GİRİŞ

E-Posta
Şifre

YENİ ÜYE

Ad
Soyad
E-Posta
Şifre
Şifre Tekrar
Ürün sepete eklendi
Aramıza Hoşgeldin!
Welcome Abroad!
Bültene başarıyla üye oldun.
Teşekkürler!
Thank you for subscribing to
our newsletter.

1500 TL ÜZERİ ÜCRETSİZ KARGO

İLK SİPARİŞTE %10 İNDİRİM İÇİN ÜYE OLUN! İNDİRİM KODU: HELLOPC10

Naz Bileydi Yenigün ve Leyla & Ayşe

Petitmag’in Anne Hikayesi bölümünün yeni konuğu moda sektörünün tam kalbinde çalışan ve işine tutkuyla bağlı olan bir anne: Naz Bileydi Yenigün. İstanbul Teknik Üniversitesi ve New York Fashion Institute of Technology’de Tekstil Geliştirme ve Pazarlama Bölümü’nden mezun olduktan sonra Harvey Nichols’ta satın almacı olarak çalışan Naz, Vogue Türkiye’nin yayın hayatına başladığı 2009 yılında derginin kadrosuna dahil oldu. Genel yayın yönetmeni asistanlığından moda editörlüğüne yükselen kariyerine sayısız ilham verici moda çekimi, reklam ve kampanya, ünlü isimlerin gardıroplarının yönetimi, onları galalara hazırlama gibi işler sığdırdı. Ve kendisini modanın görsel dünyası ile sınırlandırmayan biri olduğundan, her seferinde önceki işlerinin üstüne çıktı. Üstelik bu süreçte Leyla’nın doğumuyla ilk kez anneliği tattı, ardından tüm benliğini kaplayan bu olağanüstü sevginin bambaşka bir türünü Ayşe’nin doğumuyla ikinci kez yaşadı.

Naz, tıpkı dışardan göründüğü gibi zarif, mütevazı ve güçlü bir kadın. Kendi değerlerinin, yapabileceklerinin farkında olan, realist biri -ki bu durum çocuklarını yetiştirme tarzına da yansıyor. “Çocukları zor bir dünyaya hazırladığımızı unutmamaya çalışıyorum.” diyor Naz ve şöyle devam ediyor; “Ben onların ellerini bıraktığımda, afallayıp hayal kırıklıklarıyla çevrilsinler istemiyorum. Onun için düştüklerinde kendileri kalksınlar, canları sıkıldığında bazen de kendi kendilerini eğlendirsinler. Pişmanlık veya üzüntü yaşamanın doğal olduğunu öğrensinler.” Bununla birlikte Leyla’ya doğmadan önce yazdığı mektupta kızına, “Umarım çok aşık olursun” diyen, hayatla ilgili en büyük mutluluğunun aşkla yaptığı evliliği olduğunu düşünen biri aynı zamanda. Bugün Leyla ve Ayşe ile kurduğu ilişki, eminiz ilerleyen yıllarda ortak zevkleri paylaşacak, birlikte vakit geçirmekten büyük keyif alacak üç kişilik anne-kız hikayesine evrilecek. Nereden mi biliyoruz? Naz’ın anneliğe dair yaklaşımını ortaya koyan cümlelerden ve fotoğraflar aracılığıyla yansıtmaya çalıştığımız o kişisel anlardan…

EBEVEYN OLMAYA NASIL KARAR VERDİNİZ? PLANLAYARAK MI ÇOCUK SAHİBİ OLDUNUZ?

Evlenmeden önce eşim Can’la beş yıldır birlikteydik ve çocuk sahibi olmayı ikimiz de istiyorduk. Yani anne olmak sonradan karar verip kendimi hazırladığım bir konu değildi. Evlendikten üç ay sonra hamile kaldım.

HAMİLE OLDUĞUNUZU ÖĞRENDİĞİNİZ GÜNE DAİR NELER HATIRLIYORSUNUZ?

Çok enteresan bir şekilde iki hamileliğimde yaptığım ilk testler negatif çıktı. Fakat ben o kadar emindim ki hamile olduğumdan -çünkü insan vücudunda bir değişiklik hissediyor- ikinci yaptığım testler pozitif çıktı. En yakın arkadaşımın Uruguay'daki düğününe gitmemize iki hafta kala hamile kaldığımı öğrendim. Önümde 17 saatlik bir uçuş var… Doktor uçmama izin vermezse ne yaparım diye düşündüm ilk önce.

HAMİLELİKLERİNİZ NASIL GEÇTİ? YAŞADIĞINIZ İKİ HAMİLELİK SÜRECİ BİRBİRİNDEN FARKLI MIYDI?

İlk hamileliğim çok kolay geçti. Hamileyim diye yaşantımı ve rutinlerimi çok değiştirmedim. Duygusal olarak çok büyük bir duygu yoğunluğu içinde değildim. Annelik duygusu bana hamilelikte gelmedi diyebilirim. Leyla'ya hamileyken mide bulantısı ya da yorgunluk gibi problemlerim olmadı. Sekiz aylık hamileyken büyük mekan çekimleri bile yaptım, ki normalde oldukça yorucu bir süreçtir. Yediklerime çok dikkat ettim, haftada iki gün mutlaka yoga yaptım. Çok hareketliydim. Hiç şeker yememeye dikkat ettim. Çok kitap okudum.

Fakat ikinci hamileliğim fiziksel olarak biraz farklıydı. İlk üç ay aşırı yorgunluk, mide bulantısı gibi sıkıntılar yaşadım. Karnım çok büyüdü, ilk hamilelikten dolayı kaslar biraz daha gevşek oluyor dolayısıyla ağrılarım daha fazlaydı. Bir de ikincilerde “ben bu işi biliyorum” diye bir rahatlık oluyor sanırım. Ayşe’ye hamileyken canım nasıl istiyorsa öyle yedim. Çok spor yapmadım. Bir daha hamile kalmayacağım diye düşünerek keyfini çıkardım aslında. Ama yine de çevremdeki birçok arkadaşım göre bu hamileliği de çok rahat geçirdim diyebilirim.

LEYLA'NIN DOĞDUĞU GÜNÜ ANLATIR MISINIZ? İLK DOĞUM DENEYİMİNİZE BUGÜN DÖNÜP BAKTIĞINIZDA NELER HİSSEDİYORSUNUZ?

Leyla’ya hamileliğimde normal doğum yapmaya çok takıntılıydım. Sanırım sosyal medya ve okuduklarımızın etkisiyle çoğumuzda böyle bir baskı oluşuyor. Oysa her kadın bunu nasıl yaşamak istiyorsa öyler yaşamalı.

Şansıma her şey çok yolunda gitti ve doğum başladı. Hayatta ne zaman bir konuya çok odaklansam beni beklemediğim yerden vurur… Bu kez de aynı şey oldu. Ben “doğum sırasında çekeceğim ağrı ne kadar kötü olabilir? Acaba uzun mu sürer? Ya saatlerce sancı çekip sonra sezeryana dönersem?” türünden bütün senaryoları kafamda düşünmüştüm aylarca. Doğuma dair korkuları endişeleri olan biri değildim fakat doğumdan sonra olabilecek şeyler hiç aklıma gelmemişti…

Leyla’nın doğumu gayet rahat ve kolaydı; 45 dakika sürdü. Ancak doğduktan sonra kucağıma koyduklarında gözleri kapalı, kafası düşüktü ve ağlamıyordu. “Neden ağlamıyor? Neden ağlamıyor?” diye durmadan sorduğumu hatırlıyorum. Doktorlar hemen kucağımdan alıp muayene etmek istediler. Oysa doktorumla sözleşmiştik, her şey bitene kadar almayacaklardı kucağımdan. Leyla’yı aldılar kucağımdan. Doktorum, “Merak etme yorulmuş biraz” dese de o an dünyam yıkıldı. Hala ağlarım o anı düşündüğümde. O an başımın uyuştuğunu hissettim, tansiyonum düştü ve doktorlar bana ilaç hazırlarken kafamda tek dönen şey kalbim ve beynimin artık başkasına ait olduğuydu.

Onu bebek odasına götürdüklerinde hala tam ağlamamıştı. Dakikalar değil, sanki aylar geçmişti onu görene kadar geçen zamanda. Neyse ki odaya gittiğimde Leyla gelmişti, her şey yolundaydı. Doğum sırasında çok yorulmuştu ve çok geç ağlamıştı. Bebeklerin ciğerleri açılması için doğumdan sonra hemen ağlamasını isterler çünkü. İşte o an kafama dank etti: Bundan sonra hep kaygılanacağım bir hayat vardı kollarımda. Hayatımda ilk defa, hani biri için çok büyük bir sevgi hissedersiniz ve tüm bedeninizi kaplar ya o his, işte onu yaşadım. Ve anne olduğumu o an anladım.

İLK ANNELİK DENEYİMİNİZDE YENİDOĞAN SÜRECİNİ NASIL GEÇİRDİNİZ?

Annelik hep çok yapabileceğime inandığım bir kavramdı. Çocuğum rahatça doğacak ve ben de çok rahat bir anne olacağım diye düşünürdüm hep. Gerçekten uyuyan, gazsız bir bebekti Leyla. Tabii evdeki düzen, önceliklerim tamamen değişti. Ama Leyla'nın doğumu ile altüst olmuş bir dönem geçirmedim. Benim için zorluk ikinci çocukla başladı.

AYŞE'NİN DOĞUMUNA DAİR NELER HATIRLIYORSUNUZ? İKİNCİ KEZ ANNE OLMAK İLKİNE GÖRE HANGİ AÇIDAN FARKLIYDI?

Ayşe’nin doğumu çok kısa ve daha sancılı oldu. Doktorum ikinci doğumlarda doğumun daha hızlı ilerlemesinden dolayı ilacın yetişemediği ve epiduralin bazen tam etkisini gösteremediği konusunda uyarmıştı beni. Sancım çok daha fazlaydı ama düzene girmesi ve Ayşe’nin doğması sadece iki buçuk saat sürdü. Dolayısıyla epidural için geç kalındı ve etkisi de çok az oldu.

İkinci çocukla ilgili en büyük endişem “Leyla kadar başka bir bebeği sevebilecek miydim?” sorusuydu. Çünkü bu imkansız geliyordu bana. Doktorumla bu endişemi paylaştığımda bana şöyle demişti: “Leyla’yı kucağına aldığında Naz’dın sadece. Şimdi Ayşe’yi bir anne olarak kucaklayacaksın. O kadar kısa sürede onu çok seveceksin ki, kendin bile inanamayacaksın.” Tam da öyle oldu. Ve gerçekten de Leyla'yı doğumdan sonra ilk kucağıma aldığım an yaşadığım o sevgiden farklı bir his tattım Ayşe'de. İkisine karşı olan sevgimi asla derecelendiremem, farklı derecelerde bir sevgi değil o. Ama farklı türlerde, farklı hislerde bir sevgi belki de. İki insanı aynı şekilde sevemezsin ya, çocuklarını da aynı şekilde değil, farklı hislerle seviyorsun bence. Ben bir daha aşık olamam sanıyordum ama insan kalbinin alabileceği sevgi sınırsızmış. Ayşe bana bunu öğretti.

LEYLA VE AYŞE'NİN İSİMLERİNİN HİKAYESİNİ ÖĞRENEBİLİR MİYİZ?

İlk hamileliğimi öğrendiğimde henüz cinsiyeti bile belli değilken aklımızda iki isim vardı: Kız olursa Leyla ya da Ayşe. Bir türlü erkek ismi seçememiştik. Gerek de kalmadı zaten. Ben sonra bilinçaltı herhalde, Leyla'yla ne zaman oyun oynasak oyuncaklarına, “Bu bebeğin adını Ayşe koyalım mı?” diyordum. Ve Leyla da yavaş yavaş bütün bebeklerine Ayşe der olmuştu. Leyla'ya kardeş haberini verdiğimizde beş aylık hamileydim. “Leyla’cım biliyor musun, karnımda bir bebek var, hem de kız. Adı ne olsun?” diye sordum. Karar vermesi hiç de zor olmadı, hemen “Ayşe” cevabını verdi.

AYŞE İLE GEÇİRDİĞİNİZ İLK GECEYİ ANLATIR MISINIZ?

Ben dört aylık hamileyken bir gün ateşi çıktığı için Leyla'yı okuldan alıp eve getirdim. Soğuk bez koydum, ateşini düşürmeye çalıştım, yüzünü yıkadım... İçeri gittim geldim, bir baktım Leyla nöbet geçiriyor. Ne olduğunu bile anlayamadım. Hayatımda ilk defa şunu hissettim: Çaresizlik. Toplamda iki dakika sürdü. Saatler gibi geçen iki dakika. Çocuğun o koca iki dakika boyunca onu yaşarken sen hiçbir şey yapamadan bekliyorsun. Bu olay benim için inanılmaz bir dönüm noktasıydı. Önce şunu düşündüm; bir kere annesin, bir candan sorumlusun. Peki nasıl çocuğun havale geçirdiğinde ne yapacağını bilmiyor olabilirsin? Bu önemli konuları nasıl atlamış olabilirsin?

Leyla'yı kucakladım ve apar topar hastaneye gittik. Sonra ben dokuz aylık hamileyken Leyla ateş sonrası ikinci kez havale geçirdi. Bu sefer ne yapacağımızı biliyorduk ama yine de birkaç gün sonra doğuma giderken en büyük endişem Leyla'nın ben hastanedeyken ateşlenmesi ve havale geçirmesiydi. Doğum yaptığım gece elimde telefon sürekli evdeki kamerayı izledim. Ayşe'nin ilk gecesi Ayşe'yle ilgili çok detay hatırlamıyorum ne yazık ki. Bütün gece gözüm güvenlik kamerasında, Leyla'yı izlediğimi ve dua ettiğimi hatırlıyorum.

Leyla...

AYŞE'NİN DOĞUMUNDAN SONRAKİ SÜRECİ ANLATIR MISINIZ? İKİ ÇOCUKLU HAYATA ADAPTASYON NASILDI?

Leyla’nın bebekliği çok kolaydı. Ne uyku ne gaz ne başka bir problem oldu. Her şeye kolay adapte olan bir bebekti, hala da öyle bir karakteri var. Dolayısıyla bu tecrübemle ben Ayşe için de benzer olur bu süreç diye düşünüyordum. Öyle olmadı. Ayşe doğduktan sonraki ilk haftalar çok zor geçti diyebilirim. Çünkü çok zor uykuya dalabilen bir bebekti Ayşe. Ayrıca ciddi bir reflüsü vardı. Çok sıkıntı çekiyordu. Çok ağlıyor bazen saatlerce uyuyamıyordu. Bir yandan bu durum, bir yandan 3 yaşındaki Leyla’nın eve yeni gelen bir bebekle bu sürece alışmaya çalışırken yaşadığı problemler beni çok yordu. Kendi kendime gizlice ben bunu nasıl yaptım kendime diye ağladığım bile oldu. Gerçekten zor bir dönem geçirdik. Can, annem ve kayınvalidemin varlığı çok değerliydi o dönem. Bu işi yalnız nasıl yapardım düşünmek bile istemiyorum. Ayşe 2 aylık olduğunda hayat biraz daha kolaylaşmıştı. Bodrum’a gitmiştik yaz için. Leyla tatilde olduğu için mutluydu, Ayşe ise biraz büyümüş ve düzene girmişti. Ben de loğusa hormonlarımdan kurtulmuştum. Yeni hayatımın keyfini çıkarmaya başlamıştım yani.

TEK ÇOCUKTAN İKİ ÇOCUĞA GEÇMENİN EN ZOR YANI NEYDİ?

Leyla büyürken sanırım her konuda daha titizdim. Okuyayım, en iyisini öğreneyim, en doğrusunu yapayım hissiyatı vardı. Ama zaman ilerledikçe bunun sürdülebilir olmadığını gördüm. Çocuk büyütürken kendi evinin kurallarını oluşturmak bana daha doğru geliyor. Ayşe’nin doğumuna hazırlanırken de sadece Leyla’yı nasıl bu işe kolay ve en az sıkıntı ile adapte edebilirim diye araştırdım. Hep bu konu ile ilgili şeyler okudum. Gerçekten de bence işin en zor kısmı bu. Evin odak noktasıyken bir anda annesinin saatlerce ağlayan bir bebekle ilgilendiği, gece yarıları ağlama sesleriyle uyandırıldığı bir evde buldu kendini. Halbuki bu onun tercih ettiği bir durum değil, tamamen eşim ve benim aldığımız kararların sonucuydu. Tanımadığı bu ortam onu elbette etkiledi.

Bir de tek çocuklu hayatta insan kendine çok zaman ayırabiliyormuş onu anladım. Şimdi biriyle ilgilenmediğim anda mutlaka diğeriyle ilgilenmem gerekiyor gibi hissediyorum. Beraber oynayacakları yaşların bir an önce gelmesi için can atıyorum.

AYŞE DOĞDUKTAN SONRAKİ BU SÜREÇTE SİZİN AİLENİZE İYİ GELEN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ OLDU MU?

Bu süreçte Leyla'ya en iyi gelen şey eski rutinlerine sadık kalmak oldu. Çok zor bir dönem geçirmeme rağmen Leyla'nın rutinlerini hiç bozmamaya çalıştım. Yemeklerimizi beraber yedik, fırsat buldukça başbaşa parka gittik, akşam yatmadan beraber kitap okuduk. Anne baba arasındaki iş bölümü ile ilgili çok değişiklik oluyor ikinci çocuktan sonra. Bu değişikliklere daha kolay adapte olabilmesi adına hamilelik sürecinde ufak alıştırmalar yaptık biz. Örneğin Leyla'yı her akşam babası yıkamaya başladı çünkü Ayşe doğduğunda ikisinin de yatma rituelini tek başıma yapamayacaktım.

ANNE OLARAK ÇOCUKLARINIZA KARŞI NASIL BİR YAKLAŞIMINIZ VAR?

Benim için çocuklarıma en uygun yaklaşım, kendi mutlu olduğum hayata onları adapte etmek. Sınırsız sevgi, tahammül ve her şeyin mantığını bıkmadan anlatmak benim için yeterli oluyor şimdilik. Hem fiziksel olarak hem de duygusal olarak dikkat ettiğim önceliklerim var. Çocukları zor bir dünyaya hazırladığımızı unutmamaya çalışıyorum. Ben onların ellerini bıraktığımda, afallayıp hayal kırıklıklarıyla çevrilsinler istemiyorum. Onun için düştüklerinde kendileri kalksınlar, canları sıkıldığında bazen de kendilerini eğlendirsinler. Pişmanlık veya üzüntü yaşamanın da doğal olduğunu öğrensinler. Leyla’ya bir arkadaşı ona “seni sevmiyorum” dediğinde kalbi çok kırılmıştı. Ben buna bir bahane bulmak yerine ona herkesin onu sevmek zorunda olmadığını ama bizim onu çok sevdiğimizi anlattım bir keresinde.

Çocuklarıma başarı kuralları koymak istemiyorum. Kendi kararlarını verebilecekleri alanı yaratmaya çalışıyorum. Yaşla birlikte aldıkları kararların hayatlarına etkisi de artıyor. Fakat yaşları küçük de olsa aldıkları karara saygı duymak çok değerli benim için. Tercihleri bazen benim düşüncelerimle örtüşmüyor ama o tercih ona zarar vermeyecekse engel olmamaya çalışıyorum. Bir de ben kitaplardan değil de çocuklarımdan öğrenmeye çok açığım. Onları çok dinliyor ve gözlemliyorum, nasıl sabretmem, sakin kalmam gerektiğini en iyi onlar anlatıyor aslında bana davranışlarıyla.

Tüm bunlar dışında bağırmamak benim için çok önemli. Bağırmadan çocuk büyütmek istiyorum. Elbette sinirlendiğim, yanlış yaptığım, kendime çok kızdığım anlarım oluyor. Bazen kendimi Leyla’ya sesimi yükseltmiş bazen de onu eleştirirken buluyorum. Sonrası vicdan, üzüntü tabii. Ama kendimize de çok yükleniyoruz bence. Biraz da kendi sıkıntı ve üzüntülerimizi sarmaya çalışmak lazım.

Leyla odasında...

ANNELİĞİN EN ZOR YANI NE OLDU SİZİN İÇİN?

Vicdan azabı ve bunun sanki hiç geçmiyormuş gibi hissettirmesi, sanki artık vücudunun bir parçasıymış gibi... Hep karnıma iki yumruk yemiş gibi dolaşmalı mıyım gerçekten? Kendime sürekli hayattaki tek annenin ben olmadığını hatırlatmaya çalışıyorum böyle zamanlarda. Annelik evet, çok yoğun ve ekstrem bir duygu. Ama her anne bu yoğunlukta yaşıyor. Dolayısıyla aslında her krizin, her geçtiğin dikenli yolun sonunda, bunu tek başına yaşamamış olduğunu bilmek de biraz olsun rahatlatıyor insanı.

ANNELİĞİN EN GÜZEL TARAFI NEDİR SİZCE?

İnsan bu kadar sevginin nasıl var olabildiğine inanamıyor gerçekten.

Bir de çok klişe olacak ama, bence seni daha iyi bir insan yapıyor annelik. Sanırım kendinden önce başkalarını koyma durumunu çok daha net öğretiyor çünkü sana. Bu durum başkalarını düşünmeye, yardım etmeye çok daha motive biri yaptı beni. Sen yerken yiyemeyen, sen ısınırken üşüyen çocukları düşünüp, kendini güzel şeyler yaparken buluyorsun. O tatmin ve mutluluk duygusu hiçbir şeye benzemiyor.

ANNELİK SİZE KENDİNİZE VE HAYATA DAİR NELER ÖĞRETTİ?

Hiçbir şeyin üzerinde kontrolün olmadığını. Sen istediğin kadar plan yap, hayat hep sana başka bir yüzünü gösteriyor. Tabii çocuklar da!

Bunun dışında annelik bana sabretmeyi, sakin kalmayı ve kriz yönetmeyi öğretti. Aynı anda birçok şey yapabildiğimi, ve en zor anımda bile çocuklarımla mutlu olabildiğimi öğrendim. Bir de şükredecek çok şeyim olduğunu...

Leyla ve Ayşe'nin bebekleri...

ÇOCUKLARINIZ İLERİDE NASIL İNSANLAR OLSUN İSTERSİNİZ? BUNUN İÇİN NASIL BİR YOK İZLEMEK GEREKİYOR SİZCE?

Çok mutlu olmalarını, iyi kalpli ve güçlü insanlar olmalarını isterim her şeyden önce. Doğmadan Leyla'ya bir mektup yazmıştım. “Umarım çok aşık olursun” diyorum mektupta. Hayatla ilgili en büyük gururum, aşkla yaptığım evliliğim çünkü. Hayat onlara da bunu yaşatsın isterim. Elbette güzel bir eğitim almalarını ve kendi ayakları üzerinde durmalarını isterim ama o eğitimi hangi alanda alacakları onların yeteneklerine ve isteklerine kalmış. Yeter ki bu seçimleri yapabilecek tutkulara sahip olsunlar. Ben de elimden geldiğince onları bu alanda desteklemek istiyorum.

EVLİLİK VE EBEVEYNLİK DENGESİNİ KURMAK İÇİN NELERE DİKKAT EDİYORSUNUZ?

Özellikle ikinci çocuktan sonra o denge tamamen bozuluyor. Ama anne-baba arasındaki ilişkinin ebeveynlikten bağımsız olarak da devam ediyor olmasının çocuklar üzerinde de önemli etkisi var bence. Çocukların akşamları erken bir yatma saati olması hem bizim hem onlar için çok sağlıklı oluyor. Çocuklar akşam 20.30’da uyumuş oluyor. Böylece akşam bize kalıyor. Film izlemeyi çok seviyoruz. Evde kalıp birlikte yemek yiyip film izlemek de, başbaşa ufak bir seyahate gitmek de aynı ölçüde kıymetli ve bize iyi gelen şeyler...

EVİNİZİN HİKAYESİNİ ÖĞRENEBİLİR MİYİZ?

İki senedir Ulus’taki bu evde oturuyoruz. Bu evden önce oturduğumuz ev çok güzel ama oldukça kullanışsız bir evdi. Leyla’nın odası yukarıda, bizimki aşağıdaydı. İkinci çocuğu düşündüğümüz için daha büyük ve kullanışlı bir ev arayışına girdik. Bu evi bulduğumda evden çok sitenin sosyal hayatı beni etkiledi. Kocaman çocuk alanları, geniş yeşillikleri... Ben işteyken çocukların yola çıkmadan, site içerisinde arkadaşlarıyla oynaması, parka gidebiliyor olması, hem de şehrin ortasında bu yeşilliğin içinde olmaları, bence rüya gibi bir kombinasyon.

Salondan detaylar...

EVİNİZİN ESTETİK ÇİZGİSİNİ NASIL TANIMLARSINIZ? ÇOCUKLAR DOĞDUKTAN SONRA DEKORASYIN AÇISINDAN DEĞİŞİKLİKLER YAPTINIZ MI?

Rahat, ferah ve açık renklerle döşenmiş evlerden hoşlanıyorum. İki çocuklu bir hayatta çok aksesuarlı, çok mobilyalı bir evin kullanışlı olmadığını düşünüyorum. Modern ve sakin benim için kilit kelimeler.

Çocuklar doğduktan sonra evimizi tamamen değiştirmeyi tercih etmedik. Gördüğüm ve içinde bulunduğum alanın gözüme hitap etmesi, beni anlatması ve mutluluk vermesi gerekiyor. Hoşlandığım, bana mutluluk veren bütün objeleri çıkarır ve değiştirirsem biliyorum ki mutsuz olur ve kendi evimde yabancı gibi hissederim. Bu yüzden yaşam alanımızı tamamen değiştirmektense çocuklarla ortak bir yaşam alanı yaratmaya çalışıyoruz. Evde onların oynayabileceği, çocuklara göre adapte edilmiş alanlar var. Ayrıca oyuncaklarını odadan çıkarıp salonda mutfakta her yerde oynuyorlar. Sonra beraber toplamak için teşvik etmeye çalışıyorum, bazen katılıyor Leyla, bazen istemiyor. Odaları da elbette tamamen kendi alanları. İstedikleri kadar dağıtmakta, dilekleri şekilde kullanmakta özgürler.

EVİNİZDE EN SEVDİĞİNİZ KÖŞE / ODA / ALAN HANGİSİ?

Salonda kütüphanenin baktığı büyük koltuğu çok seviyorum. Çok güzel ışık alıyor. Televizyon seyrederken, kitap okurken, pompa yaparken, çalışırken hep orada oturuyorum. Zaten zamanımızın çoğu koltuk üzerinde ya da sehpa çevresinde geçiyor. Mutfakta yemek yapmayı ve zaman geçirmeyi çok seviyorum. Bir de Ayşe'nin odasındaki sedir. Orada da çok vakit geçiriyoruz hep beraber.

EVİNİZDEKİ FAVORİ EŞYALAR / MOBİLYALAR / ESERLER HANGİLERİ?

Kütüphanenin yanındaki deri, örgü koltuğu, Sarah Moon siyah beyaz fotoğrafı, fotoğrafçı arkadaşım Hasan Karaarslan’ın hediye ettiği kara kalemi çok seviyorum. Bir de anneme dedemin çocukken hediye ettiği, ondan sonra benim de çocukken çaldığım piano evimizin en değerli eşyalarından biri.

LEYLA VE AYŞE'NİN ODALARINI DEKORE EDERKEN, RENKLERİ BELİRLERKEN NELERİ GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURDUNUZ?

Leyla’nın da, Ayşe’nin da odalarını hazırlarken çok renkten uzak durmaya çalıştım. Yatak odasında rengin uykuları etkilediğini okumuştum. Ben zaten çok renk insanı da değilim. Sakin ve kullanışlı bir oda yapmaya ve doğal malzemeler kullanmaya özen gösterdim. Ama Leyla’nın odasının şimdiki hali oyuncaklardan dolayı bu görüşümden çok uzaklaştı.

LEYLA VE AYŞE'NİN ODALARINDA EN SEVDİĞİNİZ EŞYA HANGİSİ?

Leyla’nın ev şeklindeki yatağı, Ayşe’nin odasında arkadaşım Ece’nin yaptığı kedi tablosu.

VOGUE'DAKİ KARİYERİNİZDEN BAHSEDER MİSİNİZ? BU İŞİN SİZİ EN HEYECANLANDIRAN TARAFI NEYDİ?

Vogue’da Genel Yayın Yönetmeni Asistanı titriyle işe başladım. Fakat o kadar istekli ve hevesliydim ki bir sonraki sene editör oldum. 10 sene içerisinde üç pozisyon yükselerek moda editörü oldum. Bu kadar büyük bir markanın bu kadar önemli bir pozisyonunda olmak hala düşündükçe beni çok heyecanlandırıyor. Açtığı kapılar kadar yüklediği bir stres de var tabii. Ama bir moda editörü hikaye anlatıcıdır. İşin bu kısmı beni hala çok heyecanlandırıyor. Çalıştığımız yaratıcı insanlarla bir araya gelmek her seferinde beni çok besliyor. Hazırlık kısmı çok zor ama her moda çekimi setinde ne kadar şanslı olduğumu hatırlıyorum.

ANNE OLDUKTAN SONRA ÇALIŞMA TEMPONUZ HANGİ YÖNDE DEĞİŞTİ?

Leyla üç aylıkken part-time işe döndüm. Yarım gün işe gitmek benim için harika bir fırsattı. Ayşe'den sonra ise çok daha rahattım çünkü zaten sözleşmeli devam ediyordum, dolayısıyla işim olduğu zaman gittiğim bir düzene geçmiştim. Bu beni iki çocuklu hayatta çok rahat ettirdi. Çalışma konusu kişiden kişiye elbette çok değişkenlik gösterecek bir konu. Çalışan ve işini çok seven bir kadın olarak annelik gibi yüklü bir değişimin ardından işe dönmek bana çok iyi gelmişti. Bir kere kendinle ilgili ve sadece sana ait bir alana dönmüş oluyorsun. Bir de pek çok açıdan da beni besleyen ve tazelik katan bir şeydi işe gitmek; makyaj yapıp dışarı çıkmak, birileriyle sohbet edebilmek. İşe gittiğimde yenileniyorum gibi hissediyordum. Anne-çocuk arasındaki bağın birlikte geçirilen sürenin uzunluğuyla değil; geçirdiğin vaktin kalitesiyle orantılı olduğuna inanıyorum. İşten eve geldiğimde Leyla ve Ayşe ile bölünmeden geçirdiğimiz saatler, dakikalar çok kıymetli.

GİYİM TARZINIZA EN ÇOK UYAN MARKALAR TASARIMCILAR HANGİLERİ? HAMİLELİKTE STİLİNİZ DEĞİŞİME UĞRADI MI?

Sade ama güçlü bir giyim tarzım var. Desenlere çok yaklaşmıyorum ama maskülen-feminen detayları karıştırarak siluetlerle oynamayı seviyorum. Jacquemus, Bottega Veneta, Saint Laurent, Celine, Prada; Türk markalardan Piece of White ve Nackiye favorilerim. Günlük hayatta jean ceket ve t-shirt gibi basic ama cool parçalar, eşimin dolabından bol parçalar tercih ediyorum. Çok feminen bir parçayla bambaşka tarzda bir şey birleştirmeyi de seviyorum. Örneğin feminen bir etekle bol bir kazak gibi. It parça asla almam. Klasik ve zamansız tasarımlar seviyorum. Trendlerdense stil çok daha önemli bana göre. Kendini neyin içinde iyi hissediyorsan stilin de o oluyor zaten. Hamilelikte ise gömlek elbiseler, taytlar ve güzel bir hamile jean'ı kesinlikle kurtarıcı parçalar. Leyla Ağustos’ta doğdu ve ben de hamileliğin giyinmesi en zor olan son aylarını hep rahat elbiselerle geçirdim. Ayşe’ye hamileyken de tamamen rahata kaçtım, içinde rahat ettiğim pantolonlar, üzerine bol hırkalar, cape ceketler giydim bol bol.

ANNE OLDUKTAN SONRA MODA SEKTÖRÜNE BAKIŞ AÇINIZ DEĞİŞTİ Mİ?

Moda sektörüne bakışım değişmedi ama alışveriş bütçemi kullanma şeklim değişti. Eskiden her kuruşumu kendime harcarken şimdi benim buna ihtiyacım yok deyip kızlara alıyorum. Ama bir yandan da iki kız arkadaşımla çocuklarımızın kıyafetlerini paylaşıyoruz. Onların çocukları benimkilerden büyük. Onlardan bana gelenleri kullanıyorum; ben de kendi yeğenlerime veriyorum. İşleri bitince sahiplerine geri dönüyor. Böyle bir döngü var aramızda. Çocuk eşyasını devretmek veya devreden eşyaları kullanmak sürdürülebilirlik açısından çok kritik. Zaten yetişkin eşyalarına kıyasla çok daha kısa süre kullanımı olan ürünler çocuk ürünleri. Pijama, body gibi çok giyilen ve çok eskiyen kıyafetler dışında her şeyimizi birbirimize paslayarak tekrar kullanıyoruz. Evimizdeki oyuncakların da neredeyse tamamı arkadaşlarımın çocuklarının. Şimdi mesela, en yakın arkadaşlarımdan biri hamile, ona kıyafet ayırıyorum.

TİPİK BİR GÜNÜNÜZ NASIL GEÇİYOR?

Sabah kızlar erken uyanıyorlar, tabii biz de. Beraber kahvaltı yaptıktan sonra giyinip Leyla’yı okula bırakıyorum. Oradan ya ofise ya da halledecek işler varsa sokaklara. İşim erken biterse biraz Ayşe ile baş başa evde vakit geçiriyorum. Sonra akşamüstü 16.00 gibi Leyla’yı okuldan alıyorum. Eve gelince kızlarla beraber sitedeki parka çıkıyoruz. Eve gelip yemek hazırlığı, yemek ve banyo. Önce Ayşe’yi yatırıyorum sonra Leyla ile hikaye zamanı. O uyuduktan sonra -karantina öncesinde- bazen Can’la dışarı çıkıyorduk ama çoğu zaman evde bir film karşısında uyuyakalıyoruz. Çoğu evdeki aynı senaryo aslında.

Hafta sonunda ise 07.00 gibi uyanıyoruz. Leyla'yı giydirdikten sonra Ayşe'yi emziriyorum. Sonra hep birlikte kahvaltıya oturuyoruz. Kahvaltıdan sonra hazırlanıp Akmerkez'de kurulan İpek Hanım Çiftliği'ne market alışverişi yapmaya gidiyoruz Leyla'yla ikimiz. Hava güzelse sonrasında parka gidiyoruz, parkta bazen arkadaş buluşması yapıyoruz. Pazar günleri babaanneye Riva'ya gidiyoruz mutlaka. Açık hava, doğa, köpekler, arkadaşları, harika vakit geçiriyor orada.

ÇOCUKLARLA BİRLİKTE NE TÜR AKTİVİTELER YAPIYORSUNUZ?

Benim oynamaktan çok zevk aldığım oyunlar, bir de hiç hoşlanmadığım oyunlar var. Hayal gücünü kullanarak oyunlar yaratan bir anne değilim; daha reel oyunlar oynamayı seviyorum. Mesela bebeklerle oynamak sevdiğim ve iyi olduğum bir aktivite değil. Öbür yandan puzzle yapmayı, bir şeyler çizmeyi, boyamayı, kitap okumayı, sticker kitaplarla vakit geçirmeyi çok seviyorum. Leyla ile birlikte daha çok bunları yapıyoruz. Odasındaki küreyle vakit geçiriyoruz bu aralar. Ne nerede, nasıl yaşıyor gibi sohbet ediyoruz küreye bakarak. Çok meraklı dünyayı keşfetmeye. Şehir içinde yaşarken parka ve bazen müzeye gitmek dışında çok bir şey yapmıyoruz açıkçası. Ama her pazar babaanne ve dedenin Riva’daki evine gidip kalabalık aile olarak bahçede zaman geçiriyoruz. Baharda meyve topluyoruz, sebze bahçesiyle uğraşıyoruz. Bazen arkadaşlarımız da bize katılıyor. Hafta sonları yeşillik nereye gitsek diye düşünmüyoruz, çok şanslıyız bu anlamda.

Ayşe'nin kitapları...

ÇOCUKLARLA GİTMEKTEN KEYİF ALDIĞINIZ MEKANLAR / SEMTLER HANGİLERİ?

Etiler Miss Pizza, Cantinery, Backyard, Serafina, Minoa, Happy Nest.

Arkadaşlarınız veya eşinizle gitmeyi sevdiğiniz yerler?

Lucca, Pinoli, All Sports Bakery, Aman da Bravo.

ANNELİKLE İLGİLİ ALDIĞINIZ EN İYİ TAVSİYE NEDİR?

“Hepsi geçecek, kıymetini bil.” Kendi kendime çok söylediğim bir cümle. Her şeyi, her kokuyu, her anı içine çekmek, daha çok sarılmak, daha çok yan yana uyumak. Mutsuz olacak birçok şey bulabiliriz annelikte. Mutsuz olmamaya çalışıyorum ben. Her anın tadını çıkarmaya çalışıyorum gerçekten.

ANNELİKLE İLGİLİ SİZE İLHAM VEREN KAYNAKLAR, BAŞKA ANNELER OLDU MU?

Yeni anne olmuş iki çok yakın arkadaşım olduğu için çok şanslıyım. Birbirinden çok farklı anneler aslında ama ikisini de dinleyip bana en yakınını seçme gibi bir avantajım vardı. Tecrübeye çok önem veririm. Çok okudum ama okuduklarımdan ziyade, insanların deneyimlerini dinlemek bana daha fazla ilham veriyor. Okuduğun şeyin uyarlanmış halini göremiyorsun çünkü. Fakat çevrende bunun uyarlanmış halini de görebildiğin için daha yol gösterici olabiliyor.

KISA KISA...

Tipik kahvaltım... Intermittent Fasting’e başladım bu aralar, kahvaltı etmiyorum ama etseydim yumurta, beyaz peynir, çay.

Başucumda her zaman bulunanlar... Lip stick, el kremi, okuyamadığım kitaplar ve Leyla’nın sürekli başucuma asıtığı resimleri.

En son okuduğum kitap... Alain de Botton- Aşk dersleri.

Şu sıralar takip ettiğim dizi… Dizi izlemiyorum bir süredir ama dün A Rainy day in New York’u izledim

En son satın aldığım şey…Leyla’nın odasına resim asma aparatı ve kalem kutuları. O odayı toparlamam lazım!

İstanbul’da en sevdiğim mekan... Riva’daki aile evimiz.

En sevdiğim seyahat rotası... Tekne ile Yunan adaları.

Çocuklar için bu zamana kadar aldığım favori ürün… Happy baby Organic Teethers diş kaşıma krakerleri

Üye ol, ilk alışverişte %10 indirim fırsatı kazan!

Tüm sitede geçerli ilk alışverişinizde kullanabileceğiniz %10 indirim kodu için üye olun!