GİRİŞ

E-Posta
Şifre

YENİ ÜYE

Ad
Soyad
E-Posta
Şifre
Şifre Tekrar
Ürün sepete eklendi
Aramıza Hoşgeldin!
Welcome Abroad!
Bültene başarıyla üye oldun.
Teşekkürler!
Thank you for subscribing to
our newsletter.

1500 TL ÜZERİ ÜCRETSİZ KARGO

İLK SİPARİŞTE %10 İNDİRİM İÇİN ÜYE OLUN! İNDİRİM KODU: HELLOPC10

Ece Zaim Ve Demir & Poyraz

Sadece müthiş yemekler yapan ve benzersiz ipuçları veren bir şef değil Ece. Enerjisi, güleryüzü, mutfağının da dışına yansıttığı gustosu ve sıcaklığıyla sanki uzun yıllardır tanıdığımız biri. Evinden içeri girdiğiniz an, sanki birileri sizi sımsıkı sarıp sarmalamış gibi hissediyorsunuz. Ve birlikte geçirilen beş dakika, Ece'nin nadir bir karakter kombinasyonuna sahip olduğuna emin olmak için yeterli oluyor; bulaşıcı bir güleryüze, insanı ferahlatan bir dürüstlüğe ve içtenliğe sahip bu kadının yemek kitabının yok satmasına şaşmamalı.

Ece’nin annelik hikayesine aslında pek çok anne -özellikle de birden çok çocuğu olanlar- aşina sayılır. İlk çocuğun tedirginliğini ve ikinci çocukta tecrübeyle birlikte gelen dinginliği, olgunluğu öyle güzel anlatıyor ki röportajı okurken sık sık geçmişe gidecek, kendinizi aylar, yıllar öncesinde bulacaksınız. 'Çocukla birlikte gelen sorumlulukları, hayatımızda nelere dur diyeceğini, anneliğin gerçek anlamda ne demek olduğunu elbette Demir'den sonra anladım' diyor Ece tüm samimiyetiyle. Şimdilerde artık var olmadığına inandığı 'mükemmel' kavramının anneliğinin ilk aylarında kendisine nasıl da hakim olduğunu anlatırken kendine gülüyor.

Çocuk sonrası çift olarak hayatta kalma sınavını, ev-iş dengesini koruma mücadelesini, ihtiyaç sahibi iki çocuğa yaptığı süt anneliği ve oğullarıyla olan ilişkisini tüm samimiyetiyle anlattığı bu röportaj boyunca bitmeyen enerjisiyle evin her köşesinde bakmaya doyamadığımız kareler veriyor Ece. Ve biz böylece onun başarısının taklit edilemez doğal sırrını çözüyoruz...

ÇOCUĞUKLARINIZIN İSİMLERİNİN BİR HİKAYESİ VAR MI?

Demir ismi hep aklımda olan bir isimdi. Eşim de sevince hemen karar verdik. İkimizin de yine çok sevdiği Yiğit ismi de Demir'in ikinci ismi oldu. Poyraz'a isim seçerken çok zorlandık ve doğuma kadar net bir karar veremedik. Çok istediğimiz Rauf ismi aileden veto yediği için ikinci ismi oldu. Eşimin işi deniz ile ilişkili olduğu için Demir ve Poyraz isimlerini çok seviyoruz. Demir kendine bebekken Dindin dediği için şu an Poyraz'ın adı da Poypoy olarak kaldı.

İLK ANNELİK DENEYİMİNİZE BUGÜN DÖNÜP BAKTIĞINIZDA NELER HİSSEDİYORSUNUZ?

Demir'de aşırı mükemmeliyetçiydim, bu geri dönüp baktığımda keşke dediğim bir mesele. Uyku saatleri ve benimle olması gerektiğine inandığım saatler bir tek gün bile aksamadı. Bir çocukla ilgili aklınıza gelebilecek her detayı fazlasıyla kafaya takıyordum. Giydiği çoraptan sürdüğü kremlere kadar. Hiçbir akşam banyo saatinin aksamaması, hiçbir akşam dışarıda uyumaması gibi takıntılarım da vardı. Ayrıca organik ve temiz beslenmesine de oldukça özen gösteriyordum.

Anne olma yolculuğuna erken yaşta ve aile olmanın getirdiği sorumluluktan habersiz girdim. Fakat ağır sorumluluğunu hamileliğin en başında yaşadığım sağlık sorunlarıyla hissedince de 'Bu işe giriştiysem hakkını vereceğim ve en mükemmeli neyse onu yapacağım' gibi bir görev hissine kapıldım. O yıllarda kendi üzerimde kurduğum bu baskının beni ne denli kötü etkilediğini fark etmedim. Etkilemesini geçtim, lohusa depresyonuna yaklaştığımı bile düşünmedim. Ta ki Poyraz'ı doğurana kadar. O noktada farkına vardım ki, Demir'den sonra ben kesinlikle depresyon yaşamışım.

Poyraz doğmadan da kendime hep şunu söyledim: 'Çok okumayacaksın, hesap yapmayacaksın, iç sesini dinleyeceksin.' Ve bence çok da iyi oldu.

İKİNCİ KEZ ANNE OLMAK İLKİNE GÖRE NE AÇILARDAN FARKLIYDI?

İki deneyimim birbirinden çok farklı. İlk hamileliğim öncesi anneliği, 'Eşimi çok seviyorum, çocukları çok seviyoruz, çocuk bakabilirim' kadar basit görüyordum ve bu düşünceler çocuk için hazır olmanın psikolojik temelini de oluşturuyor gibi geliyordu. Çok genç evlendim ve anne oldum. Çevremde o dönem kimsenin çocuğu yoktu. Anne olmak çok istiyordum fakat çocukla birlikte gelen sorumlulukları, hayatımızda nelere dur diyeceğini, anneliğin gerçek anlamda ne demek olduğunu elbette Demir'den sonra anladım. Herkes gibi ilk çocuk şokunu yaşadık eşimle birlikte.

Fakat ikinci çocuk deneyimi bambaşka. İlkinde edindiğim deneyimlerle, daha bilinçli ve yaşayacaklarımı ön görerek adım attım. Zaten çocuklu hayatın içindeydik ve hayat tarzımız artık buydu, sorumluluklar elbet çarpı iki olacak ama yeni bir şok yaşamayacağız diye düşündüm. Dolayısıyla Poyraz'ı büyütürken rahatlığım ve anneliğe yaklaşımım ilk anneliğimle kıyaslanamaz bile.

Demir benim toyluğum, artık iki çocuğum olsa da, her şeyi hala ilk kez Demir'le öğreniyorum.

Ece'nin mutfağından bir köşe...

İKİ ÇOCUKLU HAYAT NASIL?

Ben hep soranlara ikinci çocuk çok rahat ama iki çocuklu hayat çok zor diyorum. Demir her Cuma günü babaannesinde kalıyor. Bekarız sanki, evde ses yok! Demir bizim arkadaşımız gibi, hep bizimle vakit geçirir, tek başına oynamaz.

Dolayısıyla yanımızda olmadığı zamanlar Poyraz evde olmasına rağmen tek çocukla evi bomboş hissediyoruz.

İLK HAMİLELİĞİNİZ NASILDI?

Demir’e hamileliğimin başında tiroid değerlerim çok yüksek çıkmıştı ve bir doktor hamileliğime devam etmemem gerektiğini söyledi. Sonrasında yanlış bir teşhis olduğunu öğrendik. Fakat o doktorun söyledikleri beni çok korkuttu ve kendimi gereksiz bir disipline soktum aslında hamilelik boyunca. Hayatta kontrolümüz dışında şeyler olabileceğini gördüm ve bebeğimin sağlıksız olabileceği gerçeğiyle kısa süre bile olsa yüz yüze gelmek bana anneliğin bebek sevgisinin de ötesinde bir sorumluluk olduğunu tokat gibi öğretti. Aynı dönemde, yaşım küçük, altından kalkabilecek miyim endişeleri başladı, ve sanırım tüm bunlarla doğru şekilde baş edebilmek adına mükemmeliyetçi tarafım devreye girdi.

Happy yazılı dekoratif ışık, özel yapım

İKİNCİ HAMİLELİĞİNİZ?

Poyraz’da çok rahat olacağım diye kendime söz vermiştim. Demir’e hamileliğim sırasında pastanede çok yoğun çalışıyordum ve hiç 'Biraz dinlenmeliyim' dediğimi hatırlamıyorum kendime! Aslına bakarsanız, göbeğimi bile doğru düzgün hatırlayamıyorum. Poyraz'a hamileliğimde altıncı ayım dolsun, son üç ay bana kalsın, tadını çıkaracağım diye hayal ettim. Fakat bunu söyledikten birkaç gün sonra karın bölgemde bir ağrı başladı ve doktorlar uzun süre sebebinin ne olduğunu bulamadılar. Her gün ağrıdan kıvranıyor, acile gidiyor ve eve gönderiliyordum. Annem bir gün beni evde yerde buldu, bilincim kapanmak üzereydi. Yeni bir doktora gittik ve böbrek taşı düşürüyor olduğumu öğrendik. 31. haftamda hastanede büyük bir taşı mesaneme düşürdüm. Çok kötü bir tecrübeydi. İki doğumum da normal doğumdu ve doğum ağrısının bu ağrının yanında hafif kaldığını söyleyebilirim. Bir de erken doğum riski altında olan bebeğiniz söz konusu. Acıdan hayatımda hiç bağırmadığım kadar bağırdım ve ağlamadığım kadar ağladım o günlerde.

İKİNCİ DOĞUMUNUZDAN SONRAKİ SÜRECİ ANLATIR MISINIZ?

İkinci bebek bana ilkinden sonra çok kolay geldi. Demir'in kardeşine olan tepkisi de çok tatlıydı. Ama her şeyden önemlisi, yaşadığım rahatsızlıktan dolayı günlük hayatta sahip olduğum değerlerin farkına vardım. Her sabah bugün ağrım nasıl olacak endişesiyle uyanıyordum. Bazen hiç ağrımıyordu, bazense nefesim kesiliyordu ağrıdan. Ağrım yoksa dünyanın en mutlu insanı oluyordum. Ağrının dayanılmaz olduğu noktalarda ise bebeğime ilaç geçiyor diye vicdan yapıyordum. Lohusayken ameliyat oldum. Poyraz'ı anneme bıraktığım gün ateşi vardı. Doktor kontrolde, durumumun riskli olduğunu ve açsam hemen ameliyata alınacağımı söyledi ve ameliyata girdim. Sonrası yine çok sıkıntılı... Anladım ki, mükemmeliyet kavramı kontrol edebildiğimiz bir şey değil. Hatta iyi olabilmek bile her zaman elimizde değil! Bu yaşadığım tecrübeyle şimdi kendime şunu söyleyebiliyorum: 'Rahatla, nefes al, çocukların seninle, sağlıklısın, bu anın tadını çıkar'.

İLK DOĞUM YAPTIĞINIZ GÜNE DAİR NELER HATIRLIYORSUNUZ?

İlk hamileliğim süresince emzirme, doğal doğum gibi konulara merakım çok artmıştı. Çok araştırıp çok okuyordum. 42. haftaya kadar doktorumun da desteğiyle normal doğumu bekledik. Demir’i kucağıma aldığım ilk an gerçekten de bir insanın hayatında yaşayabileceği en özel andı. Demir o küçücük suratındaki ördek gibi dudakları ve yeni doğanlara has uzaylı çirkinliğiyle beni büyülemişti. İlk gördüğüm an 'Karnımda gerçekten de bebek varmış!' dediğimi hatırlıyorum. Ne kadar ultrasonda görürsen gör, kucağına alınca insan gerçekten de içinde ürettiğini, büyüttüğünü görüyor. Bir de doğum sonrası hemşirelere 'Çok iyi doğurdum ama değil mi?' dediğimi hatırlayıp çok gülüyorum, kendimi dokuz ay boyunca nasıl kasmışım meğer.

Ece'nin kütüphanesi...

İKİNCİ DOĞUMUNUZ...

Poyraz kilolu bir bebekti, 38. haftada 3750 gramdı ve çok hareketliydi. İlk önce suyum geldi ama sancım başlamadı. Suni sancı verdiler, onun ağrısı biraz daha farklıydı ve dolayısıyla ikinci doğumda epidural aldım. 12 saat sürdü doğum ve epidurali bulana tekrar teşekkür ediyorum!

İkinci doğum benim için manevi olarak da daha farklıydı. Aklına daha farklı şeyler geliyor, evde bekleyen bir çocuğun olduğunu düşünüyorsun. Ve şunu düşünüyorsun, benim sorumluluğun aslında sadece doğurduğum bebeğime değil, evdekine de... Kendime iyi bakmam gerektiğini ilk o zaman hissettim. İlk doğumda aklımda sadece bebeğimi sağlıklı doğurmalıyım fikri varken, ikincide 'Kendimi de bu işten en sağlıklı şekilde çıkarmalıyım, beni bekleyen bir oğlum var' diyordum.

Demir’i ilk kucağıma aldığımda hiç ağlamamıştım, hatta çok gülmüştüm ve kendi kendime 'İnsan şu anda niye ağlar ki, ben çok mutluyum' diye düşünmüştüm. Poyraz doğduğu an hüngür hüngür ağladım.

DOĞUM VE SONRASIYLA İLGİLİ ETRAFINIZDAKİ HAMİLELERE NE SÖYLEMEK İSTERDİNİZ?

Aklındaysa lütfen doğal doğuma ve emzirmeye ikiniz için de bir şans ver. Pozitif yaklaş. Olmazsa asla üzülme, sadece şansını sonuna dek kullan. Bebeğini çok öp. Bolca yenidoğan fotoğrafı çek. İstediği, istediğin kadar kucakla. Çünkü kucak yaşı bir gün geçecek.

Demir...

EŞİNİZ HER İKİ DOĞUMDA DA YANINIZDA MIYDI?

Evet, her iki doğuma da girdi. Her erkeğin bunu deneyimlemesi gerektiğini düşünenlerdenim. Erkeğin kadına, kadının varoluşuna bakışı ve saygısı tamamen değişiyor bence. 'Çocuğunuzu' doğurmak için geçtiği süreci görünce anneliğe olan bakışı da farklılaşıyor.

EBEVEYNLİĞE BİR BAKIŞ AÇINIZ VAR MI? TAKİP ETTİĞİNİZ BİR EKOL VAR MI?

Takip ettiğim bir ekol kesinlikle yok. İnandığım bazı gerçekler var sadece. Bence disiplinsiz bir ebeveynlik bir noktada eksik kalıyor. Benim de çok net çizgilerimin ve kurallarımın olduğu durumlar var. Bu kurallar benim için de, eşim, kardeşim, annem için de geçerli olunca, çocuğumun da rahat edeceğini ve daha mutlu olacağını düşünüyorum.

Kurallar ve kurallarla beraber çocuklarıma sonsuz sevgi vermek, her ikisi de benim için çok önemli. Çocuklarımın mutlu ve huzurlu olduğu, benden koşulsuz sevgi aldıkları ama aynı zamanda yaşam alanlarındaki çizgilerin de net olduğu bir annelik tarzı deneyimliyorum. Onlar için bir şeyler yapmak özveri gibi gelmiyor. Onlarla ilgili yaptığım her şeyi annelikle beraber gelen doğal roller olarak görüyorum. Ama günün sonunda her anne baba gibi ben de dönüp kendime 'Acaba bizden memnunlar mı?' diyorum. Ebeveynliğimizi sorgulamaktan kendimizi geri alamıyoruz bence.

ANNELİĞE HAZIRLANIRKEN REFERANS ALDIĞINIZ KİTAPLAR, İNTERNET SİTELERİ, FİLMLER/BELGESELLER HANGİLERİYDİ?

Demir'e hamileyken çok fazla kitap okudum. Kısa bir doğum/bakım kursuna gittim. Özellikle blogcuanne ve slingomom’ın o dönem doğal doğum ve annelik üzerine yazdığı yazıları çok severek takip ettim. Fakat bütün okuduklarım mükemmelliyetçi tarafımı körüklediği için Demir’de fazla kuralcıydım ve geri dönüp baktığımda iç sesimi fazla dinlemediğimi düşünüyorum. Bu sebeple Poyraz’da bir karar alıp hiçbir kaynak okumadım ve bildiğim temel bilgilerin üzerine sadece iç güdülerimi ekledim. Bu sebeple yeni anne olacak birine kaynak önermektense temel bilgiler dışında tamamen iç güdülerle ilerlemeyi önerebilirim.

TEK ÇOCUKTAN İKİYE GEÇMENİN EN ZOR YANI NEYDİ?

Kimsenin adını koymadığı ve anlatamadığı bir şey var bence ikinci doğumda. İlk çocuğunun artık bebek olmadığını resmen anlıyor ve hüzünleniyorsun. Artık onun bir birey olduğunu ve büyüdüğünü görmen gerekiyor ve bunu kabullenmesi en çok da anneye zor geliyor sanki.

Ama ikinci bebek sonrası her şey daha da iyi oldu diyebilirim. Sanki Poyraz ailemizdeki eksik insanmış, onunla beraber evimiz o kadar anlamlandı ki… Bizim eve tatlı bir şebek lazımmış. Hayatımıza büyük neşe getirdi. Fakat eşim üçüncüyü de istiyordu, ondan vazgeçti!

Demir'in odasından...

ANNELİKTE EN ZORLANDIĞINIZ KONU NE OLDU?

En başta hiçbir şeye yetişememe hissi ve uykusuzluk. Bunlar dışında çok zorlandığım bir diğer konu ise biraz kişisel ve bana özel bir konuydu. Benim 'süt fazlası' problemim var. Farkındayım, daha çok tam tersini duymaya alışığız ama nadir kadında olan ve baş etmesi oldukça güç bir fiziksel durum. Bu durumu bazı anneler 'Ne güzel işte çok sütün var' diye algılıyorlar ama göğüs normalin 2-3 katı süt üretiyor ve ne yapsanız azaltamıyorsunuz. İlk bir ay sokakta yürümek, duş almak bile mümkün olmuyor acıdan. Ben rüzgar estiğinde bile göğüslerimin sızladığını hatırlıyorum. Hiçbir kıyafet giyemiyorsun, hiçbir ped veya kalkan o ıslaklığa engel olmuyor. Devamlı bir hemşire veya emzirme uzmanı gelip masajla göğsümü açmak zorunda kalıyordu ve mastit olup birkaç günde bir hastaneye taşınıyordum. Emzirmeden önce sağıp (çünkü o süt bebeğe fazla geliyor ve gaz yapıyor), sonra emzirip sonra tekrar sağıyordum.

Her şeyi denedik. Hiçbir meme terbiye yöntemi bu problemde işe yaramıyor. Bu durumun normale dönmesi için geçmesi gereken bir süre var. O süre bende iki bebeğimde de altı ayı buldu. Ama ilk üç ay gerçekten en zor dönemiydi. Tek rahatlatan çözüm, göğsü sağmak, sütü artırmadan sadece fazlasını boşaltmak. Fakat bu sebeple iki oğlumun da süt kardeşi oldu.

NASIL BULDUNUZ SÜT İHTİYACI OLAN ANNELERİ?

İlkini Twitter’dan buldum. Böbreğindeki bir problemden dolayı hiçbir mamayı filtreleyemeyen, göbeğinde ağlamaktan fıtık çıkmış ve annesinde tek damla süt olmayan bir bebeği yazmışlardı. Eğer çözüm bulunamazsa böbrek ameliyatı olacaktı. Hemen aradım. O gece atlayıp geldiler, iki büyük koli süt verdim. Evdeki süt öyle fazla ki, benim dolabım, kayınvalidemin dolabı, annemin dolabı ve profesyonel tip derin donduruculardan almıştık, hepsi doluydu. Bu sayede o bebek de 6 ay sadece anne sütü içti ve böbrek ameliyatı olmasına gerek kalmadı.

İkinci aileyi de, sütü olmayan anneler sütü olan anneleri bulsun diye kurulmuş bir site vardı, oradan buldum. O sırada site artık aktif değildi ama yine de ilgili kişiye mail attım ve tesadüfen ona da aynı gün süt ihtiyacı olan biri mail atmış. Büyük oğullarımız yaşıt, ikinci oğullarımızın arası bir ay, emzirmeyi çok arzu etmiş, çok çabalamış bir anneydi Seda.

Oğullarımın süt kardeşleri olduğunu anlattığım herkes hep benim iyilik yaptığımı düşündü. Ama benim için tam tersiydi. Asıl iyiliği bana çocuklarının ana besinini emanet eden anneler yaptı. Çünkü büyük zorluklarla, değerli uykundan, bebeğinle geçireceğin vakitten çalarak sağdığın sütlerin son damlasına kadar kullanılmış olması kadar büyük bir mutluluk olamaz. İki süt çocuğumun adı da Kemal. Bu da başka bir güzel tesadüf benim için. Bebeklerden birinin babannesiyle, diğerinin annesiyle hala görüşüyoruz. Seda'nın kalbimdeki ve hayatımdaki yeri tarifsiz.

SİZCE ANNELİĞİN EN GÜZEL YANI NEDİR?

En güzel yanını dile getirmeye bile korkuyorum. Çok, ama çok hassas bir konu. Güzel desen güzel deyince kılına zarar gelir mi diye düşünüp güzel demeye bile çekiniyor insan. Sağlıklı olsunlar, daha ne olsun ki... Daha büyük bir güzellik yok ki hayatta.

ANNENİZİN SİZİN ANNELİĞİNİZE ETKİSİ NASIL OLDU?

Anne olduktan sonra kendi annesini daha iyi anlamamış bir kadın yoktur bence.

Ben annemin süper güçlü olduğunu anladım ve 'Nasıl bunların altından kalktı' diye düşündüm, iki çocuğa bakmak hiç yardım almadan bakmak ve her şeyi kendin yapmak çok zor. Annem iki doğumumdan sonra da benimle kaldı ve ben ona hep 'Anne bunu nasıl yaptın sen' diye sorup durdum.

Hala daha annemle ilgili yeni şeyler keşfedip hayran kalıyorum. Demir’le oynarken onu seyrettiğimde bile bana ilham veriyor. Demir’e yaklaşımı, ses tonu... Her gün farklı şeyler görüyorum ve öğreniyorum ondan.

ÇOCUKLARINIZ İLERİDE NASIL İNSANLAR OLSUN İSTERSİNİZ?

Sadece annesini, babasını, kendisini ve kendi ailesini seven değil, herkesi seven, herkese saygı duyan, özgür, dünya vatandaşı, insan ayırt etmeyen, vicdanlı çocuklar büyütmek istiyorum. O yüzden ne bana, ne başkasına bağımlı olarak büyütmek istemiyorum onları. Şanslıyız ki iki dedeleri ve anneanne, babaanneleri de hayatta, düzenli olarak onlarla da görüşüp farklı insanlarla kuvvetli bağlar kuruyorlar. Haftada bir dedesinde kalıyor mesela Demir. Bu ona inanılmaz bir özgüven katıyor.

Poyraz'ın odasından...

EVLİLİK VE EBEVEYNLİK DENGESİNİ KURMAK İÇİN NELERE DİKKAT EDİYORSUNUZ?

Demir’de başta bir denge kuramadık ve oldukça bocaladık. Her çift gibi ilk çocuk şokunu yaşadık. Ben 18 ay boyunca tek bir akşam bile dışarı çıkmadım. Hiç bu kadar etkileneceğimizi, bizim biz olmaktan çıkacağımızı, hem kendimizi hem de ilişkimizi feda eder duruma geleceğimizi hiç düşünmemiştik. Ben o süreçte biraz kendime ve ilişkimize dikkat etmem gerektiğini gördüm. Bugün geriye dönüp baktığımda, nasıl böyle bir şey yaptım kendime diyorum.

Poyraz doğduğunda her şeyin çok daha fazla bilincindeydik, bu yüzden biliyorduk ki bir akşam dışarı çıksak çocuğumuzun bize olan sevgisi azalmayacak veya daha az iyi anne-baba olmayacağız. Biliyorum ki, ben çalışırsam da çocuklarım beni çok sevecek ve evde her şey iyi olacak.

Demir büyüdüğünden beri haftada bir gün dedesinde kalmalar başladı. Bu öyle bir rutin oldu ki, aksarsa hem dede hem de Demir çok etkilenir oldu. Şimdi Cuma akşamları Demir orada kalıyor, ben de Poyraz’ı emzirdikten sonra giyinip süslenip eşimle dışarı çıkıyorum. Neresi olduğu fark etmiyor, önemli olan o oksijeni almak. Bir annenin o kadar ihtiyacı oluyor ki değişime. Eşinle birlikte nefes almak, bir kahve içmek bile çok iyi geliyor.

İŞİNİZİ ANNELİĞE NASIL ADAPTE ETTİNİZ?

Ben erken bir yaşta evlenip çocuk sahibi olduğum için, birçok arkadaşıma kıyasla iş hayatımı ailem etrafında şekillendirdim. Arkadaşlarım o dönemde işine yatırım yapıp, daha özgürce iş değiştirip, yurt dışında çalışıp geri döndü. Ben bir noktada tüm bunları askıya almak durumundaydım. Fakat kesintisiz çalışmaya devam ettim. Demir doğduğunda dükkanı devretmek zorunda kaldım. Ama sonrasında Demir bir yaşındayken haftanın beş günü yemek programı çekmeye başladım. Poyraz doğduğunda 'İlk üç ay çalışmayacağım' demiştim ama en yoğun dönemimi geçirdim diyebilirim. Kendimi artık çok iyi tanıyorum, ben çalışmazsam mutsuz olurum, işim yavaşlasa mutlu olamam. İş hayatıyla özel hayat birbirini dengeler diyorlar ama bence biri çok hızlı olunca diğerinde de o harekete alışıyorsun. Biri yavaşlayınca insana toptan bir yavaşlama geliyor sanki. Bu hızlı tempoda mutluyum, bana çok iyi geliyor.

TİPİK BİR GÜNÜNÜZ NASIL GEÇİYOR?

Genelde çok hareketli geçiyor. Sabah Demir’in okul alarmıyla kalkıyorum. Hep beraber kahvaltımızı ediyoruz. O sırada eşim spora gidiyor, Demir de okula. Poyraz sabah uykusuna geçiyor, o sırada eşim spordan gelmiş oluyor, ben kahvaltıma onunla devam ediyorum. Sonrasında e-mail, telefon trafiği başlıyor ve işlerimi takip etmeye başlıyorum. Evden çalıştığım için genelde bir buçuk saat içinde işlerimi toparlıyorum. Daha sonra genelde haftada minimum iki-üç kez şehirde toplantım oluyor ve o taraflara geçiyorum. Demir okuldan geldiğinde evde olmaya çalışıyorum, kendi işimi yapmamın bence en güzel yanı da bu. Saat 5 gibi evde oluyorum, çocukların atıştırma vakti oluyor ve onlara bir şeyler hazırlıyorum. Akşam yemeği için çalışmalara başlıyorum ve her akşam hep beraber yemek yiyoruz. Küçüğü yıkıyoruz, büyüğü yıkıyoruz ve sonra yatma karambolünü bitirince de kendimize vakit ayırıyoruz. Bazen gündüzleri verimli kullanamadığım zamanlar oluyor, çocuklar yattıktan sonra çalışmak bana çok iyi geliyor. Bir saat kadar çalışıp işlerimi toparlıyorum, sonra da takip ettiğimiz dizileri izliyoruz.

İŞİ YEMEK OLAN BİRİ OLARAK EVİNİZDEKİ YEMEK DÜZENİ NASIL?

Kahvaltı olarak, herkesin farklı talepleri oluyor genelde. Eşim yumurta, Demir yulaf yiyor, Poyraz’ınsa özel karışımı var. Kısacası bir şef olarak kişiye özel çalışıyorum diyebilirim! Bizim evin en büyük zorluğu da bu. Akşam yemeklerimiz de birbirinden farklı oluyor. Haftanın birkaç günü klasik Türk yemekleri yemeyi seviyoruz. Bizim evde nohut, kuru fasulye, bakliyat çok seviliyor. Bunun nedeni de eşimin vejetaryen olması. Dolayısıyla, tüm ailemize uyan yemek aslında bakliyat. Haftanın birkaç günü de evdekiler doğal olarak farklı şeyler de talep ediyor, onların isteklerine göre yemek hazırlıyorum.

SPOR YAPIYOR MUSUNUZ? HAMİLELİK SIRASINDA SPOR YAPTINIZ MI?

Demir’e hamileyken 41. haftama kadar haftada üç gün pilates yaptım. Doğumdan sonra iki-üç yıl hiç spor yapmadım. Poyraz'a hamile kalmadan önce bir yıl boyunca hayatımda hiç yapmadığım kadar düzenli ve sıkı spor yaptım. Poyraz’a hamileliğimde ise altıncı ayda böbrek taşı ağrım başlayana dek antrenör eşliğinde vücut ağırlığım ile antremanlar yaptık. Doğumdan sonra doktorumun onayıyla ikinci ay bittiğinde antrenörümle spora geri döndük. Spor sayesinde Demir’in doğumundan sonraki döneme nazaran, Poyraz'dan sonra hem bedenen hem zihnen çok daha hızlı toparlandım. Sporun bana daha da çok enerji verdiğini ve pozitif bir ruh haline soktuğunu görüyorum. Az değil, akıllıca beslendiğim için de kilo verdim. Hamilelik öncesi ve sonrası spor beni iki çocuk öncesinde bile hiç sahip olmadığım bir bedene kavuşturdu. Hala spor yapmayı hiç sevmesem de sonuçları çok etkili olduğu için artık hayatımın bir parçası diyebilirim.

ÇOCUKLARLA GİTMEKTEN KEYİF ALDIĞINIZ MEKANLAR/SEMTLER HANGİLERİ?

Güzel yemek oldukça her yerden keyif alabiliriz! En çok yaşadığımız yerde rahat ediyoruz. Göktürk'te kahvaltı için Delicious, akşam yemeği için Balıkçı, kahve ve dondurma için Yasemin&Tuncel en sık gittiğimiz yerler. Şehirde ise kahvaltı ve öğlen yemeği için BEE eat.play.love, Love, Vi ve Petra. Et yemek istiyorsak Beyti. Demir’in favorileri ise Da Mario ve Cantinery. Çocuklarımla farklı mekanlar deneyimlemeyi seviyorum. Mekana göre giyinmelerinden yemek yeme kurallarına kadar özen göstermeyi seviyorum. Benim çok keyif aldığım bu ritüeli Demir’le de paylaşabildiğimiz için çok mutlu oluyorum. Şimdilerde gömlek giydirirsem ‘Şık bir yere mi gidiyoruz anne’ diye soruyor. Poyraz çok haraketli bir bebek olduğu için şu an pek adapte olduğu söylenemez.

PEKİ KIZ KIZA YA DA EŞİNİZLE GİTMEYİ SEVDİĞİNİZ YERLER?

Zuma, Cantinery, Da Mario, Yeni Lokanta, Sur Balık, Borsa Adile Sultan, Four Seasons Sultanahmet, La Petite Maison, Bistro 33 ve Cecconi's.

Öğlen kızlarla Petra, Vi, Gram, Havandan, Misk ve Sanayi 313.

Ece'nin salonundan detaylar...

EĞER DAHA ÇOK VAKTİNİZ OLSAYDI KENDİNİZ İÇİN NELER YAPARDINIZ?

Bir günüm 48 saat olsaydı sanırım bir kafe açardım. Ama sanırım bu pek de kendim için olmazdı! Düzenli masaja gitmek isterdim ve seramik veya sanat/resim kursuna.

ÇOCUKLARINIZA EN ÇOK NEYİ ÖĞRETMEK İSTERSİNİZ?

Nezaket, dürüstlük ve güleryüz... Bu değerlere sahip olup, çalışkan olursan ne yaparsan yap başarılı olursun diye düşünüyorum.

KISA KISA...

Tipik kahvaltım... Avokado Tost, sıcak yulaf, granola ve yoğurt

Başucumda her zaman bulunanlar... ikiden fazla kitap, su, el kremi, kulaklık

Düz ayakkabı mı topuklu mu… Satın almak için topuklu, giymek için düz

En son okuduğum kitap... Giulia Enders 'Büyüleyici Bağırsak'

İstanbul’da en sevdiğim mekan... Yasemin&Tuncel

En sevdiğim seyahat rotası... Londra

... olmadan yaşayamam. Çay!

En çok ziyaret ettiğim internet siteleri... Bu ara Petitmag

Beni mental olarak ayakta tutan... sağlıkla bir arada olduğumuz her gün

Üye ol, ilk alışverişte %10 indirim fırsatı kazan!

Tüm sitede geçerli ilk alışverişinizde kullanabileceğiniz %10 indirim kodu için üye olun!