GİRİŞ

E-Posta
Şifre

YENİ ÜYE

Ad
Soyad
E-Posta
Şifre
Şifre Tekrar
Ürün sepete eklendi
Aramıza Hoşgeldin!
Welcome Abroad!
Bültene başarıyla üye oldun.
Teşekkürler!
Thank you for subscribing to
our newsletter.

1500 TL ÜZERİ ÜCRETSİZ KARGO

İLK SİPARİŞTE %10 İNDİRİM İÇİN ÜYE OLUN! İNDİRİM KODU: HELLOPC10

Üç Annenin İki Yaş Sendromu ile Baş Etme Yöntemleri

İki yaş sendromu, nam-ı diğer terrible two dönemi sancılı ve öfke nöbetleriyle geçiyor olabilir. Ancak annelerin sakinleşmek ve sakinleştirmek adına uyguladıkları kendilerine özgü metotlar var. Bu süreci yönetme biçimlerinden ilham almak için üç anneye sorduk…

SELİN UYAR KÖSE - MİNA'NIN (2,5) ANNESİ

Terrible two her annenin korkulu rüyası; çok duyduğum, hakkında çok şey okuduğum, beklememe rağmen aslında hazır olmadığımı anladığım bir dönem oldu benim için. Her ne kadar ara sıra kendini gösterip kısa süreli olsa da çok zorlandığım, zaman zaman sabrımın kalmadığı, bedenen ve ruhen bitkin hissettiğim günlerim çok oldu.

Mina normalde çok sakin, söz dinleyen ve anlayışlı bir çocuk ancak o malum dönemde küçük bir canavar kesilip kendini dış dünyaya tamamen kapatarak sadece istediği ve tutturduğu şeylere odaklanan bir çocuk oluyor. Deneyimlediğim kadarıyla, siz ne kadar sinirlenip tepki gösterirseniz, durumu o kadar uzatmış oluyorsunuz. Fakat sakin tepkiler verirseniz sanki bir fırtına gibi gelip geçiyor, çocuğun ilgisi dağıldığında da unutuyor.

Bu durumlarda ben ilk önce kendimi sakinleştirmeyi seçiyorum. Ne kadar doğru bilemiyorum ama bizde kesinlikle işe yarıyor. Ben sakinleşip ona sarılınca, o da bir süre sonra durumu kabulleniyor.

Sakinleşmek adına kendime bazı telkinlerde bulunuyorum ve şunları uyguluyorum:

- Kendime şunu söylüyorum: “O bu durumu bilerek yapmıyor, bu bir dönem. Her çocuğun bunu yaşaması gerekiyor ve geçecek.”

- Eğer söylediklerimi dinleme sınırını geçtiyse ve sadece ağlayıp tepki gösteriyorsa ona hala neden istediği şeyin olmadığını anlatmaya çalışmak yerine sadece sarılıyorum ve sakinleşmesini bekliyorum.

- Biz de yetişkinler olarak bazen hiç olmadık durumlarda, olmadık hoyrat tepkiler verebiliyoruz. Aslında istediği kendi dünyasında onun için çok önemli bir şey olabilir. Sakinleştiği zaman makul bir istekse gerçekleştiriyorum.

- Eğer çok zor durumda kaldıysam ve Mina’nın ilgisini dağıtamıyorsam çevremdekilerden, özellikle anneanne veya babaanneden destek alıyorum.

Bu süreçte biz de anneler olarak evriliyoruz, değişiyoruz, sakinliği ve sabretmeyi öğreniyoruz. Birde ‘Horrible Four’ sendromundan bahsediliyor ama işte ona daha hiç hazır değilim!

AYŞE GÜVENEN- CEM (3,5) VE BURAK'IN (8 AYLIK) ANNESİ

Terrible two kavramı ile Cem henüz 20 aylıkken tanışmıştık. Her gün olmasa da, öyle bir gün gelirdi ki sevgi dolu, neşeli, yerinde duramayan ama söz dinleyen çocuk yok olur; yerine sürekli bağıran, ağlayan, kendini yerden yere atan bir çocuk çıkardı... Ve maalesef bu günlerin ne zaman olacağını da kestirmek pek mümkün değildi. Her ne kadar böyle günlerin geleceğini önceden okumuş veya arkadaşlarımdan ya da doktorumuzdan duymuş olsam da, başıma geldiğinde hiç beklemediğim tepkiler verdim.

Geriye dönüp baktığımda hem gözümün döndüğü hem de bu durumları çok iyi atlattığımızı düşündüğüm birçok örnek geliyor aklıma. Ve her ne kadar ben bu konularda bir uzman olmasam da, verebileceğim en iyi tavsiye şu olurdu: Çocuk karşınızda kontrolden çıkmışçasına tantruma girdiyse kendinize yapabileceğiniz en büyük iyilik sakin kalmayı becerebilmek. Tabii hepimiz insanız ve benim de birçok kez Cem'e bağırdığım, kızdığım zamanlar oldu ama bu kızgınlık veya sinirin hiçbir işe yaramadığını gördüm. Sinirlenmek yerine çocuğunuza mümkünse sarılın, onun kontrol dışı hisleri kendisini de korkutuyor o anda ve her ne kadar sizden kaçmak, sizi itmek hatta vurmak bile isteyecek olsa da duruşunuzu bozmadan ve olabildiğince sakin kalarak onu yatıştırabilirsiniz. Bu durum ona hem sevginizi hem de güveninizi hissettirecektir.

Pedagogumuzdan aldığım öneriyle uyguladığım ve Cem'de çok işe yarayan bir yöntem daha var. Cem bir şey yapmak istemediğinde veya istediği olmadığında krizler çıkabiliyor. Örneğin, sabah ‘Okula gitmeyeceğim’ diyor ve kendini yerlere atıp tepiniyor. Böyle bir durumda yine olabildiğince sakin kalarak ona belirli sınırlar çerçevesinde seçenekler sunuyorum. Böylece o sınırları çok fark etmese de, seçim hakkı olduğunu görüp, kendi kararını verince kendini ‘önemli’ hissediyor ve sakinleşiyor. Mesela, ‘Okula gitmek istemediğini biliyorum, ama şimdi okul zamanı. Dilersen siyah ayakkabılarını giyebilirsin, dilersen mavilerini. Hangisini istersin?’ diye soruyorum ve o da cevabını verip heyecanla istediği ayakkabılarını getiriyor.

Terrible two her çocuğun öyle veya böyle geçtiği, hatta geçmese garip karşılanan çok zor bir süreç. Her anneye bu süreçte bol sabır, bol enerji ve kolaylıklar diliyorum.

BEGÜM KAYNAR - ARDEN’İN (2) ANNESİ

Arden'le 20 aylıkken yaşamaya başladığımız Terrible Two diye bahsedilen, erken ergenlik de diyebileceğimiz bu süreç bizim için bir hayli sancılı ve öfke nöbetleriyle geçiyor. Kendini tam olarak ifade edemediğini veya anlaşılmadığını düşünüp agresif ve inatçı bir kişiliğe bürünüyor. Konuşmak fayda etmiyor, sakin kalıp görmezden gelmek işe yaramıyor ve doz karşılıklı olarak yükselip kendini yerlere atmalara, kafasını duvarlara vurmalara, eline geçen ne varsa fırlatmalara hatta vurmaya kadar varıyor tepkileri.
Bu dönemlerin geleceğini okuduklarımdan ve daha önce yaşayan arkadaşlarımdan biliyordum fakat böyle olacağını tahmin bile etmemiştim! Başlarda Arden'le birlikte ben de ağlıyor, bağırıyor ve çaresiz olduğumu düşünüp geçmesini bekliyordum. ‘Patron kim bilmeli’ otoritesini kurmaya çalıştığım zamanlar da çok oldu ancak bunun yanlış olduğunu görmem çok uzun sürmedi. İnatlaşmak en büyük yanlışlardan biri bana göre. Bu birkaç ayda kendime sürekli söylediğim şeyi sizinle paylaşmak istiyorum; "Çocuğum büyüyor ve bu da onun için büyük bir değişim. Her değişim aynı zamanda gelişim demektir ve hangi değişim sancısızdır ki? Birlikte büyüyüp bunu da atlatırız." Farkındayım biraz felsefik geliyor kulağa ama inanın işe yarıyor!

Daha somut örnekler verecek olursam; onunla daha çok konuşmaya çalışıyorum, onu daha çok anladığımı dile getiriyorum ve şu cümleleri sık sık kullanıyorum:

"Haklısın oğlum ben düşünemedim."

"Evet, senin dediğin gibi yapalım."

"Ağladığın zaman ne istediğini tam olarak anlayamıyorum."

"Nasıl istersen, istemiyorsan yemeyebilirsin." gibi...

Enerjisini atamadığı ve ortamdan sıkıldığı zaman krizlerin daha sık tekrarladığını da fark ettiğimden parklar ve açık hava en büyük kurtarıcım oluyor. İlgisinin başka yöne kaymasına ve ‘an’dan çıkmasına yardım ediyor.

Bir diğer geliştirdiğim yöntemse yaşamaktan keyif aldığı zamanları ona hatırlatmak… ‘Hatırlıyor musun doğum gününe bütün arkadaşların gelmişti ve pastanda bir sürü mum vardı ve sen hepsini üfleyebilmiştin!’ gibi biraz yüreklendirici, biraz düşündürücü ve bol eğlenceli anlara geri dönüyoruz.

Şimdi Arden daha sakin, daha uyumlu, daha söz dinleyen bir çocuk değil belki ama bu dönemde ben yıpranmamayı ve onu da yıpratmamayı öğrendim. Her istediğini yaparak değil; orta yolu bularak... Bu arada ben bilirkişi değilim elbette ama çocuğunuza yapabileceğiniz en büyük kötülük tutarlı olmamak bence; anne-babanın bu sürecin farkında olup birlikte aynı şeyleri konuşarak geçirmesi çok önemli… Sonuçta bu bir takım oyunu ve ancak hep beraber birlikte oynandığında başarı gelir.

Bu süreci iyi mi yönetiyorum bilemiyorum ama çocuğum için en iyisini yapmaya çalışıyorum. Umarım okuyan herkese yeni bir bakış açısı gösterebilmişimdir.