GİRİŞ

E-Posta
Şifre

YENİ ÜYE

Ad
Soyad
E-Posta
Şifre
Şifre Tekrar
Ürün sepete eklendi
Aramıza Hoşgeldin!
Welcome Abroad!
Bültene başarıyla üye oldun.
Teşekkürler!
Thank you for subscribing to
our newsletter.

1500 TL ÜZERİ ÜCRETSİZ KARGO

İLK SİPARİŞTE %10 İNDİRİM İÇİN ÜYE OLUN! İNDİRİM KODU: HELLOPC10

Mahizer Aytaş ve Leyla

Ona, Türk moda tarihinin en yaratıcı moda editörlerinden biri dersek ne iltifat etmiş ne de abartmış oluruz. Mahizer Aytaş’ın 10 yıl önce Dishy dergisiyle başlayan; Cosmopolitan, ALL, Xoxo, Harper’s Bazaar, Vogue, Marie Claire ile devam eden kariyeri boyunca yaptığı moda çekimlerine şöyle göz ucuyla bakan herkes, kuşkusuz bizimle hemfikir olacaktır. İpekyol, Twist, Beymen, Beymen Club, Network, Koton, Hotiç, Boyner, Zeynep Tosun ve Exquise gibi markalar için yaptığı styling’leri de unutmamak gerek... O güzel veya çirkin, sevdiği ya da sevmediği; kendisinde duygu uyandıran her şeyden ilham alıp bunu sıra dışı hayal gücüyle görsellere döken biri. Eşi Serkan Şedele ile bir yıl önce hayatlarına giren kızları Leyla’nın varlığıysa onlar için yeni bir gezegenin keşfi gibi. Bir bebeğin varoluş sürecinin tamamını evrenle bütünleşme olarak algılayan ve doğal doğum yapan Mahizer’in hem bir anne olarak yeniden doğuşunun hikayesi hem de dünyaya ve dolayısıyla topluma çocuk getirme fikriyle ilgili düşünceleri eminiz sizi spiritüel bir yolculuğa davet edecek. Doğal akışa olan inancı hakkında önden bir giriş yapmak gerekirse; şöyle diyor Mahizer; “Belki de problem bizim çocuklardan beklediklerimizdir. Belki onlar doğrudur da biz toplum olarak yanlışızdır. Bebeklerin bizim yaşadığımız bu modern dünyaya adapte olmalarını beklemek yerine, onları gözlemleyip doğal ihtiyaç ve süreçleri dahilinde ebeveynlik yapmamız gerekiyordur belki de...”

EVİNİZİN NASIL BİR HİKAYESİ VAR?

Üç aydır bu evdeyiz. Leyla doğduğunda oturduğumuz çok katlı eski evimize veda etmemizin zamanının geleceğini tahmin etmiştik. Ancak Leyla hareketlendikçe bu kaçınılmaz oldu. Böylece ev arayışlarına başladık; çok şükür annem İstanbul’daydı... Güçlü hisleri, zevki ve azmi sayesinde bize bu evi buldu. Bulduğu yetmedi bir de elimizi koliye bile değdirmeden, babacığımla birlikte epey sistemli çalışarak bizi taşıdılar. Serkan ve ben hiçbir şey yapmadık. Oldukça şanslıydık yani...

EVİN DEKORASYONUNDA NELERİ BAZ ALDINIZ? EVİNİZİN EN SEVDİĞİNİZ KÖŞESİ NERESİ?

Sadece rahatlığı ve Leylalı hayatı... Eski evimizden gelirken birkaç parçayı elemek durumunda kaldık. Alanları doldurmamak ve Leyla ile rahat hareket edeceğimiz bir yaşam alanı istedik. Evin en sevdiğim alanıysa salon. Buranın gün ışığı almasını, karşımızdaki büyük ve harika sediri çok seviyorum. Bir de balkonumuzun görüntüsü bile beni mutlu etmeye yetiyor.

KIZINIZIN İSMİNİN BİR HİKAYESİ VAR MI?

Leyla, Serkan’ın da benim de en beğendiğimiz kız ismiydi. Bebeğimiz olacağını öğrendiğimizde hemen Leyla olsun dedik. Ancak ismin anlamının ‘uzun ve karanlık gece’ olması bizi biraz düşündürdü ve vazgeçtik. Son aylara yakın tekrar Leyla’ya döndük. İyi ki de öyle yaptık çünkü o Leyla.

ANNE OLACAĞINIZI ÖĞRENDİĞİNİZDE VE ÇEVRENİZDEKİLERE SÖYLEDİĞİNİZDE ALDIĞINIZ EN İLGİNÇ TEPKİ NEYDİ?

Sanıyorum herkesin ikinci cümlesinin ‘E yardımcın var mı?’ olmasıydı. Bence bu gerçekten çok tuhaftı. Leyla ilk doğduğunda kaplan gibiydim. Niye birisi benden bebeğimi alsın, niye başkası uyutsun gibi bir düşüncedeydim. Dolayısıyla birinden yardım alma fikri bana çok acayip gelmişti. Bence yeni doğan olan bir evde, bakılması gereken kişi anne. Birileri anneye annelik yapacak ki anne de kendi bebeğine annelik yapsın. Sanki bizim ülkemizde ve bizim sosyoekonomik çevremizde bebeği bakıcıya yapıyorsun gibi bir durum var. Yani ‘hamileysen kadının da olmalı’ gibi...

PLANLAYARAK MI ÇOCUK SAHİBİ OLDUNUZ?

Aslında evet. Leyla'dan hemen önce kendiliğinden sonlanan bir hamilelik geçirdim... Bebeğin kalbi durmuştu. O zaman başka bir doktora gidiyordum. Bu kayıp sırasında aslında doktor durumu bence çok iyi idare etti. Ne keskin ne duygusal konuştu. Ama biz çok üzüldük... Sonra hemen akabinde Leyla oldu. Ben hamileliği başlarında anlamadım. Sanırım biraz da anlamamazlıktan geldim. Ne olacaksa olsun, benim bilgim dışında olsun gibi bir hissiyat vardı içimde.

KIZINIZIN DOĞUM YÖNTEMİNE NASIL KARAR VERDİNİZ?

Hamilelik ve doğum çok fikir sahibi olduğum konular değildi. Aslında evlilik ile ilgili bile çok fikir sahibi bir tip değildim ben. Ama hastanede doğum fikri bana her zaman çok garip gelmiştir. Hastane, hastayken gittiğimiz, ameliyata girdiğimiz, hayata başlamak adına kötü bir yer aslında. Çok güzel ışık alan bir yatak odamız vardı eski evimizde. Daha hamile olmadığım zaman, bir gün eşimle o odada otururken 'Bebeğimiz bu odada dünyaya gelse keşke' diye konuşmuştuk.

HAMİLE OLDUĞUNUZU ÖĞRENDİKTEN SONRAKİ SÜREÇ NASIL İLERLEDİ?

Leyla üç buçuk aylıkken ilk kez doktora gittik. Doğum konusunu açtığım zaman doktorum 'daha çok var oralara' diyerek konuyu kapattı. İnanılmaz şaşırdım. E peki ne konuşacağız ki o zaman? Yani doğum yapacağım doktorla ne konuşmalıyım başka? İşte tam o dönemde Özgü Namal'ın evde doğum yaptığı haberi çıktı. Özgü Namal'ın doktorunu araştırmaya başladık. Tam bu sıralarda eşim Serkan eski bir arkadaşına benim doğal doğum yapmak istediğimi anlatıyor ve arkadaşı kendi doktorları Gülnihal Bülbül'ü tavsiye ediyor Serkan'a ve 'Hatta Özgü Namal'ı da o doğurttu' diye ekliyor. Biz de böylece doktorumuzu buluyoruz... İlk randevuda Gülnihal Hanım'a mümkünse evde doğum yapmak istediğimi söyledim. Bu arada 40 dakikalık sohbetimiz sonunda daha muayene bile olmamıştım. ‘Herhalde Gülnihal Hanım aslında doktor değil de bir ebe’ diye düşünüyordum içimden. Eski doktorum olsa 15. dakikada bitmişti randevu. Bu arada ebe olmasında da hiç bir sorun yoktu benim için. Sadece içimden Serkan'ı nasıl ikna ederim bir ebeyle doğum yapmaya diye düşündüm. O gece eve geldik. Uyudum ve rüyamda inanılmaz huzurlu bir doğum yaptığımı gördüm. Uyandım ve ‘tamam doktorumu buldum’ dedim.

ZİHİNSEL VE FİZİKSEL OLARAK DOĞAL DOĞUMA NASIL HAZIRLANDINIZ?

Doktorum bana doulalıktan bahsetmiş ve Doum'u önermişti. Doulalığın ne olduğuyla ilgili hiçbir fikrim yoktu açıkçası. İlk başta çok ilgimizi çekmedi demek doğru olur sanırım. Doktoruma son derece güveniyordum zaten; ekstra yardıma gerek yok diye düşünüyordum. Fakat sonra Doum'un verdiği doğum kursuna katıldık. Tıp sisteminin ailelere dayattıklarından ve annelerin haklarından bahsediyorlar kursta. Çünkü sistem, doğumu anneden almış durumda ve kendisine ait bir şey olarak görüyor. Dolayısıyla anneye de bebeğe de istediği gibi müdahale ediyor. Bu iki günlük yoğun kursun ardından kursu veren Nur Sakallı'ya hayran kaldım ve onun benim doulam olmasını istedim. En sonunda da doğumu hastanede yapmaya ama mümkün olan son dakikaya kadar evde vakit geçirmeye karar verdik. Doğum anına kadar geçen süreçte hastanede olsaydım bu kadar kolay geçer miydi, bilmiyorum. Bize doğumla ilgili kazınan bilgiler genelde negatif. Sancı, acı, kan, ter, gözyaşı, bağırış... Ben de bunların hepsiyle karşılaşmaya hazırdım ve çünkü bedenim ve bebeğim için doğru olan bu diye düşünüyordum. Fakat Doum'daki kursta tahtaya doğum döngüsünü anlatan bir çizim yaptılar. Aslında neyi beklersek onu gerçekleştirmiş olacağımızı ve eğer sancıya odaklanırsak gerçekleştirdiğimiz şeyin de sancı olacağını anlattılar. Burada seçtiğimiz ve ağzımızdan çıkan kelimeler bile çok önemli aslında. “Bazı kadınlar, ‘ağrı’ veya ‘sancı’ demek yerine ‘dalga’ gibi kelimeler seçiyorlar.” diyor eğitmen kursta. Ben bütün bunları hayranlıkla dinliyorum ama içimden 'ne şanslı kadınlar bunlar, kesin çok spiritüeldirler, hayatları boyunca yoga yapmışlardır, asla et yemiyorlardır' gibi önyargılı düşünceler geçiriyorum. Yani kısaca onlar benim olmadığım her şeydir zannediyorum. Tamam, ben de doğumu bu şekilde yapacağım ama onlar gibi hissetmeyeceğim sandım hep. Fakat onlardan biri oldum ben de. Doğumun, eğer her şey yolundaysa, yaptırılan bir eylem değil; bebeğin ve anne vücudunun yaptığı bir şey olduğunu anladım.

DOĞUMUNUZ HAYAL ETTİĞİNİZ GİBİ GERÇEKLEŞTİ Mİ?

Doğum başladığında planladığımız gibi son ana kadar evdeydik. Serkan ve Nur bu süreçte hep yanımdaydı. Hastaneye gittiğimizde doğum çok yaklaşmıştı. Doktorum karşıda oturuyor, 'ya yetişemezse?' diye düşünüyorum ama bir yandan da her şeyin yolunda olduğunu bildiğim için güvende hissediyorum kendimi. Zaten vücuduma karşı da inanılmaz bir güven gelmiş durumda. Bir süre sonra bedenin sana doğru yolu gösteriyor zaten… Süreç çok yoğunlaştığında sanırım dışarıdan bakanlar için uzaylı gibi oluyorsun. Hatta doğumun son anları o kadar yoğun ki; sanki bedenen oradasın ama aslında değilsin. Ayrı bir boyuttasın. Doktorumun geldiğini görüyorum, başımı okşuyor. Ve sonra Leyla doğuyor...

BEBEĞİNİZLE İLK KEZ KARŞILAŞTIĞINIZDA NELER HİSSETTİNİZ?

Sanırım hamilelik, tüm o bekleyiş ve doğum başlı başına zaten mucizevi ama bebeği görmek bambaşka bir an. Evet, hep bir bebek vardı karnımda ama gördüğüm an gerçek oldu sanki. Yeni keşfedilmiş bir gezegene bakar gibi bakıyordum Leyla'ya ve ömrümde gördüğüm en güzel şey olduğunu düşünüyordum. Bu herhalde her annede olan bir şey. O gün bir bebek doğuyor ve aynı anda bir kadın da anne olarak yeniden doğuyor.

ANNELİKLE İLGİLİ BİLMEDİĞİNİZ VE SONRADAN FARK ETTİĞİNİZ HANGİ ŞEY SİZİ ÇOK ŞAŞIRTTI?

Kendim. Beni en çok şaşırtan ben oldum. Hamileliğim öncesi ben. Sonraki ben. Şimdiki ben. Çocuklara bakış açım, anneliğe ve annelere bakış açım. Açmak gerekirse; anne olmadan önce bebeklerin kendi başlarına büyümesi gerektiğini düşünüyor gibiydim. Şimdi, uyku saatinde uyumayan bebekleri şımarmış/şımartılmış gören, işini bırakan ve bebeğiyle olmak isteyen anneleri ise içten içe zayıf olmakla itham ettiğimi utanarak hatırlıyorum. Leyla’yı ilk kez 14 aylıkken bırakıp toplantıya gittiğimi söylersem ne kadar ters iki uçtan bahsettiğimi anlayabilirsiniz. Bugün adına doğal ebeveynlik denilen aslen en doğal ve bana göre olması gereken ilkel ve yakın bir yaklaşım izliyoruz Leyla ile. Yani dilediği kadar ve dilediği süre emen, uykusu geldiğinde uyuyan, bizimle uyuyan ve bebeklere gösterilen ilgiyle sevginin asla fazla olmadığına inanan bir anlayışı benimsedik kalben.

YAŞAMIŞ OLDUĞUNUZ DOĞAL DOĞUM TECRÜBESİ LEYLA'NIN BAKIMI İLE İLGİLİ KARARLARINIZDA NASIL ETKİLİ OLDU?

Bir kere doğumdan sonra çocuk doktoru arayışı başladı. Kendi doktorum gibi bir doktor da Leyla'ya bulacağım zannediyordum. İlk ikisinde değil; üçüncüde, çok sevgili doktorumuz Korhan Yılmaz ile tanışınca denk gelebildik aradığımız gibi bir doktora. Leyla'nın ilk doktor kontrolü o kadar travmatikti ki kendimi çok kötü hissetmiştim. Doktor içeri girdiğimiz anda uyuyan ve henüz altı günlük olan bebeğimizi uyandırdı, hoyratça yeni düşmüş olan göbeğinin yarasını temizlemeye uğraştı ve onun ağlamasına son derece kayıtsız bir şekilde kontrollerini tamamladı. ‘Ne yapıyorsun be kadın!’ bile diyemedim. Şimdi düşündükçe farkediyorum ki böyle mesleklere karşı sesimizi çıkarmamak üzerine programlıyız sanki. Halbuki elindeki benim çocuğum. O gün doktordan çıktıktan sonra Leyla bir saat boyunca ağladı. O ağladıkça ben ağladım. Eve geldiğimizde neye uğradığımızı şaşırmıştık ailece. O dönem anne ve bebek için o kadar hassas ki... Doktor bunun elbette farkında olmayabilir ama buna dikkat etmek de görevi. Çünkü çocuk doktoru olmayı seçtiysen bebekler ve yeni anneler ile çalışacaksın demektir. Bu kadar keskin ve sert bir biçimde işini yapmak isteyenler için başka branşlar elbette vardır. Ama bebekler ve yeni lohusa kadınlarla çalışmak ayrı bir incelik gerektiriyor. Karşındaki bir bebek. Nasıl narin davranmazsın ki?

KIZINIZI YETİŞTİRME TARZINIZDAN BAHSEDER MİSİNİZ?

Yaklaşımım mümkün olduğunca müdahalesiz olabilmek/olmaya çalışmak gibi. Ben bebeklerin bu dünyaya mükemmel geldiğine, kendileriyle ve evrenle olan bağlantılarının muhteşem olduğuna inanıyorum. Hem vücutlarına hem de ruhlarına bir bütünlükle bağlılar. Biz yetişkinler ise bu bağlantıların çoğunu kaybettik; birçok korku, önyargı ve saçmalıkla donatıldık. Bu nedenle Leyla’ya güvenli ve sevgi dolu bir ortam sağlayıp mümkün olduğu kadar az müdahalede özgürce büyümesini izlemeye çalışıyorum. Ancak söylediğim kadar kolay olmuyor, kendimi eğitmekle uğraşıyorum hep.

ÇOCUĞUNUZ SAYESİNDE ÖĞRENDİĞİNİZ EN ÖNEMLİ ŞEY NE OLDU?

Anne olmakla birlikte kalbime yerleşen büyük sevgi bende bir iç hesaplaşmaya sebep oldu. Kendimi çok daha net görebiliyorum: sınırlarımı, korkularımı, hassasiyetlerimi. bunları görüp kabul etmek ve herhangi yargılama yapmadan sadece farkında olabilmeye gayret ediyorum. Sabır. Sükûnet. Ve kabul. Büyük manada teslimiyet... Bunları öğrendim diyemem ama deniyorum. Bir de anı yaşamayı, uzun vadeli planlar yapmamayı. Sonuçta 15 aydır uykumun kontrolü bile bende değil.

SİZCE ANNELİĞİN EN ZOR YANI NEDİR?

Kalbiniz göğsümüze sığmıyor sanki. Bu kadar sevmek... Ona bir zarar gelecek fikri, daha kötüsü ilk kez 'Bana bir şey olursa, ona ne olacak?' diye korkmam. Hep vicdan muhasebesi yapmak. Bir de uykusuzluk... Kesik kesik, bölük pürçük uyumak en zorlandığım kısımlardan biri oldu. Sanırım eskiye dair en özlediğim şey buydu. Yani kendi karar verdiğim bir saatte 'Ben uyumaya gidiyorum' demek ve gidip yatmak, kendi istediğim saatte kalkmak... Ayrıca belirli bir yaşa gelmiş, kendi başının çaresine bakan, kendi kararlarını alan, sevdiği sevmediği, inandığı inanmadığı değerleri belli olan bir kadın için tamamen yepyeni ve belirsiz bir durum 'anne olmak'. En başlarda bu bilmediğin durum karşısında oldukça şaşkın ve savunmasız oluyorsun. Etrafta annelikle ilgili bunca fikir varken herkesin dediğini 'Acaba bu mu doğru?' diye dinliyorsun. En fenası da hep doğru yapıp yapmadığını bilmek için kendini sorguluyorsun. Bu sorgulama belki hiç geçmiyor ama en önemli öğretiyi de bu sayede kazanıyor insan. Anneler, bebekleri konusunda bence oldukça sağlam bir içgüdüye sahipler ve belki de sadece bu içgüdüye kulak vermeliler.

KIZINIZIN EMZİRME VE BESLENME SÜREÇLERİNİ ANLATIR MISINIZ? NELERE DİKKAT ETTİNİZ?

Doktorların bir çoğunun emzirme sürelerini ayarlama gibi bir istekleri oluyor. Ben de şuanki doktorumuz Korhan Bey ile tanışana kadar bu konuda mücadele verdim diğer doktorlarla. Aslında meme sadece süt merkezi değil bebeğin gözünde... Güven duyduğu, huzur bulduğu bir yer. Uyumak, seninle olmak için orada; kendini orada iyi hissediyor. Neden kısıtlı bir süresi olsun ki eğer anne hayatından memnunsa? Tabii anne yorulduysa ve şikayetçiyse alternatif çözümler üretilir. Biz, Leyla doğduğundan beri birlikte uyuyoruz. Bebeklik döneminde de 'next to me' denilen ebeveyn yatağına yapışık bebek yataklarından kullandık. Fakat onlara sığmamaya başlayınca kendi karyolasının tek tarafını çıkarıp yine bizim yatağa birleştirdik. Emerek uyuyor Leyla ve hatta geceleri çok sık emiyor. Katı gıdaya ise BLW yöntemiyle geçiş yaptık. Kendi istediği kadar ve kendi istediği şekilde yiyor yemeklerini.

KIZINIZIN DOĞUMUNDAN SONRA KARİYERİNİZ NASIL DEĞİŞTİ?

Leyla doğmadan işle ilgili kafam çok karışıktı. Bizim iş çok saatsiz bir iştir; bir çekim 14 saat de sürebilir. Ben hamileliğim boyunca çok aktiftim ve doğumdan neredeyse bir hafta önceye kadar da bir fiil çalıştım. Leyla doğunca çalışacak mısın diye soranlara ‘bilmiyorum göreceğiz’ diyordum, doğru cevapmış benim için. Çünkü doğduğu anda ve sonrasında sadece onunla ilgilenmek istediğime karar verdim. Ve yoğun çalışma hayatıma ara vererek Leyla ile birlikte gidebileceğim işleri kabul ettim. İlk bir yıl oldukça az iş aldım. Son birkaç aydır daha aktifim ve yine hep birlikte gidiyoruz çalışmaya. Bütün bu kararlarda etkili olan şey, ikimiz için de en rahat edeceği sistemin bu olduğuna inanmaktı. Ama doğum yapmadan önce böyle birini görsem 'becerememiş' diye düşünürdüm herhalde. Fakat doğurduktan sonra ben de öyle oldum. Gerçekten de iki ayrı ben var... Çok keskin bir değişim oldu bendeki. Eşim ve ben her yere Leyla'yla gidiyoruz ve bu durumdan çok mutluyuz. Leyla 40 günlükken arkadaşlarımızın düğününe gittik Paris'e. Odada, salonda, merdivende, Leyla nerede istiyorsa emzirdim. Belki de bizimle böyle her yere gelmeye alıştığı için Leyla da çok uyumlu bir bebek oldu. Bizim için böyle yerlere bebekle gidiyor olmak değil de, ondan ayrı kalmak acayip geliyor. Bir başkasına da her yere bebekle gitmek garip gelebilir. Ama biz böyle bir aile olduk. Leyla da büyüdükçe bağımsızlaşıyor zaten. Emme süreleri azalıyor. Yeni arkadaşlar ediniyor. Bu bağımsızlaşma da doğal sürecinde gelişsin; ne benim için ne onun için travmatik olsun istiyorum.

MODA SEKTÖRÜNE DIŞARDAN BAKTIĞINIZDA BU DÜNYA ŞİMDİ SİZE NASIL GÖRÜNÜYOR?

Genel olarak sadece ülkemizde değil; dünyada bu sektörü çok yıpratıcı, yapay ve biraz ruhsuz bulmaya başladığım bir dönemde Leyla geldi. Sektörde her şey fazlaca hızlı ve vulgar bir şekilde ilerliyor. Genel anlamda sektöre yön veren şey satış kaygısı ve bu nedenle trend olanın tekrarının tekrarını görüyoruz hem kişilerde hem koleksiyonlarda... İnsanların Instagram’daki takipçilerinin adedine göre sınıflandırıldıkları bu dünyada kimi zaman saf güzelliğe, zarafete, samimiyete hasret kaldım. Ancak bu büyük kalabalığın yanı sıra hala hayranlıkla izlediğim birçok tasarımcı, fotoğrafçı, stylist ve model var. İyi ki de varlar çünkü hayal kurduranlar asla değer kaybetmiyor.

MODAYI SİZ HANGİ KANALLARDAN TAKİP EDİYORSUNUZ?

Modayı belki eskisinden daha da fazla takip ediyorum! Uykusuz gecelerde cep telefonum ve Instagram üzerinden tüm yayınların son işlerini defileleri ve haberleri takip ediyorum. Leyla doğduğundan beri basılı yayın takibim durdu maalesef. Sadece telefon ve bilgisayar üzerinden dış dünya bağlantım. En çok kullandığım araç ise tartışmasız Instagram ve Pinterest. Müthiş araştırmalar yapılabiliyor bu iki platformla.

MODA EDİTÖRLÜĞÜ DIŞINDA FARKLI BİR ALANDA ÇALIŞMAYI DÜŞÜNÜYOR MUSUNUZ?

Örgü örmeyi öğrenmek istiyorum çok. Belli olmaz eğer iyi becerirsem ek bir iş daha oluştururum kendime.

KENDİ STİLİNİZİ NASIL TANIMLARSINIZ? ANNE OLDUKTAN SONRA BU STİL DEĞİŞİME UĞRADI MI?

Surfer meets Kathrine Hepburn yani klasik ve maskülen parçaları ya da çok feminen parçaları da hep bir sörfçü umursamazlığıyla karıştırmayı seviyorum(dum). Anne olduktan sonra stilim büyük ölçüde değişti; yok olma tehlikesinden yeni döndü hatta. Eşofman ve v yaka tişört dönemini yeni atlatıyorum.

KENDİ ÇOCUKLUĞUNUZDA KULLANDIĞINIZ VE ÇOCUĞUNUZA GEÇEN HERHANGİ BİR EŞYA VAR MI?

Benim yok ama Serkan’ın bebeklik battaniyesi ve bebeklik yastığı var. Battaniye bir rüya... El örgüsü, üzerinde kuşlar çiçekler ve beyaz topçuklar bulunuyor.

TİPİK BİR PAZAR GÜNÜNÜZÜ ANLATIR MISINIZ?

Tipik bir pazar günümüz yok. Her ikimizin de işi rutin olmadığından haftalık düzenimiz de rutin olamıyor bizim. Ancak söyle diyebilirim, mutlaka güzel kahvaltı, ve akşamüstü mümkünse dostlarla pizza ya da makarna.

KIZINIZLA BİRLİKTE YAPMAKTAN EN ÇOK HOŞLANDIĞINIZ AKTİVİTELER VE GİTMEKTEN EN ÇOK KEYİF ALDIĞINIZ MEKANLAR HANGİLERİ?

Her şeyi Leyla ile yapmayı seviyorum, her yere de onunla gitmeye çalışıyorum. Ancak daha spesifik olmam gerekirse, kızımla birlikte sabahları koruda yaptığımız yürüyüşlere bayılıyorum.

EVLİLİK VE EBEVEYNLİK DENGESİNİ NASIL KURUYORSUNUZ?

Sanıyorum bizde böyle bir denge yok çünkü daha önce iki kişiydik simdi ise üç. Ve bunun coşkusunu yasamaktan da çok mutluyuz birbirimizi özlemek dışında.

AİLENİZDEN ALDIĞINIZ VE BUGÜN SİZE YOL GÖSTEREN EN ÖNEMLİ TAVSİYE NEYDİ?

Vicdanlı olmak.

SİZ KENDİ KIZINIZA EN ÇOK NEYİ ÖĞRETMEK İSTERSİNİZ?

Korkusuz olmayı.

KISA KISA...

Tipik kahvaltım... Muzlu pankek, peynir, zeytin, yumurta, tahin ve pekmez

Başucumda her zaman bulunanlar... Bilgisayarım, Osho çocuk, bir türlü okuyamadığım Okulsuz Yaşam kitabı.

En son okuduğum kitap... Maria Montessori, Çocuk Eğitimi

Düz ayakkabı mı topuklu mu? Sonsuza kadar düz.

Çay mı kahve mi? Son 15 aydır rezene çayı

İastanbul’da en sevdiğim mekan... Evim

En sevdiğim seyahat rotası... Bu aralar canımız Roma’yı çekiyor, hadi orası olsun...

... olmadan yaşayamam. Sevgi

Beni mental olarak ayakta tutan... Benim