GİRİŞ

E-Posta
Şifre

YENİ ÜYE

Ad
Soyad
E-Posta
Şifre
Şifre Tekrar
Ürün sepete eklendi
Aramıza Hoşgeldin!
Welcome Abroad!
Bültene başarıyla üye oldun.
Teşekkürler!
Thank you for subscribing to
our newsletter.

1500 TL ÜZERİ ÜCRETSİZ KARGO

İLK SİPARİŞTE %10 İNDİRİM İÇİN ÜYE OLUN! İNDİRİM KODU: HELLOPC10

Esen Hünal Blake ve Bora&Leyla

Yüzü her daim gülen, muzur, küçük problemleri dert etmeyen; enerji dolu bir anne Esen Hünal Blake… Ailesinin yaptığı restorancılık işinin içinde büyüyen ve ardından şeflik eğitimi alan Esen, kapanana dek müdavimi olduğumuz La Brise Brasserie’yi kuran kişinin ta kendisi. Bugün, aile işi The North Shiel Pub'ların genel koordinasyonu, yeni kurduğu Youtube kanalı esenblake ve Bilgi Üniversitesi’nde part-time olarak verdiği aşçılık eğitimi ile oldukça yoğun bir çalışma temposu var. Tabii onunla ilgili asıl ilham veren şeyler aile olmaya verdiği önem, çocuklarına aktardığı sevgi ve ilgi, ve onları kendi ayaklarının üzerinde duran bireyler olarak yetiştirme arzusu. “Çocuklara, ‘bir şeyleri kendi kendine başarma’ duygusunu tattırmayı çok seviyorum. Kendi ayakkabılarını giysinler, kendileri yemek yesinler, araba koltuğuna kendileri otursunlar… Özgürlüklerine bağlı kalmayı aşılamak benim için çok önemli. Yapabilecekleri her şeyi yapmalarına fırsat tanımak ve onları bu yönde cesaretlendirmek hem beni çok rahatlatıyor hem de onlar açısından çok faydalı bence.” diyen Esen Hünal Blake’in evinin her köşesinde capcanlı, pozitif bir enerji hakim. Aralarında iki yaş farkı bulunan Leyla ile Bora’nın arasındaki ilişkiyse bambaşka. Abisine aşık, onun peşinden ayrılmayan, muzur Leyla ile cool, daha ağırbaşlı Bora… Hikayenin detayları ve daha fazlası galerimizde.

EVİNİZİN NASIL BİR HİKAYESİ VAR?

Ben 1997’den beri Göktürk’te oturuyorum. Eşim de küçüklüğünden beri bu semtte oturduğu için çocuklarımız doğmadan önce burada oturmak istedik. Bu evi ilk gördüğümüzde terasına aşık olmuştuk. Sonra mutfak duvarlarını yıkıp salona ekleyelim derken country tarzında açık mutfaklı, hayalimizdeki yaşayan evi kurduk.

DEKORASYONDA TEMEL FELSEFENİZ NEDİR?

Aile işimizin The North Shield Pub olması ve eşimin yarı İskoç kökleri nedeniyle İngiliz country tarzını çok seviyorum. Evin dekorasyonunu oluştururken iç mimar olan ablam Seda Hünal Bilgin, her detayıyla tek tek ilgilendi. Ben yaşanmışlık hissi veren evleri seviyorum. O yüzden evi dekore ederken bu felsefeyi benimsedik. Renkleriyle, mobilyalarıyla ve evin göbeğinde bulunan duman mavisi mutfakla bunu yakaladığımızı düşünüyorum.

EVİNİZDEKİ FAVORİ EŞYA HANGİSİ?

Babamın doğduğu yılda yani 1955’te yapılmış olan büfe. Babaannemden yürüttüm! Babamın doğduğu dönemde, ‘Şişman Yanko’ lakaplı sanatkar marangoza yaptırılmış... Country tarzındaki bu evde, kendisi görüntüsüyle sıyrılıyor.

YAŞADIĞINIZ SEMTTE ÇOCUK BÜYÜTMENİN EN ZOR VE EN GÜZEL YANLARI NELER?

Göktürk’te çocuk büyütmenin zor tarafı yok ki... Biz zaten çocuklarımız için buraya geldik. Kendi çocukluğumuz o kadar güzel geçmişti ki, onlar da aynı hissi yaşasın istedik. Yürüyerek her yere gidebilmek dışında ana okulundan ilköğretime, bütün okullar 10 dakikalık mesafede. Ayrıca oyun grupları ve çocuk aktiviteleri için çok seçenek var. Her şey bir yana çok fazla çocuklu aile olduğu için çocuklar sosyalleşebiliyor. Mesela bizimle aynı sitede oturan birkaç çocuklu yakın arkadaşımız var. Ablam da burada oturuyor. Altı-yedi çocuk her akşam başka bir evde toplanabiliyor. Orman deseniz yine 10 dakika uzaklıkta; kısacası hem doğadasınız hem şehirde...

ÇOCUKLARINIZIN EŞYALARININ EVİN HER KÖŞESİNE YAYILMASI HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ?

Çok uzun süre orta sehpama hiçbir şey koymadım. Çocuklar kırar diye değil; onların rahat etmesi için. Onun dışında herhangi bir değişiklik yapmadık. Şu an çocuklar aynı odada kaldığı için diğerini oyun odası yaptık ama bizim evin salonunda her zaman çocukların bir sürü eşyasını bulabilirsiniz. Oyuncaktan emziğe ya da ayaklarından çıkardıkları çoraba kadar... Yaşayan ev seven bir insan olarak çocukları o yaşanmışlıktan nasıl ayrı tutmak isteyebilirim ki? Fakat bu düzenleri olmadığı anlamına gelmiyor. İstedikleri gibi dağıtabilirler; yeter ki beraber toplamayı bilsinler.

BİZE ÇOCUKLARINIZIN ODALARINDAN BAHSEDER MİSİNİZ? DEKORASYONDA NELERİ DİKKATE ALDINIZ?

Çocukların odasında en önemli şey rahatlıktı benim için. Rahat yataklar, duvarda yapıştırmalar, kendi yaptıkları çalışmalar, Leyla’nın hastanedeki kapı süsü... Yatakları ve şifonyer dışında yatak odalarında başka mobilya yok. Kalabalıktan boğulsunlar istemedim. Ama oyun odası apayrı bir konu... Çalışma masasından oyuncak dolabına, kütüphaneden oyuncak mutfağa ya da lego takımlarına her şey var orada. Kendim yapsam da onların fikirleriyle, ortak noktalar bularak oluşturduk.

ODALARINDA EN SEVDİĞİNİZ OBJE HANGİSİ?

Leyla’nın en sevdiğim objesi başucunda asılı duran hastane kapısı süsü; yakın aile dostumuz Ayşe Terzioğlu ile birlikte yapmıştık. Bora’nın en sevdiğim eşyası ise küçüklüğümden kalan, onun da hala severek uyuduğu krem rengi ayısı.

GASTRONOMİYE İLGİNİZ NASIL BAŞLADI VE BUNU PROFESYONEL ANLAMDA İŞE DÖNÜŞTÜRME HİKAYENİZ NASIL GELİŞTİ?

Ben bu işin içinde büyüdüm. Ailem, ben dört yaşındayken ilk The North Shield Pub’ı ve İtalyan restoranları La Torretta’yı açmıştı. Bu mesleği öylesine keyifle yapıyorlardı ki içten içe ben de aynı yoldan gideceğimi biliyordum. Bizim evde sofra hiç eksik olmazdı. İş dışında da annem hep yemek yapardı. İlgim onu izlemekle sonra da kendi kendime yapmakla başladı. İtalyan Lisesi’nden mezun olunca da Londra’da Leiths School of Food and Wine’da aşçılık, restoran ve mutfak işletmeciliği okudum. Yolculuğum işte böyle başladı... Döndüğümde La Brise Brasserie’yi açtım ve sekiz yıl boyunca mutfak şefliğini yaptım. Vatan gazetesinde üç yıl köşe yazarlığı, Mehmet Yaşin ile Cnntürk’te üç sezon Ramazan Lezzetleri programı, dokuz yıldır The North Shield Pub’ların genel koordinatörlüğü, yeni Youtube kanalım ‘esenblake’, son iki senedir Bilgi Üniversitesi Aşçılık Meslek Yüksekokulunda part-time eğitmenlik... İş hayatı serüvenim bu şekilde gelişti.

YAPTIĞINIZ İŞİN SİZİ EN ÇOK HEYECANLANDIRAN YANI NEDİR?

Sonsuzluğu; çünkü her gün yeni bir tat çıkabiliyor karşınıza. Ağırlamak; çünkü zor olduğundan çok keyiflidir misafir ağırlamak. Üretmek; gerek mutfakta gerekse okulda, meslek öğretmek. Birini seçemem; hepsi aynı heyecana ortak.

HAMİLE OLDUĞUNUZDA VE ÇOCUKLARINIZIN DOĞUMUNDAN SONRA AYNI ÇALIŞMA TEMPOSUNA DEVAM ETTİNİZ Mİ?

İki hamileliğimde de 39 hafta çalıştım. Müşteriler ‘Yalvarırım eve git burada doğuracaksın!’ diyorlardı. Bora’nın bebekliği aslında kariyer açısından çok zor bir döneme denk geldi. La Brise Asmalı’dan Nişantaşı’na taşınıyorken Bora beş aylıktı. İki haftalıkken de full-time olmasa bile haftada üç gün dükkanda olacak şekilde işe başlamıştım. Leyla’da ise La Brise oturmuştu ve ilk doğumumdan sonra evde dinlenme faslını yaşayamadığım için dört ay hiçbir şey yapmak istemedim. Ve çok güzel, doya doya dört ay geçirdim Leyla ve Bora ile. Ama sonunda eşim ‘Ne olur işe dön’ dedi; evde oturmak beni bozuyor çünkü! Nitekim dört ayın sonunda çok mutlu bir şekilde işe döndüm. Yoğun tempoda çalışmaya alışmış insanlar için uzun süre evde oturmanın farklı etkileri olabiliyor… Ben etrafımdakilerle fazla uğraşmaya başlamıştım sanırım. Çalışan bir annenin kızıydım, o nedenle işi bırakmayı hiç düşünmedim. Tabii kendi işimi yaptığım için bu kararı vermek kolay oldu; başka yerde çalışsaydım ve saatlerimde özgür olmasaydım farklı düşünebilirdim. Ama bir noktada, yine çalışan bir anne olmayı isterdim.

İŞ HAYATI İLE ÇOCUKLARINIZA AYIRDIĞINIZ ZAMANI DENGEDE TUTMAK İÇİN NASIL BİR DÜZEN GELİŞTİRDİNİZ?

Benim işimin aslında hem en büyük avantajı ve bazı noktalarda da dezavantajı akşam saatlerinde çalışıyor olmak. Kendi işimi yaptığım için saatlerimi çocuklara göre ayarlamaya çalışıyorum. Gündüz saatlerinde genellikle evde birlikte zaman geçiriyoruz. Onları okula bırakan da ve alan da benim. Akşam onların yatma saatinde işe gidiyor olmama alıştılar. ‘Annem işe gidiyor’ travmasını çok yaşamadık sanırım. Günlerimi bölerek ‘üç işe dağılma’ kısmını da hallettim. Şu an Youtube kanalım, Bilgi Üniversitesi’nde verdiğim dersler ve The North Shield Pub’lar arasında mekik dokuyorum. Belli günlerimi belli işler için ayırarak bir düzen oturttum ve bu şekilde her işimi mutlulukla yapıyorum. Çocuklarla görüşmediğimiz zamanlar da oluyor maalesef. Ama ben sürekli dip dibe, günde sekiz saat çocuklarla birlikte olup çok az şey paylaşacağıma üç saat birlikte olup dolu dolu ve kaliteli vakit geçirmeyi tercih ediyorum.

İŞİNİZİN MUTFAKTA GEÇİYOR OLMASINI GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURURSAK; ÇOCUKLARINIZIN BESLENMESİNDE NELERE DİKKAT EDİYORSUNUZ?

Ben onlara her şeyi tattırıyorum. Küçüklüklerinden itibaren farklı lezzetlere açık büyütmeye çalıştım. Şimdi Leyla’nın da Bora’nın da damak zevki çok gelişmiş çocuklar olduklarını söyleyebilirim. Türk mutfağından Hint mutfağına kadar her şeyi yiyorlar. Bizde zorla yemek yedirme yok. Sevdikleri yemekleri yiyorlar; köfte-patates-makarna anlamında değil tabii. Mesela brokoli seviyorlar ama kereviz sevmiyorlar. Brokoliyi her yemeğin yanına koyuyorum ama kereviz yesinler diye uğraşmıyorum çünkü kendi damak tatları var. Biz sevmediğiniz bir şey yiyor muyuz? Onlar niye yesinler?

ÇOCUKLARINIZI MUTFAĞA YÖNLENDİREN AKTİVİTELER YAPIYOR MUSUNUZ?

Çocuklar mutfağa bayılıyor. Yemek programlarını izlemeyi seviyorlar ve şef olduğumu bildikleri için ben yemek yaparken hep soru soruyorlar. Bazen yardım ediyor bazen de sadece izliyorlar. Bizde mutfak evin kalbi olduğundan zaten o kokuyla büyüyorlar.

ÇOCUKLARINIZLA BİRLİKTE YAPMAKTAN HOŞLANDIĞINIZ DİĞER AKTİVİTELER NELER?

Biz ailece seyahat etmeyi çok seven ve sık tatile giden bir aileyiz. Tatillerde de düzenlerinin biraz değişmesine müsaade ediyoruz. Yatma saatleri biraz erteleniyor veya eğer evde kalmıyorsak otel odasında beraber yatıyoruz. Seyahat etmeye alışan çocuklar bunların seyahate özel durumlar olduğunu kabullenip evde tekrar eski düzeni yakalıyorlar. Bunun dışında evdeysek sarılıp perdeleri de kapatıp evi sinemaya çevirmek ve yorgan altında film izlemek en sevdiğimiz aktivitelerden. Hafta sonları eğer hava güzelse Kemer’de oluyoruz. Ben de çok oyuncu bir anne olduğumdan özellikle onlarla parka gitmekten çok keyif alıyorum. Birlikte yüzmeye gidiyoruz. Fakat ben sürekli çocuklara yönelik aktivite peşinde koşan ebeveynlerden değilim ben. Kendi günlük hayatımızda yaptığımız her türlü sosyal aktiviteye onları da dahil ediyoruz.

ANNELİĞİN SİZCE EN GÜZEL YANI NEDİR?

‘Allah’ım ne olur uyusunlar artık!’ diye debelendiğin ama uyudukları anda özleyip odalarına gidip izlediğin; bu kadar delice ve hatta bipolar bir sevgi türü var mı dünyada? Bu limitsiz sevgi ve sabır ikilemi anneliğin en sevdiğim tarafı.

ÇOCUKLARINIZLA AYRI AYRI VAKİT GEÇİRİYOR MUSUNUZ?

İkisiyle de hem ayrı ayrı hem beraber vakit geçiriyorum. Yaptığımız aktiviteye göre değişiyor aslında. Mesela baş başa yemeğe gitmeyi seviyorum çünkü tek başına karşısındaki kişi tarafından dinlenmek, çocuk için çok özel bir his bence.

ANNELİĞE NASIL BİR YAKLAŞIMINIZ VAR?

Benim için en önemli şey hem kendimizin hem çocukların mutlu insanlar olması. Çocuklara ‘hayır’ demeyi öğrenmek gerekiyor. Bence bir çok çocuğun en büyük problemi bu sözcüğü kelimesini duymaya alışık olmamaları. Yankı Yazgan’ın bir seminerinde beni en çok etkileyen konulardan biri de buydu. Her şeye ‘evet’ diyerek mutlu bir insan yaratmak mümkün değil aslında. Dengeyi bulmak da biraz içgüdüsel ve çocuğunuzu gözlemleyerek yaptığınız bir şey. Bu dengeyi bulduktan sonra da kitapmış, ekolmüş; biraz hikaye gibi geliyor bana. Ebeveynler çocuklarını gözlemleyerek en doğrusunu hissedebilir çünkü. Çocuğunu çok mutlu etmeye çalışırken kendini mutsuz etmek de ayrı bir durum. Bir anne her şeyden önce kendini mutlu etmeli. Bunu başaramadıktan sonra çocuğunu da mutlu edemez bence. O yüzden içgüdülere güvenip birlikte geçirilen sürenin uzunluğundan ziyade kalitesine önem vermek gerektiğine inanıyorum. Çocuğunuzla saatlerce birlikte olup ne kendiniz ne de onun için hiç bir şey yapmamış olabilirsiniz. Veya kendine ayrı, ona ayrı zaman yaratıp ikiniz için çok güzel şeyler yapabilirsiniz. Bunun tamamen insanın kendisini ve sevgisini nasıl yönlendirdiğiyle ilgili olduğuna inanıyorum.

AİLENİZİN KÜÇÜKLÜĞÜNÜZDE SİZE YAKLAŞIMI BUGÜN KENDİ ANNELİĞİNİZİ NE ORANDA ETKİLİYOR?

Annem dünyanın en sevgi dolu ve anaç insanlarından biridir. Şu yaşıma geldim ama hala hasta olduğumda yanımda onu isterim. Babama gelince; her kızın babası çok kıymetlidir… Benimki de gerçekten kızlarına çok düşkün ve farklı bir babadır. Ablam da ben de evlendik ve kendi çocuklarımız oldu. Ama ailece kurduğumuz büyük sofralar, uzun uzun ettiğimiz sohbetler değişmedi. 1990-1996 yılları arası, annem ve babamın The North Shield Pub’ı kurduğu dönem. O altı senede ben anneannemle çok vakit geçirdim. Bu süreçte annem ile babamı hafta içinde az görmemize rağmen kaliteli vakit geçirirdik. Pazarları aile günümüzdü ve çok keyifli geçerdi; tıpkı şimdiki gibi. Ben de aynı işi ve tempoyu devam ettirdiğim için zaman zaman zorlanıyorum. Özellikle gece 01:00’de biten mesailerden sonra çocuklarla 06:30-07:00’de uyanmak çok zor. Ama çocukluğuma dönüp erken uyandığım ama annemin uyanamadığı sabahları, ‘Bir an önce uyansa!’ diye beklediğimi hatırlıyorum... İşte bu yüzden sabahları çocuklarla uyanmaya çalışıyorum ve onları her sabah okula ben bırakıyorum.

‘BİR’ ÇOCUKTAN ‘İKİ’YE GEÇMENİN EN ZOR VE GÜZEL YANI NE SİZİN İÇİN?

Bir çocuk hiç çocuk; iki çocuk çok çocuk! İki kol ve iki bacakla dört kol ve dört bacağa sahip çıkmak gerçekten zor! En zoru aralarındaki az yaş farkıydı. Bir de benim ilk hamileliğim çok rahattı; ne bel ağrısı ne bulantı ne de yorgunluk çektim. İkincisiyse tam tersiydi. Bora doğduktan sonra ikinci bir çocuk istediğimize karar verdik. Ama ben araya beş yıl gibi bir fark koyarsam sil baştan başlamanın zorluğunu ve ev hazır bebekli halindeyken ikinci bir bebeği büyütmenin daha rahat olacağını düşündüm. Şansıma iki çocuğum da bebeklik döneminde de, şuanda da uyku veya yemek konularında problem yaşamadan büyüdüler. Bora, Leyla doğduğunda henüz iki yaşındaydı o yüzden nerdeyse aynı ilgiyi ve vakti ayırmak gerekiyordu. Ama şu an iyi ki peş peşe doğurmuşum diyorum çünkü müthiş rahatım! Aralarındaki yaş farkı az olduğu için arkadaş gibiler; çok güzel oynuyorlar ve birbirlerini koruyorlar.

ANNELİK SİZE NE ÖĞRETTİ?

Annelik bana karşılıksız sevgiyi öğretti. ‘Çocuğu olmayan anlamaz’ derler ya; içimden ‘Tabii tabii öyledir’ derdim eskiden… Gerçekten de karşılıksız sevmek ve sevilmek apayrı bir hismiş. Leyla’yı doğururken Bora’ya bunu nasıl yaparım, onu bu kadar severken nasıl başka bir çocuğa bu kadar sevgi verebilirim diye çok ağlamıştım. Kalbim ikiye bölünecek sanıyordum. Ama anne kalbi çok farklıymış. Kalbim ikiye bölünmedi; ikiye katlandı benim.

ANNELİĞİN SİZİ EN ÇOK ZORLAYAN YANI NEYDİ?

Annelikle ilgili hiçbir şey anlatıldığı gibi değil… Hastaneden eve geleceğim ve bebeği yatağına koyacağım, uyuyacak sanıyorsunuz. Oysa hastaneden döndüğünde çocuğu nereye koyacağını bile bilmiyorsun. Bora doğduktan sonra eşime ‘Ben şimdi bu çocuğu kanepeye mi koyayım, yatağına mı yatırayım? Ne yapayım?’ diye sormuştum. Öyle bir bilinmezlik ki, insan öncesinde asla tahmin edemiyor. Fakat benim en büyük sıkıntım sanırım sütümün olmamasıydı. Özellikle Bora’da, ilk anneliğim olmasının da etkisiyle, başka insanların anne sütü konusundaki yorumlarından dolayı zorlandım. Anne sütü, eğer varsa, en güzel besleme yolu tabi ki. Fakat tüm gün sütünü sağıp 50 cc çıkarabilen bir anne olarak benim için mamadan başka bir alternatif yoktu. Bora da Leyla da sekiz hafta anne sütü aldılar ama hep mamayla devam ettiler. Anneliğin ilk başlarında zaten hep kendini sorguluyor insan: “Acaba eksik olduğum bir şey mi var? Yanlış yapıyor muyum?” diye düşünüyorsun. Bora’da bu baskıyı daha çok yaşadım. Fakat Leyla doğduğunda “huzurlu anne huzurlu çocuk, huzurlu çocuk da huzurlu anne demekti”; bunu öğrenmiştim. Dolayısıyla Leyla’da aynı şeyi yaşıyor olsam bile bu süreci sıkıntısız atlattım. Ben annelikte genel olarak sürekli mücadele halinde olmamak, savaşmamak gerektiğine inanıyorum. Her anne kendini ve bebeğini huzurlu hissettirecek yöntemi bulmalı.

HAMİLELİKTE VE SONRASINDA SİZE HANGİ KİTAPLAR, İNTERNET SİTELERİ YARDIMCI OLDU?

Klasik anne kitapları: What To Expect When You Are Expecting ve Tracy Hogg’un The Baby Whisperer.

STİLİNİZİ NASIL TANIMLARSINIZ? ANNE OLDUKTAN SONRA BU GİYİM TARZI DEĞİŞİME UĞRADI MI?

Uğramaz mı? Eskiden de tomboy’dum ama topuklu ayakkabı hastasıydım. Şimdi üşeniyorum... Çocuklardan sonra rahatıma düştüm diyelim. Mümkün olsa tuvaletin altına bile sneaker giyerim. Ama bazen uyanıp etekler, elbiseler, topuklular içinde gezmek isterim. Yine de genellikle jean ve sneaker’dan vazgeçemem. Jil Sander’ın net çizgisi çok hoşuma gidiyor fakat her gün o netlikle giyinmem mümkün değil. Onun dışında tam bir Ralph Lauren insanıyım galiba. Country tarzı peşimi giyim konusunda da bırakmıyor. Bir de vazgeçilmezim olan iki vintage çantam var; her gün onları takabilirim.

SAĞLIKLI YAŞAM RUTİNLERİNİZ NELER?

Sağlıklı kahvaltı ve spor yapmak. Son bir senedir spora ciddi bir geri dönüş yaptım, o da bana çok güzel geri döndü!

KISA KISA...

Tipik kahvaltım... Avokadolu tost ve yumurta.

Başucumda her zaman bulunanlar… Bir litre su ve kitap.

En son okuduğum kitap... Fantastik Canavarlar.

Düz ayakkabı mı topuklu mu? İlişki durumu karışık.

Çay mı kahve mi? Kahve!

İstanbul’da en sevdiğim mekan… Lucca.

En sevdiğim seyahat rotası... Edinburgh.

... olmadan yaşayamam. Su. Ah bir de telefonum!

En çok ziyaret ettiğim internet siteleri... Yemek siteleri ve Youtube. İtiraf ediyorum bir de dizi siteleri!

Beni mental olarak ayakta tutan... Üretmek.