GİRİŞ

E-Posta
Şifre

YENİ ÜYE

Ad
Soyad
E-Posta
Şifre
Şifre Tekrar
Ürün sepete eklendi
Aramıza Hoşgeldin!
Welcome Abroad!
Bültene başarıyla üye oldun.
Teşekkürler!
Thank you for subscribing to
our newsletter.

1500 TL ÜZERİ ÜCRETSİZ KARGO

İLK SİPARİŞTE %10 İNDİRİM İÇİN ÜYE OLUN! İNDİRİM KODU: HELLOPC10

Elif Karadayı ve Fatih

Birazdan sizlerle heyecanla paylaştığımız bir anne hikayesiyle baş başa kalacaksınız: Elif Karadayı ve iki yaşındaki oğlu Fatih. Bazılarımızın pek aşina olmadığı, hamilelikte yaşanan depresyonun doğumla nasıl yeniden doğuşa dönüştüğünü anlatan bir hikaye bu: Okurken anneliğin bebeğini gördüğü andan itibaren kazandığı güce şahit olacağınız, sonunda da anın tadını çıkarmayı anımsayacağınız türden.

Öte yandan Elif Karadayı’nın eşi ve oğluyla Balat’ta yaşadığı eve; kocaman tuvaller, boyalar ve farklı malzemelerle çevrili, tam ortasında uzun bir salıncağın olduğu sanat atölyesinden giriş yaptığınızı belirtelim. Zira burada ve evin üst katlarının duvarlarında gördüğümüz tipografik, grafik ve figüratif ögeler taşıyan eserler sanki Elif’in içinde her zaman canlı kalmasını istediği yaratıcılığın en saf halini yansıtıyor. O, anneliğin sanatsal üretimini etkilediğini düşünse de bizce yaratıcılığını müthiş bir şekilde; çocuklar için sanat workshop’ları yaparak açığa çıkarıyor. Zaten Fatih de burada sık sık resim kağıtlarının ve boyalarının başına geçiyor. Unutmadan; Elif, yıllar önce ismini Eliff olarak kullanmaya başlayan ve eserlerini bu imzayla atan bir ressam. Tabii o zamanlar bu iki harfin, bugün onu tamamlayan eşi ve oğlunun baş harfleri olduğunu bilmiyor...

EVİNİZİN NASIL BİR HİKAYESİ VAR?

Evlenmeden önce ailemden ayrı, ilk tuttuğum ev şu an oturduğumuz yerin birkaç bina ilerisinde, yine Balat’ta bu tarz bir lofttu. Burası hem Haliç’e hem aileme yakın olduğundan ilk ev için en iyi lokasyondu. O dönem bu bölgeye aşık olacağımı bilmiyordum tabii. Bu bina eski bir reklam panosu fabrikasıydı. Evlenmeden önce tutup içine renove etmeye başlamıştım. Eşimle buranın inşaatı sürerken tanıştık ve evlenmeye karar verince de birlikte taşındık.

EVİ DEKORE EDERKEN ÇOCUĞUNUZA GÖRE BİR DÜZEN Mİ GELİŞTİRDİNİZ?

Evi dekore ederken Fatih planlarımda yoktu. Dolayısıyla dekorasyonu tamamen hayatımıza hizmet etmesi üzerine kurgulandı; Fatih bu eve adapte oldu. Doğduktan sonra da sadece tehlikeli sonuçlar doğurabileceğine inandığımız dokunuşlar yaptık. Merdivenlerin önüne kapılar, camlar çok alçak olduğu için önlerine demir parmaklıklar ekledik.

EVİNİZİN EN SEVDİĞİNİZ KÖŞESİ?

Evimin her köşesini seviyorum ama sanırım üst katta devamlı kahve içtiğim camın önündeki koltuk.

PLANLAYARAK MI ÇOCUK SAHİBİ OLDUNUZ?

Hayır, hiç planlamadan oldu, eşimle ikimiz de o dönem çocuk istemiyorduk. Benim için çok büyük bir sorumluluk olacaktı; ayrıca kendimi hiçbir zaman hazır hissetmedim anne olmaya. Plansız hamile kaldığım için hamilelik süreci oldukça zorluydu. Fiziksel olarak hiçbir problemim yoktu fakat psikolojik olarak kötüydüm. Zaten hamile kaldığımı da çok geç öğrendim. Bir tuhaflık sezmiştim kendimde ama ihtimal bile vermiyordum kanamalarım rutin devam ettiği için. Hatta o dönemde İtalya'daydık ve aklıma geleni yiyor, teknenin en tepesine çıkıp denize atlıyordum... Sonrasında kontrole gittiğim profesör bebekle ilgili bir sağlık problemi olabileceğinden bahsetti. Bunun üzerine perinatolog araştırıp İbrahim Bildirici'ye gittim. İbrahim Bey sanırım hayatımın en büyük şansıydı, bebeğimin sağlıklı doğacağına kefil olduğunu söyledi. Ben amniyosenteze bile razıydım ama o bunların hiçbirine ihtiyaç duymadı.

SİZİ ÇOCUK SAHİBİ OLMAKLA İLGİLİ KORKUTAN NEYDİ?

Hamilelikte yaşadığım öyle derin bir depresyondu ki, Fatih doğduğunda daha da kötü bir lohusalık depresyonuna gireceğimi düşündüm. Hani herkes lohusa depresyonundan bahseder durur ya; meğer hamilelikte de yaşanan bir depresyon varmış. Ama belki de daha az rastlandığı için kimse bundan bahsetmiyordu. Doğuma bir hafta kala bile doğuracağım bebeğe karşı hiçbir şey hissedemeyeceğim, onunla bir bağ kuramayacağım diye korkuyordum. Ayrıca çocuk sahibi olmanın sosyal hayatımı ve evliliğimi mahvedeceğini sanıyordum. Hiç öyle bir şey yokmuş aslında. Kariyer açısından ise beni zorlayacağını aklıma bile getirmemiştim.

DOĞUMA NASIL BİR HAZIRLIK SÜRECİNDEN GEÇEREK GİRDİNİZ?

Hiç hazırlanmadım ve kendimi doktoruma teslim ettim. Bir muayenede doktoruma özel ebe tutmak istediğimi söylediğimde; ‘Elif Hanım kendinizi bana bırakın, bir ebeye hiç ihtiyacınız olmayacak’ dedi. Genelde başına buyruk, bildiğini okuyan bir tipim ama doktoruma sonsuz güvendim ve pişman da olmadım.

Annesinin atölyesinde resim yapan Fatih...

BUGÜN, ANNELİK KAVRAMI SİZİN İÇİN NE İFADE EDİYOR?

Anne olmak benim için kendin olmaya devam ederek ya da kendin olmaktan vazgeçmeyerek senden daha iyi olmasını dilediğin bir bireyin büyümesine en yakından şahit olma serüveni.

ANNELİKLE İLGİLİ BİLMEDİĞİNİZ VE SONRADAN FARK ETTİĞİNİZ HANGİ ŞEY SİZİ ÇOK ŞAŞIRTTI?

Fatih doğmadan önce ona çok şey öğreteceğimi, bu yüzden çok büyük bir sorumluluk altında olduğumu sanıyordum. Meğer ben ona öğretmeyecek; her saniye ben ondan bir şeyler öğrenecekmişim. İçimde unuttuğum çocukluğumla, onunla yeniden büyüyecekmişim.

FATİH'İ YETİŞTİRME TARZINIZDAN BAHSEDER MİSİNİZ?

Fatih benim malım ya da sahip olduğum bir şey değil; bana bu dünyada emanet diye düşünüyorum. Emanete hakkıyla bakmam gerektiğine, onu şekillendirme gücünün tamamen elimde olduğuna inanarak elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım. Bu açıdan bakarsak bir tarzım var mı, bilmiyorum.

FATİH'İN DÜZENİNİ OLUŞTURMAK İÇİN BELİRLİ BİR YÖNTEM İZLEDİNİZ Mİ?

Hamileyken çocuğu olan çok yakın bir arkadaşıma akşam yemeğe gitmiştim. Tüm akşam çocuğu içeride mışıl mışıl uyumuştu ve arkadaşıma bunun nasıl mümkün olabildiğini sordum. Çocuk dediğin uyanmaz mı? Tabii o zamanlar bebek bakımı konularında uzaylı gibiyim... İşte o gün rutinin ne demek olduğunu öğrendim ve Gina Ford ismiyle tanıştım. Fakat arkadaşıma bu sistemi o alanda eğitim almış bir kişi uygulatmış. Başta bana bebek bakımıyla ilgili her konuda olduğu gibi, bu sistem de çok karmaşık geldi. Fakat kendi kendime ‘Bunu yapan insanlar, hemşireler, dadılar, bizim gibi etten kemikten kadınlar’ dedim. Onların yaptığı bir şeyi ben neden yapamıyorum ki? Bu sistemi öğrenmeye karar verdim ve gidip Gina Ford’un kitabını aldım. Bu sistem sayesinde tüm hayatımız kolaylaştı. Doktorum kitaptaki sistemin bazı noktaları (özellikle beslenme ile ilgili olan) bizim toplumumuza uymuyor diye beni arada vazgeçirmeye çalışsa da ben doğruluğuna çok inanarak Gina Ford yöntemini takip ettim ve inanılmaz faydasını gördüm. Doktoruma göre Fatih geceleri aç kalıyordu mesela... Ama ben gündüz çok emziriyordum ve gece de düzenine göre emzirmeye devam ediyordum. Dolayısıyla çok rahat ilerledik ve yolumuzu bulduk. Ayrıca doğduğu ilk zamandan itibaren ayrı odada yatırdık Fatih'i. Uykusuna ve düzenine her zaman çok dikkat ettik. Fatih zaten uyumayı çok seven bir bebek olduğu için bu işimizi çok kolaylaştırdı.

ANNELİK SAYESİNDE ÖĞRENDİĞİNİZ EN ÖNEMLİ ŞEY NE OLDU?

Annelik bana öğrenmeyi öğretti. Ben hep çocuklara öğretecek çok şey olduğunu, işte bunun da bir sorumluluk olduğunu düşünürdüm. Halbuki bizim onlardan öğrenecek çok şeyimiz varmış. Biz aslında çocuklara çok da bir şey öğretemiyoruz. Onlar bize çocukluğumuzu tekrar öğretiyorlar. Saf duyguyu, kin beslememeyi, kötü duygulardan arınmayı öğretiyor aslında çocuk sana; eğer sen alabilirsen. Bence insan çocukla birlikte kendini temize çekebilir, yepyeni bir sayfa açabilir. Bu açıdan da çocuk bir büyüğün başına gelebilecek en mucizevi şey. Çocuk istemediğim zamanları hatırladığımda sanki Fatih'i istememişim gibi hissediyorum ve ruhum daralıyor.

ANNELİĞİN SİZİ EN ÇOK ZORLAYAN YANI NE OLDU?

Korkunç seviyorsun birini; öyle böyle sevmek değil. Bu sevginin büyüklüğü ve beraberinden getirdiği endişe anneliğin en zor tarafı... Eskilerin ettiği birçok dua vardır, evlatlarla ilgili... Çocuğum olmadan önce duyduğumda bunlara koca karı lafları derdim; şimdi çok iyi anlıyorum. Hiç kesip atamayacağın, ayrılamayacağın, ömür boyu seninle ama senden bağımsız bir organın gibi çocuk. Sanırım bu yüzden Fatih'i bırakmakta çok zorlanıyorum. Özellikle bu yaşında hiç bırakamıyorum. Daha önce kendime 'Fatih doğduktan sonra da ihtiyacım olduğunu hissettiğim an gerekirse tatile gideceğim' gibi sözler veriyordum. 10.5 aylıkken çok zor da olsa bırakıp ilk tatilime gittim. Fatih o kısa ayrılıktan çok etkilenmedi ama ben neredeyse depresyona girdim. Bu yıl dediğim gibi hiç bırakmadım, bırakamıyorum. Sanırım ‘büyüdükçe bırakmak çok zorlaşıyor’ lafı tamamen doğru.

PEKİ ANNELİĞİN EN GÜZEL TARAFI NE OLDU SİZİN İÇİN?

Anneliğin beni en zorlayan yanı, en güzel tarafı aynı zamanda. Yani birini korkunç derecede sevmek ve ona hayatının sonuna kadar bağlı olmak...

HAYRAN OLDUĞUNUZ, ÖRNEK ALDIĞINIZ ÜNLÜ YA DA GERÇEK BİR ANNE VAR MI?

Nil Karaibrahimgil’in anneliği ve annelikten sonraki üretkenliği anne olmadan önce bile ilgimi çekiyordu. Örnek alıyorum diyemem ama ilgiyle takip ediyorum.

FATİH'İN BESLENMESİNDE NELERE DİKKAT EDİYORSUNUZ?

Uyku düzeni gibi yeme düzeni de olsun diye çok dikkat ettim. Sabah-öğle-akşam rutininin dışında iki de ara öğünümüz var. Hep aynı saatte yemek yiyor. Günlük 50 gr protein, 100 cc yoğurt ve mutlaka bir meyve hiç aksatmadığımız besinler. Bu beslenme düzenlerini ve içeriklerini Eylül ayında İnkılap Yayınları’ndan çıkacak Fatih’in Yeme Günlüğü adlı kitabımda detaylarıyla anlatıyorum. Yayınevinden bu teklif geldiğinde ilk başta kabul etmek istemedim çünkü asıl mesleğim ressamlık. Yemek kitabı çıkarmayı kendimle özdeşleştiremediğim ve bu konuda profesyonel olmadığım için fikir önceleri bana oldukça uzak geldi. Fakat eşim 'Fatih için çok güzel bir anı olacak' diyerek beni ikna etti. Zaten sonrasında isminin Fatih'in Yemek Günlüğü olmasına karar verdik çünkü içindeki tarifler gerçekten de benim oğlumun yediği yemekler. Hiçbir uzmanlık iddiam olmadan tariflerimi paylaşacağım. 1000 günlük yani bebeğin anne karnına düştüğü andan itibaren iki yaşını doldurana kadar geçen süreyi kapsayan bir yemek kitabı aslında bu. Ve aslında bu süreç, ömür boyu sürecek beslenme sistemimizi oluşturuyor. Dolayısıyla doğru beslenme üzerine bir kitap olacak.

SANATLA YOLUNUZ NASIL KESİŞTİ? BUNU BİZE EĞİTİMİNİZDEN, ÖNCEKİ DENEYİMLERİNİZDEN BAHSEDEREK ANLATIR MISINIZ?

Aslında bu çok uzun bir hikaye ama resmin hayatımda hep var olduğunu ama bunun mesleğim olacağını önceden bilmediğimi söyleyebilirim. Ben Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü mezunuyum ve bununla birlikte San Francisco School of Arts’tan kazandığım bir bursum var.

SİZCE ANNELİK KARİYERİNİZİ ETKİLEDİ Mİ? ŞU AN NASIL BİR ÇALIŞMA TEMPONUZ VAR?

Anne olmadan önce çalışmaya ara vermedim. Maaile adındaki en son sergimi Fatih’e beş buçuk aylık hamileyken Gama Galeri’de açmıştım. Ama anneliğin kariyerimi etkilediğini söyleyebilirim çünkü sanat çok bencildir. Hep kendine dönük olmanı, kendine aşırı ilgi göstermeni, hislerine kulak vermeni ister. Fakat ben şu an Fatih ile ilgileniyorum... Evet, resim yapıyorum ama eskisi gibi aktif bir şekilde değil. Fatih şu an iki yaşında; belki okula başladığında biraz daha kendime dönebilirim diye düşünüyorum.

ÇOCUK SAHİBİ OLMAK YARATICILIĞINIZI NASIL ETKİLEDİ?

Aslında çocukla birlikte girdiğin o rutin yaratıcılığı negatif etkileyebiliyor. İlk başlarda tüm yaratıcılığımı aldı annelik gibi hissettim. Fakat sonradan bunun beni bambaşka yönlerden beslediğini fark ettim. Benim resimle aramdaki bağ günlük gibi. O dönem hayatımda ne yaşıyorsam resimlerimde de o vardır. Bu da hayatımın Fatih dönemi. Önümde o kadar hayranlıkla izlediğim bir şey var ki, bu hayretimi anlatmaya fırsat bulamıyorum sanırım. Dolayısıyla şu an daha durağan ve üreticilik olarak rölantiye alınmış bir durum var. Ama belki de bu birikim birden patlayacak ve bambaşka şekilde ortaya çıkacak. Bilemiyorum, bekleyip göreceğim sabırla.

EVİNİZİ AYNI ZAMANDA ATÖLYE OLARAK KULLANMANIN VE EVDEN ÇALIŞMANIN AVANTAJLARI NELER?

Evden çalışmak hem çok avantajlı hem de bazen motivasyonu bozan bir durum. Sabah uyandığın pijamayla çalışmaya devam etmek insanın şevkini düşürebiliyor. Üzerime bir şey giyip evden çıkmaksa modumu anında değiştiriyor. Keşke atölyem başka bir yerde olsaydı diyorum bazen ama bu durumun olumlu tarafları aslında daha fazla. Ben genelde akşamları Fatih uyuduktan sonra çalışıyorum. Son zamanlarda da çok yoğun çalışmıyorum açıkçası. Türkiye çok zor bir dönemden geçiyor. Maddi manevi ciddi bir kriz süreci yaşıyoruz. Bu tür zamanlarda insanların hayatından en kolay çıkardığı şey sanat... Benim çalışmalarım da bu yönde etkileniyor tabii.

SANATTA ESTETİK ANLAYIŞINIZI NASIL AÇIKLAYABİLİRSİNİZ? BU ESTETİK ANLAYIŞI NE TÜR MATERYALLER, FORM VE İÇERİKLER TEMSİL EDİYOR?

Daha grafik temeller üzerine kurulu bir estetik anlayışım var. Soyut resimleri seviyorum. Museum board üzerine akrilik ve ahşap kullanarak çoğunlukla çubuk ve çizgilerle resim yapıyorum. İçerik yaratım sürecinde de beni hayatın bütünü besliyor. Resim benim için bir nevi günlük tutma biçimi. Aynı zamanda annelik sürecinin de sanatsal üretimimde verimli bir sonucu olacaktır diye ümit ediyorum.

ÇOCUĞUNUZUN SANATLA NASIL BİR İLİŞKİSİ VAR?

Fatih ile birlikte bol bol sergi geziyoruz. Onu anlamasa bile iyi bir gözü olsun diye onu müzelere götürüyorum, güzel olan her şeyi hayatına sokmaya çalışıyorum. Ayrıca her hafta birlikte mutlaka resim yapıyoruz. Bunun dışında Fatih’in müzikle arası çok iyi; bateri çalıyor. Yeni şeylere karşı duyduğu heyecanını görmek beni benden alıyor.

OĞLUNUZLA BİRLİKTE YAPMAKTAN EN ÇOK HOŞLANDIĞINIZ DİĞER AKTİVİTELER VE GİTMEKTEN EN ÇOK KEYİF ALDIĞINIZ MEKANLAR HANGİLERİ?

Rahmi Koç Müzesi’nden çok etkilendi. Birkaç gün boyunca orada gördüklerini anlattı. Bunun dışında bir sürü oyun grubunu denedik ama MinioKids’in oyun gruplarına bayılıyor Fatih.

KİŞİSEL STİLİNİZİ NASIL TANIMLARSINIZ? ANNE OLDUKTAN SONRA BU STİL DEĞİŞİME UĞRADI MI?

Ben her zaman grafik desenleri ve genç tasarımcıların yarattığı kıyafetleri çok sevdim. Türk ya da yabancı fark etmez; genç bir tasarımcı gördüğümde heyecanlanıyorum. David Koma, Delpozo, Jacquemus ve yeni olmasa da Jean Charles de Castelbajac; Türk tasarımcılardan Özlem Ahıakın, Burçe Bekrek, Nihan Peker, Serli Uslay, Hakan Yıldırım, Elif Cığızoğlu, Özgür Masur, Gül Ağış aklıma gelen en beğendiğim tasarımcılar.

KENDİ ÇOCUKLUĞUNUZDA KULLANDIĞINIZ VE ÇOCUĞUNUZA GEÇEN HERHANGİ BİR EŞYA VAR MI?

İlk kundağımı Fatih’e kundak olarak kullandım.

TİPİK BİR PAZAR GÜNÜNÜZÜ ANLATIR MISINIZ?

Sabah Fatih 08.00’de kahvaltısını yapıyor. Ondan sonra Balat’a yürürüz... Biz kahvaltı yaparken Fatih de bizimle birlikte atıştırır. Ardından Balat’ın içinde gezeriz ve 11.30’da evde oluruz. Fatih yemeğini yiyip uyuduktan sonra biz de eşimle motorla dışarı çıkarız. Saat 15.00’te Fatih uyanınca yoğurdunu yer ve parka veya bir müzeye gideriz. Akşam 18.30-19.00 civarında gibi evde oluruz. Fatih yemeğini yedikten ve uyuduktan sonra biz de mutlaka bir film veya takip ettiğimiz diziyi izleyip Pazar gününü sonlandırırız.

EVLİLİK VE EBEVEYNLİK DENGESİNİ NASIL KURUYORSUNUZ?

Anne olmadan önce ‘Hiçbir zaman bir eş olduğumu unutmayacağım, çocuksuz da tatil yapacağım, çocuğuna yapışık bir anne olmayacağım’ diyordum. Ama bunu her yaptığımda Fatih’ten çaldığımı hissederek kendimle çok çelişiyorum.

Elif Fatih'e hazırladığı yemekleri 'Fatih'in Yeme Günlüğü' adlı kitabında buluşturacak.

ÇOCUĞUNUZA EN ÇOK NEYİ ÖĞRETMEK, NASIL BİRİ OLMASINI İSTERDİNİZ?

Dürüstlüğü ve kendine saygı duymayı öğretirsem çok mutlu olurdum. Bunun yanında onunla ilgili herhangi bir hayal kurup kendi hayalimle onun geleceğini kısıtlamak istemiyorum. Çünkü aslında hayatımız boyunca koyduğumuz isimler bizlere birer kalıp oluyor. O kalıplar da çoğu zaman bizlere dar geliyor. O ne istiyorsa o olsun; yeter ki mutlu ve huzurlu olsun.

SİZCE ÇOCUKLARA MUTLU VE HUZURLU OLMAYI ÖĞRETMEK MÜMKÜN MÜ?

İnsanın kendini değiştirmesi çok zor ama en büyük değişimleri en kolay anne baba olunca yapabiliyorsun. Çünkü öyle bir örnek oluyorsun ki bir insan büyütürken... Biriyle ilgili kötü bir cümle kuracaksam bile Fatih yanımda olsun olmasın, yutuyorum artık. Kimseyle ilgili yargıda bulunduğuma şahit olmasın istiyorum.

HAMİLE ELİF'E GERİ DÖNEBİLSENİZ, ONA NE SÖYLERDİNİZ?

Kendime kesinlikle şunu söylemek isterdim: Başına her ne gelecekse gelsin çok mutlu olacaksın, çok seveceksin, sakın korkma. Hamileyken şu camın önünde oturup karnımda bir yük taşıdığımı hissettiğim günlere geri dönsem, elimden tutup sokaklara çıkarıp sosyal hayata akar, her gün Fatih'i beklemenin tadını çıkarırdım...

KISA KISA...

Tipik kahvaltım... İki yumurtadan yapılmış omlet.

Başucumda her zaman bulunanlar... Su, gece kremlerim ve mutlaka okuduğum kitap.

En son okuduğum kitap... Ayşegül Dede’nin Hadi Masal Anlatalım kitabı.

Düz ayakkabı mı topuklu mu? Düz.

Çay mı kahve mi? Kahve.

İstanbul’da en sevdiğim mekan... Soho House.

En sevdiğim seyahat rotası... Kaş ve Capri.

... olmadan yaşayamam. Ailem

Beni mental olarak ayakta tutan... Aşk.