu çok iyi anladığımı, ancak neden yapamayacağımı anlatmak ve sarılmak bence kesin çözüm.

ANNE OLDUKTAN SONRA KENDİNİZDE NASIL BİR DEĞİŞİM HİSSETTİNİZ?

'Ben' ve 'plan' bir araya gelemeyecek iki kelime. Her şey benim için spontanedir. Son dakika biletleri, son dakika yemekleri, bu liste uzar... Artık öyle bir hayatın benim için eğlenceli olmaktan çıkığını ve büyümem gerektiğini hissettim. Sorumluluklar evlilikle başladı ve Emir'in doğmasıyla bambaşka bir noktaya geldi. Tüm bu süreç benim için çok da kolay olmadı açıkçası.

EMİR NASIL BİR ÇOCUK?

Emir fazlasıyla girişken ve komik bir çocuk. Çok ileri seviyede bir mizah anlayışı olduğunu düşünüyorum. Çılgın ve enerjik bir karakter ama nerede durması gerektiğini biliyor. En azından şimdilik. Sayılar ve harflerle arası hep iyi oldu. Yaptığı işe odaklanabilen ve kısa sürede çözümleyen bir yapısı var. Öğrenmeye meraklı ve arkadaş canlısı bir çocuk.

EMİR’İN İLERİDE NASIL BİR İNSAN OLMASINI ARZU EDİYORSUNUZ? BU DÜŞÜNCE EMİR'İ YETİŞTİRME TARZINIZA NASIL YANSIYOR?

Emir’in her ne şartta olursa olsun güçlü, çalışkan, pes etmeyen ve mutlu olmayı bilen biri olmasını istiyorum sanırım. İç huzurun en önemli şey olduğunu ve onun da dışarıyla bağlantılı olmadığını bilsin yeter aslında…

Annelerin objektif bir şekilde çocuklarının karakterini gözlemleyerek bir yol izlemesi gerektiğine inanıyorum. Çocuklarımızı yetiştirirken izlediğimiz yolların, yöntemlerin onların geleceği üzerinde mutlaka etkisi var. Bu düşüncenin beraberinde getirdiği endişeyi taşıyor ve zaman zaman yoğun bir şekilde hissediyorum. Örneğin son zamanlarda okul konusu gündemimizde. Hangi okulların Emir'e uygun olup olmadığını anlamaya çalışıyoruz. Vereceğimiz karar aslında Emir'in hayatı için oldukça önemli olacak. Bu tip durumlarda, çocuklar adına önemli adımlar atarken onları gerçekten iyi tanıyor olmak ve buna göre bir yol izliyor olmak çok önemli. Bir de tabi ki, farklı jenerasyonlar arası empati yapmak ve her şeyi şartlara göre incelemek gerekiyor.

EVLİLİĞİ VE EBEVEYN OLMAYI DENGELEMEK İÇİN NELERE DİKKAT EDİYORSUNUZ?

Sanırım ilk başta bu dengeyi pek kuramadık. Biraz paniktik ve Emir'i ailemiz dahi kimseye bırakıp dışarı çıkmak istemedik. Nedense Emir’in bensiz uyuyamayacağına veya uyanınca bizi görmezse mutsuz olacağına dair bir takıntım vardı. İlk yıl boyunca belki toplam üç kere dışarı çıkmışımdır. Şimdi geriye dönüp baktığımda bu konuyla ilgili düşündüğüm tek bir şey var: büyük hata! Bir daha çocuğumuz olsa bu hataları yapmaz ve birbirimize daha çok vakit ayırırız diye düşünüyorum. Kesinlikle çiftlerin nefes almaya, kim olduklarını ve neden birbirlerini sevdiklerini hatırlamaya ihtiyaçları oluyor. Bu başbaşa bir tatil de olabilir, bir yemek veya birlikte yapılan bir spor da… Ebeveyn olmak ve evli olmanın iki farklı statü olduğunun unutulmaması gerekiyor. Bu süreçte bazen çizgi bulanıklaşabiliyor.

Resimde kahverengi koltuk ve mavi beyaz abajur Ralph Lauren

EMİR'İN ODASINI DEKORE EDERKEN, RENKLERİ BELİRLERKEN NELERİ GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURDUNUZ? ONUN ODASINDA EN SEVDİĞİNİZ EŞYA HANGİSİ?

En sevdiğim eşyası yatağı ve çalışma masası. Yatağın içindeki kütüphane ve ayarlanabilir ışığı akşam rutinimiz için çok keyifli bir ortam yaratıyor. Masa da yan yana oturup birçok aktivite yapmamızı sağlıyor. Masasından dolayı kendini büyük zannediyor bazen. Onun için önemli bir eşya olduğunu görebiliyorum. Bazen ödev yaptığını bazen de ofisinde olduğunu söylüyor.

Odasını dekore ederken genel olarak sade olmasına ve evin geneline uyum sağlamasına dikkat ettim. Renklerin insan üzerinde etkisi olduğuna inanıyorum. Genellikle ve özellikle yatak odasında natürel tonlara giderim. Bu sefer Emir’in odasının rengini eşim seçti. Gri istediğini söylediğinde çok korkmuştum. Çocuk odası için oldukça koyu bir renk olduğunu düşündüm. Ancak düşündüğüm gibi olmadı. Bir şekilde ferah ve hatta geniş gösterdi bile diyebilirim.

EVİNİZİN HİKAYESİNİ, DEKORASYON FELSEFENİZİ KISACA ANLATABİLİR MİSİNİZ?

Galata’dan Zekeriyaköy’e birçok farklı semtte yaşadık. Sanırım taşınmak özel hobim. İstanbul’da şehir hayatı yaşamayı seven biri olarak bana göre en güzel semt Çamlık Etiler. Hem çok sakin ve yeşil olmasından dolayı hem de istediğim mahalle hayatını yaşayabildiğim için burayı çok seviyorum. Evimden adımımı attığımda hayatın içinde olmak ama aynı zamanda yeşil bir yerde olmak benim için çok önemli. Ayrıca sürekli gittiğimiz yerlere de çok yakın. Bazen günde iki üç kez eve girip çıkmak büyük bir lüks oluyor. Hem sanat izleyicisi olarak hem de işimden dolayı sık sık sergi açılışlarına katılıyorum. Bildiğiniz gibi saatleri genelde 18.00 gibi oluyor ve bu trafiğin en kötü olduğu saat. Evimiz metroya çok yakın olduğu için hiç trafiğe girmeden bir iki saat orada kalıp rahatça evime gelebilme lüksüm oluyor. Bir de 60’lı yılların şehir evlerini çok seviyorum. Fonksiyonel ve kendine has bir tarzı oluyor.

İlk evimi dekore ederken art deco ve klasik Amerikan stilinin birleşmesinden ortaya çıkan Hollywood Regency tarzını yakalamak istemiştim. Özellikle 1930’ların Hollywood tarzının 90’lı yıllardaki sentezinden çok etkilenmiştim. Pastel tonlar benim içimi açıyor. Maalesef fonksiyonellik benim için her zaman arka planda oldu. Ancak estetik çizgim aslında oldukça bulanık.

Her sabah kahvemi alıp günün programını yaptığım art deco stili Michael Weiss tasarımı Vanguard koltuklarımın olduğu köşe ise evimin en sevdiğim köşesi!

EVİNİZDEKİ FAVORİ EŞYALAR / MOBİLYALAR / SANAT ESERLERİ HANGİLERİ?

Evimdeki favori sanat eserleri, annemin hediyesi olan Devrim Erbil ile Mustafa Pilevneli ve Bedri Rahmi otoportresi ile Ahmet Sarı’nın canavarları (çok sevdiğimiz bir arkadaşımın hediyesi), Octavien Dalvimart’ın orijinal baskı Osmanlı kostümleri ile Jacques Barraband’ın yine orijinal papağan gravürleri.

SANAT HUKUKÇUSUSUNUZ, TAM OLARAK NELER YAPIYORSUNUZ?

Sanat ve tarih her zaman benim hayatımda önemli bir yer kapladı diyebilirim. Ancak bunu mesleğim olan hukuk ile birleştirme fikri Londra’da yaşadığım döneme denk geliyor. Nitekim böyle bir disiplin olduğunu dahi orada öğrendim. Londra’da deniz ticareti üzerine yüksek lisansımı yaptıktan sonra Türkiye'ye geri döndüm ve çeşitli hukuk bürolarında çalıştım. Ancak gözüm sanat piyasasındaydı. Daha sonrasında Türkiye’de sanat piyasanın daha işleyebilir olması ve kurumsal olması adına birçok eksiklik olduğunu gözlemledim. Bunun yanında benim için daha da önemlisi, sanat hukuku konseptinin ülkemizde yer almadığını fark ettim. Evet pek tabii bu alanda hukuki hizmet veriliyordu. Ancak hiçbir hukuk bürosu sadece sanat hukuku, yani müze hukuku ve kültür varlıkları hukukunu da kapsayan bir alan üzerine uzmanlaşmamıştı. Sanat hukuku alanını tıpkı bir müzayede evi gibi belirler. Güzel sanat eserleri, tarihi eserler ve koleksiyon kabiliyeti olan her şey diyebiliriz. Pek tabii fazladan kültür varlıklarını da kapsar. Nitekim sanat ve kültürün “her türlü” hukuki ilişkisi üzerine hizmet veren, en önemlisi de özellikle “fine art” anlamında sanatı bilen ve sadece bu alan üzerine hizmet veren hukukçular yok denecek kadar azdı. Bunları fark etmemle hiç vakit kaybetmeden, Sanat Bilimi Doktora programına kaydoldum. Sanatı bilmek, mutfağında olmak benim için çok önemliydi. Ben bir sanat hukukçusunun sanatla ilgili olmaktan çok bu alanda akademik bir geçmişi olması gerektiğine inanıyorum. Neredeyse ikinci bir üniversite bitirdim diyebilirim. Nitekim farklı bir disiplinden geldiğim için iki yıllık bir hazırlık süresinden sonra dört yıl daha çeşitli dersler aldıktan sonar sanatta yeterlilik ve tez dönemim başladı. Tezim daha bitmedi. Bu konuda oldukça mükemmeliyetçi davranıyorum sanırım. Bu arada bağımsız olarak sanat yazarlığı yapmaya başladım. Yaklaşık beş yıl aralıksız devam ettim. Tüm bunların üzerine yine kendini bu alana adamış olan ortağımla yollarımız kesişti ve bu amaca hizmet ettiğimiz bir hukuk bürosu kurduk.

TÜRKİYE’DE OLMAYAN BİR MESLEK YAPIYOR OLMANIN AVANTAJLARI VE DEZAVANTAJLARI NELER?

En büyük avantajı uluslararası sanat platformunda dikkat çekiyor olmak. Genç bir büro olmamıza rağmen çok güzel geri dönüşler oluyor. Birçok bilinen sanat profesyoneliyle farklı alanlarda çalışma şansımız oluyor. Sanat hukukunun alanı oldukça geniş olduğu için her biri farklı deneyim ve ben öğrenmeyi seven biri olarak bunu bir avantaj olarak görüyorum. Bir müzenin, galerinin veya müzayede evinin hukuki ihtiyaçları çok farklı olabiliyor. Aynı şekilde sanat suçları meselesinde veya bir sanatçı ile koleksiyonerin de bambaşka hukuki ihtiyaçları mevcut. En büyük dezavantajı ise ülkemizdeki sanat piyasası figürlerinin bir hukukçu ile çalışmaya düzenli bir bütçe ayıramaması veya bunun bir ihtiyaç olduğunu anlayamamış olması.

BİR ANNE OLARAK DOKTORANIZA DEVAM ETMEK NASIL? ZORLANIYOR MUSUNUZ?

Hamileyken tez dönemine daha geçmemiştim. Dolayısıyla dersler devam ediyordu. Doktora dersleri genellikle geceleri olduğundan akşam yemeklerim ve düzenim bozuluyordu. Emir'in doğumundan sonra bir dönem okulu dondurmak zorunda kaldım. Ancak sonrasında yine doktorama ve dergilerdeki yazılarıma devam ettim. Sonrasında ortağımla hukuk büromuzu kurduk ve işler biraz karışmaya başladı benim açımdan. Yalnızca doktoranın rahatça üstesinden gelebilirdim gibi geliyor. Ancak hem çocuğumla olmak hem de tüm bunları layıkıyla yapmaya çalışmak tabi ki zor. Emir tam zamanlı okula gitmeye başlayana kadar evden çalıştım. Ancak toplantı olması gibi zorunlu durumlarda ofise gittim. Fakat bu durumun aslında çok daha yorucu olduğunu söyleyebilirim; hem yaptığım işe odaklanmak açısından hem de evde olup Emir'e yetiştirmem gereken işler olduğunu anlatabilmek açısından. 'Annem burada, ama neden benimle ilgilenmiyor?' algısının ona zarar verebileceğinden çok korktum. Ancak şimdi dönüp baktığımda o dönemi oldukça güzel atlattığımızı görüyorum ve verdiğim kararlardan hiç pişman değilim.

ÇALIŞMAYA KARŞI BAKIŞ AÇINIZ ANNE OLDUKTAN SONRA VEYA HAMİLELİK DÖNEMİNDE DEĞİŞTİ Mİ? SORUYU DAHA DA AÇARSAK; SİZCE ANNELİK KARİYERİNİZİ ETKİLEDİ Mİ? ŞU AN NASIL BİR ÇALIŞMA TEMPONUZ VAR?

Anneliğin kariyeri etkilememesi gibi bir şey söz konusu olamaz bence. Özellikle hukuk, bankacılık veya farklı benzeri kurumsal alanlarda çalışan anneler için… Emir tam gün okula başladığından beri her şey daha düzenli. Yine kendi işim olduğu için okulda olduğu saatleri iyi kullanarak verimli bir iş günü geçirebiliyorum. Ancak tek bir işim olmadığı için Emir uyuduktan sonra da mesaim devam ediyor. Zaman zaman her şeyi aynı anda yapmaya çalışırken hiçbir şeye yeterince odaklanamıyorum ve başarısız oluyorum gibi bir duyguya kapılabiliyorum. Annelik de çalışmak da full time işler. Burada ödün verdiğim nokta kendi sosyal hayatım oluyor malesef.

STİLİNİZİ NASIL TANIMLARSINIZ? GİYİM TARZINIZA EN ÇOK UYAN MARKALAR, TASARIMCILAR HANGİLERİ?

Her şeye uyum sağlayan ve her şeyden zevk alan bir yapım var. Bu moduma göre giyim tarzıma da yansıyor. Çok eski yıllardan beri ciddi bir vintage tutkum var. Sanırım on beş yaşımdan beri vintage parçaları gördükçe biriktiriyorum. Özellikle 70’lerin kimono ve hint elbiseleri… Ama genellikle klasik ve sade bir tarzım var. Kış aylarında balıkçı yaka kazaklar ve deri siyah pantolon beni düşünmekten kurtaran ikili. Max Mara, Ferragamo ve Ralph Lauren sanırım en çok kullandığım ve beni en iyi yansıtan markalar. Bunun dışında Marimekko’nun modern İskandinav tarzını da çok severim. Daha iddialı olmayı istediğim günlerde Dries Van Noten ve Alaia sevdiğim markalar.

STİLİNİZ ANNE OLDUKTAN SONRA DEĞİŞİME UĞRADI MI?

Evet, artık üniformalarım var. Ben çok planlı ve programlı bir insan değilim. Çok deniyorum ama bu konuda çok başarılı değilim. Ama bunun yanında daha önce de söylediğim gibi birden çok işe yetişmeye çalışıyorum. Dolayısıyla tüm mevsimler için belli stiller yarattım kafamda. Önceden saatlerce dolabın karşısında ne giysem diye düşünürdüm ve hiçbir zaman bu konuda pratik olamazdım. Şimdi ise pratik olmak için böyle bir yöntem buldum. Çok daha bilinçli alışveriş yapmaya başladım. Eskiden belki bir kere kullanacağım parçalar alırken şimdi daha çok birbirine benzeyen ve sade parçalara yöneliyorum. Bunu Emir için de uyguluyorum. Geçen seneki okulunda üniforması vardı ve çok kolaydı. Ancak bu sene yok. Ben de mevsime göre kendim yaratıyorum üniformasını.

EMİR'İN KIYAFETLERİNE NASIL KARAR VERİYORSUNUZ? ONUN İÇİN HANGİ MARKALARA BAŞVURUYORSUNUZ?

Benim için en önemli şey hem kendim hem de oğlum için giyeceği kıyafetin kumaşı. Bebekken organik kumaş önceliğimdi. Şimdi de yün, ipek, koton veya keten, yani yüzde yüz doğal kumaşlar olmadığı sürece ne marka olursa olsun giydirmiyorum. Genellikle spor ve rahat kıyafetler giydirmeye çalışıyorum çünkü Emir çok hareketli ve rahat etmesini istiyorum. Doğduğundan beri kışın Polarn Pyret’in yün içlikleri ve tulumlarını kullanıyorum, kesinlikle hayat kurtarıcı. Özellikle bebekken yaz kış demeden öğlenleri dışarıda uyuttuğum için yün meselesini çok önemsiyordum çünkü hem terletmiyor hem de çok sıcak tutuyor. Ralph Lauren, Gap ve Cos günlük kıyafetlerinde tercih ettiğim markalar. Özellikle COS markasının tasarımlarına bayılıyorum. Tchibo'nun organik uyku tulumları bebekliğinden beri favorim. Emir çok hareketli uyuduğu için hala yatarken bu tulumlardan giydiriyorum.

EMİR'LE BİRLİKTE GİTMEKTEN KEYİF ALDIĞINIZ MEKANLAR / SEMTLER HANGİLERİ?

Evimize çok yakın olan Çamlık’taki çocuk parkı sanırım. Emir orada vakit geçirmekten çok keyif alıyor. Nedense Bebek parkı gibi kalabalık parkları hiçbir zaman sevemedik ikimiz de. Yeniköy özellikle yazın çocukla gidilecek güzel semtlerden. İstanbul’da çocuklarla rahat gezilecek yerler bence çok kısıtlı. Nitekim hiçbir yerde doğru düzgün kaldırım bile yok. Bu anlamda Yeniköy çok keyifli oluyor. Emir hala Emirgan parkında yaptığımız piknikleri unutamıyor. Sanırım orası da en favori yerlerimizden. Alışveriş merkezi olarak ise, havalar güzel olduğunda istisnasız Kanyon, kışın da Akmerkez. Kanyon’da Emir rahatça hareket ediyor ve bu da benim için büyük rahatlık.

BİRLİKTE NE TÜR AKTİVİTELER YAPIYORSUNUZ?

Emir kitap okumayı, kutu oyunlarını, sticker kitaplarını ve el becerileri ile ilgili aktiviteler yapmayı çok seviyor. Bu aktiviteler benim onunla vakit geçirmemi de çok kolaylaştırıyor. Başka türlü Emir'in enerjisine yetişmek benim için oldukça zor oldurdu... Okuldan eve geldiğinde resim yapıyoruz, hamur oynuyoruz veya kes- yapıştır aktivitelerle oyalanıyoruz. Sonrasında yemek saati, banyo ve ailecek bir kutu oyunu sonrasında yatmadan kitap okuyoruz. Sticker kitaplarını dışarı çıkarken yanıma alıyorum. Gittiğimiz yerlerde onu güzel oyalıyor. İçinde hem sticker hem de nokta birleştirme gibi başka aktiviteler olan kitaplar olursa daha da iyi oluyor.

PEKİ KIZ KIZA YA DA EŞİNİZLE GİTMEYİ SEVDİĞİNİZ YERLER?

Sanırım benim en çok vakit geçirmeyi sevdiğim ve yeni yerler keşfetmeyi sevdiğim semtler Karaköy, Taksim, Kadıköy ve Sultanahmet. Özellikle son yıllarda çok popüler mekanlara ve semtlere gitmek bana eskisi kadar zevk vermiyor. İstanbul’da etnik restoran çok fazla yok, onları keşfetmeyi çok seviyorum. En son Etiler’de mükemmel bir Kore restoranı keşfettim mesela. Ayrıca müze restoranları kendimi en mutlu hissettiğim yerler. İstanbul Modern’in eski yerini çok özlüyorum. Yine Pera Müzesi'nin art deco tarzındaki kafesi de beni her zaman çok mutlu eder. Fine dining restoranları çok seviyorum. Güneş batarken Mikla’nın terasında vakit geçirmek paha biçilemez. Bunun dışında etiler Çamlık’ta oturduğumuz için eşimle All Sports Cafe’nin müdavimlerindeniz diyebilirim. Kız arkadaşlarımla geleneksel buluşma yerimiz yıllardır değişmedi, Da Mario!

TİPİK BİR PAZAR GÜNÜNÜZ NASIL GEÇER?

Bizim hiçbir pazarımız birbirine benzemiyor sanırım. Benim bazen hafta sonu da çalışmam gerekebiliyor. Ama genellikle büyük aile olarak, hep birlikte vakit geçiriyoruz. Pazar günleri dışarıda kahvaltı yapmak yerine evde kahvaltı etmeyi tercih ediyoruz. Zaten hafta içi ve cumartesi günleri hep bir koşuşturma ile geçiyor, dolayısıyla pazar günleri biraz yavaşlamak çok iyi geliyor. Waffle, pankek eşliğinde uzun uzun evde kahvaltı yapmak gibisi yok.

Bazen de büyük aile brunch için otellere gidiyoruz, bu ritüeli de hiçbir şeye değişmem! Sakince, uzun uzun sohbet etmek ve bolca yemek yemek Pazar günlerini keyifli hale getiriyor.

EĞER DAHA ÇOK VAKTİNİZ OLSAYDI KENDİNİZ İÇİN NELER YAPARDINIZ?

Fransızcamı neredeyse tamamen unuttum. Sanırım ders almak iyi olabilirdi. Bir de daha çok hamam ve masaja gitmek isterdim.

EMİR'E EN ÇOK NEYİ ÖĞRETMEK İSTERDİNİZ?

Çok şey var. Ama en önemlisi, iyi ve erdemli bir insan olmayı, yani ahlaklı olmayı. Hayatın mükemmel olmadığını bilmesi ve hayal kırıklığına uğramaması gerektiğini öğretmek isterdim. Bir de erken uyanmayı alışkanlık haline getirmesini isterim. Bence her anlamda başarılı bir hayatın en önemli etkenlerinden biri.

KISA KISA…

Tipik kahvaltım... Haşlanmış yumurta, glutensiz wasa ve filtre kahvem.

Başucumda her zaman bulunanlar... El ve ayak kremim ile son zamanlarda favorim olan susam yağı.

Düz ayakkabı mı topuklu mu? Topuklu

En son okuduğum kitap... Balzac, Vadideki Zambak

İstanbul’da en sevdiğim mekân... Gayrettepe’deki Petra Roasting Co.

En sevdiğim seyahat rotası... Capri

... olmadan yaşayamam. Ailem

En çok ziyaret ettiğim internet siteleri... Goop, artnews, hyperallergic

Beni mental olarak ayakta tutan... Çalışmak

Üye ol, ilk alışverişte %10 indirim fırsatı kazan!

Tüm sitede geçerli ilk alışverişinizde kullanabileceğiniz %10 indirim kodu için üye olun!