GİRİŞ

E-Posta
Şifre

YENİ ÜYE

Ad
Soyad
E-Posta
Şifre
Şifre Tekrar
Ürün sepete eklendi
Aramıza Hoşgeldin!
Welcome Abroad!
Bültene başarıyla üye oldun.
Teşekkürler!
Thank you for subscribing to
our newsletter.

1500 TL ÜZERİ ÜCRETSİZ KARGO

İLK SİPARİŞTE %10 İNDİRİM İÇİN ÜYE OLUN! İNDİRİM KODU: HELLOPC10

Cansu Yenicioğlu ve Derin

Bu kez karşınızda sakin ve huzurlu karakterini yaşam tarzına, bulunduğu atmosfere yayan biri var. Cansu Yenicioğlu’nun eşi ve 11 aylık oğlu Derin ile yaşadığı eve girdiğinizde, insana güven veren bir düzenin varlığını hissedebiliyorsunuz. Hikayesinde de okuyacağınız üzere; Cansu rutini ve düzeni seven bir anne. Pek çoğumuz ‘Kuralcı anneler katıdır’ algısına sahibiz fakat Cansu tüm yumuşaklığıyla tam tersinin de olabileceğinin en iyi örneği bize göre. Bazen ilk karşılaşmanız olmasına rağmen bazı insanlarla sanki yıllardır birbirinizi tanıyormuşsunuz gibi hisseder, saatlerce sohbet etmek istersiniz. Cansu Yenicioğlu işte böyle biri ve aynı annesi gibi Derin de hiç yadırgamadan eve girdiğimiz anda kucağımıza gelen, sakin, güler yüzlü ve sevgi dolu bir bebek. O doğal ve sakin akış içinde büyüdüğü için belki de... Cansu, ODTÜ’de Toplum Bilimi ve İngiliz Dili üzerine eğitim aldıktan sonra Dünya Bankası’nda çalışmaya başlamış. Fakat zaman içerisinde kurumların kısıtladığı o hayattan çok sıkılıp farklı bir alana, dekorasyona adım atmış. İngiliz menşeli George Smith markasıyla ortaklık kurup Keyf İstanbul’a hayat veren Cansu, annesiyle birlikte hikayesi olan, yaşam alanlarına keyif katan obje ve mobilyaları aynı çatı altında buluşturuyor. Diğer yandan iç mimarlık eğitimine devam ediyor. Şimdi Nişantaşı’nda tarihi bir apartmanın dördüncü katında, su borularına kadar renove edilmesine rağmen o eski ruhunu koruyan evlerindeyiz. Ve artık Cansu ve Derin’in hikayesini paylaşmaya hazırız.

ÇOCUK SAHİBİ OLMAYI PLANLIYOR MUYDUNUZ?

Evet ama Derin yine de sürpriz oldu bize, hiç beklemediğimiz bir anda geleceğini öğrendik...

DOĞUMA NASIL HAZIRLANDINIZ? DOĞUMLA İLGİLİ ÖNCEDEN PLAN YAPTINIZ MI?

Doğum yöntemine ben karar vermedim; Derin'e bıraktım aslında… Hamile olduğumu öğrendiğim zaman doktoruma bebeğimi nasıl doğuracağımı sorduğumda; ‘Kendi nasıl isterse öyle doğacak, hiç merak etme’ demişti. Gerçekten de hiçbir plan yapmadan, bebeğimizin ismine bile karar vermeden bekledik o anı. Normalde son derece kuralcı ve her şeyi önceden okuyup araştıran biriyimdir. Hatta Derin’in doğum sonrası bakımı ve gelişimiyle ilgili kütüphane hatmettim diyebilirim. Ama doğumla ilgili bilerek ve isteyerek hiçbir şey araştırmadım. Sanırım akışına bırakma ve doğaya teslim olmanın arkasına sığınarak daha güvende hissettim kendimi. Doğumla ilgili önceden planlayıp karar verdiğim tek şey Derin'in doğum sonrasında yıkanmamasıydı. Hastanede de, eve geldikten sonraki ilk 12 gün de yıkamadık Derin’i.

DOĞUMUNUZU ANLATIR MISINIZ?

Ben hissettiklerimin doğum sancısı olduğunu bile anlamayacak kadar bilgisizdim. Sancılarım başladığında eşimle internetten okumaya başladık ve orada yazıldığı gibi düzenli sancılarım olmadığından, doğumun başlamadığına kanaat getirip evde rahat rahat takıldık. Sonra duşa girdim ama sancılar artmaya başladı. Hala filmlerde ve dizilerde görmeye alışık olduğum duruma gelmediğim için doğumun yaklaştığına inanmakta zorluk çekiyordum. Evden çıkarken hastane çantamızı bile yanımıza almayacak kadar hissettiklerimin doğum sancısı olmadığına emindim desem? Yürüye yürüye hastaneye gittik… Doktorum geldiğinde saat sabah 10:00 civarıydı. ‘Henüz yolun en başındayız; akşam saatlerinde doğurursun’ dedi. Tamam normal doğuracaktım ama işler yolunda gitmezse sezaryene geçecektik; doktordan bunun sözünü aldım. Saat 11:00 gibi tekrar NST’ye bağlandım. Sancılar hala düzensiz; ‘Doğum akşama’ dediler. Odaya çıktığımızda bir anda ıkınmaya başladım; hemşire geldi ve doktorumu çağırdı. Alp Bey, ‘Çok rahatsızsın, Epidural yapalım’ dedi ve aynı anda Derin’in kafasını elledi. Meğer o sırada doğuruyormuşum… Değil epidural almak, doktorumun gözündeki güneş gözlüğünü çıkarmasına vakit yok! (Bu arada tüm doğum fotoğraflarında Alp Bey’in kafasında çıkarmaya bile zaman bulamadığı güneş gözlükleri var.) Doğumum tamamen doğal olmasına rağmen her ayrıntıyı çok net hatırlıyorum. Çok anladın mı derseniz; aslında hiçbir şey anlamadım. Bildiğim tek şey doğum sırasında Derin’in en büyük yardımcım olduğuydu. Şimdi iyi ki doğuma araştırmadan girmişim diyebiliyorum çünkü detayları bilmemek ve doktora güvenmek bana çok iyi geldi. Sonuç olarak aslında içten içe istediğim doğal doğumu gerçekleştirmiş oldum.

DOĞUMDAN SONRAKİ SÜREÇ NASIL İLERLEDİ?

Derin hayatımda elime aldığım ilk bebekti. İlk zamanlar hem çok bocaladığımı hem ne yapacağımı bilmediğimi ama bir yandan da başarıyor olmanın verdiği gurur ve güvenle kendimi iyi hissettiğimi hatırlıyorum. Geri dönüp baktığımda Derin’e o ilk dönemde çok güzel baktığımı ve benim için yepyeni olan annelik sürecini iyi atlatmış olduğumu görebiliyorum. Fakat asıl aydınlanmam evimize birkaç günlüğüne yardımcı olmak için gelen bir hemşire sayesinde oldu. Bir bebeği anlayarak bakmanın ne demek olduğunu öğrendim ondan. Ezbere, kitaptan okuma veya kulaktan dolma bilgiden ziyade, bebeğimi gözlemlemeye ve anlamaya çalıştım. Her ağlamanın açlık olmadığını çünkü başka bir ihtiyacı olabileceğini, her hapşırığın hastalık olmadığını ve en önemlisi düzenin bebeğe ne kadar iyi geldiğini öğrendim… Ben bu sürece çok kolay adapte oldum. Ama sanırım bunda da en büyük krediyi Derin’e vermem gerekiyor. Diğer büyük yardımcımsa eşimdi. 10 ay boyunca her akşam önceden sağdığım sütü gece 02:00-04:00 aralığında kalkıp Derin’e verdi ve sonra uyuttu. Arkadaşlarıyla eğlendiği, eve geç döndüğü günlerde bile bir kez bile şikayet etmedi; duşunu alıp yine süt vermeye girdi. Derin artık o saatlerde uyanmayı kestiği için bu seans da sona erdi.

DERİN İSMİNİN BİR HİKAYESİ VAR MI?

Biz çok zorlandık Derin’e isim düşünürken ve en sonunda doğduktan sonra suratına baktığımız an karar verelim dedik. O yüzden ‘Bebek Yenicioğlu’ olarak doğup derin derin ve anlamlı baktığı için Derin oldu adı... Zaten Mavi, Derin, Mayıs düşündüğümüz isimler arasındaydı ama Derin'in bakışları belirleyici oldu.

ANNELİK KAVRAMI SİZİN İÇİN NE İFADE EDİYOR?

Annelik kavramı aklımda Derin’den çok önce belirlenmiş ve şekillenmişti aslında. ‘Annem beni nasıl bu kadar sevebiliyor, gözümün içine bakarak anlıyor, ne hissettiğimi biliyor, her canım yandığında onun da içinin acıdığını nasıl hissedebiliyorum?’ derdim hep... Elbette biz Derin’le daha yolun çok başındayız ama annemin yarısı kadar fedakar, sevgi dolu ve bir o kadar güven verebilen bir anne olabilirsem; ne mutlu ben ve Derin’e.

Evin en aydınlık ve en çok vakit geçirilen yerlerinden biri olan mutfağı...

ANNE OLMANIN EN HEYECAN VERİCİ YANI NE OLDU SİZİN İÇİN?

Çok şey öğreniyorum Derin’le… Şaşırıyorum, hayran oluyorum; sanki her sabah farklı şeyler anlatmaya çalışıyor bize. Zaman ilerledikçe nasıl bir çocuğa dönüşeceğini hayal etmek müthiş bir his. Tabii ben de çok değişiyorum onunla; kendi değişimimi görmek ve gözlemlemek de aynı heyecan duygusunu yaşatıyor bana.

ANNELİĞİN SİZİ EN ÇOK ZORLAYAN YANI?

Prenses günlerimin geride kalması fiziksel olarak en çok zorlandığım konuydu. Uykusuzluk, süt savaşları, her akşam asla pas geçmediğimiz ve nerede olursak olalım yapılan banyo seansında sırılsıklam olmak, Derin Paşa o saatte ve sadece ayakta emzirmemi seviyor diye 11 kiloyla uzun süre ayakta kalmak, her gece yatmadan önce ya da uykumdan uyanıp sütü sağıp ısıtıcıya koymak... Bir de duygusal olarak ‘Acaba bazı şeylerden eksik kalıyor muyum?’ kaygısı ve zamansızlık üzüntüsü. 'Bu kitabı neden daha önce duymadım? O oyun grubuna götürseydim daha mı iyi olurdu? Bu aralar iş çok yoğun, Derin’le ilgilenemiyorum'... Bu tip kendini yiyip bitirmeler de oluyor bende.

ANNELİĞE NASIL BİR YAKLAŞIMINIZ VAR?

Annelik konusunda konformist bir tipim sanırım. Çocuğunu alıp sosyal hayattan geri kalmadan restoranlarda uyutabilecek ya da yardımsız Küba’ya seyahate gidebilecek bir tip olamam. Bunu yapabilen anneleri hayranlıkla izliyorum. Evet, işimde her türlü zorluğu göğüsleyebilecek bir insanım ama hayatımın geri kalan kısmında rahatına düşkün biriyim. Bunun yanında çocuk bakımında detaylara önem veren bir anneyim… Banyo ve uyku saati gibi ayrıntılar benim için çok önemli; neredeyse taşa yazılmış kurallar gibi. Derin uyandığı andan yatana kadar rutinlerimiz ve yaptıklarımız oldukça net. Bu rutinlerle kesinlikle daha konforlu çocuk büyüttüğümü hissediyorum. Ayrıca Derin’in güvenli, kendi değerini bilen, ilkeleri olan ve değer veren bir birey olmasını istiyorum. Yaklaşımım da becerebildiğim kadar onu özgür bırakmak, bencil olmaması için yol göstermek ve hayalleri olmasını sağlamak. Hayatta her konuda olduğu gibi, annelikte de faşistlik beni korkutuyor. Çocuk yetiştirirken herhangi bir konunun veya yöntemin faşizanı olmak sağlıklı değil bence. Biraz oluruna bırakmak, nasıl olursa olur diye düşünmek -özellikle annelik gibi birçok şeyin kontrolün dışında geliştiği konularda- insana daha çok yardımcı oluyor. Ama çocuk yetiştirirken en büyük korkularımdan biri de takdir ve mutluluk müptelası bir çocuk yetiştirip küçük şeylerden mutlu olmayı öğrenmesini engellemek. Mesela Derin’i götürdüğüm oyun grubunda başka bir çocuk Derin’i itmişti. Bu olayı yaşadığımızda çok canım acıdı ve ilk düşüncem Derin’i bir daha o gruba götürmemek olmuştu. Oysa onu iten çocuk da henüz bir yaşındaydı. Elbette Derin itilecek, bazen itecek de. Bunlara adapte olmaya, kendime öğretmeye ve bu kadar korumacı olmamaya çabalıyorum biraz. ‘O benim küçük bebeğim ve kimse onu incitmesin’ istiyoruz hepimiz ama böyle bir hayat yok. İşte Derin’i bu dengeyi kuramadan büyütmek gibi bir endişem var.

ANNELİK KONUSUNDA SİZİ EN ÇOK ŞAŞIRTAN NEYDİ?

Annelerin diğer anneler üzerine uyguladığı o görünmez baskı çok acayip geliyor bana. Kendi arkadaşlarımda bile yaşadım: Bazıları anne olduktan sonra öyle bir değişim yaşadı ki yıllarca o insanlarla gerçekten ne paylaştığımı sorguladım. Çılgınlık derecesinde çocuk ve anne kıyaslaması var. Ben herkese ve her anneye empati kurarak saygı duymaya çalışıyorum. Herkes kendi çocuğunu çok seviyor, en önemli gerçek bu. Bir başka anneyi bu uğurda yaralamak ve yargılamak neden? Sanıyorum ‘Ben doğru olanı yapıyorum. Mükemmel anneyim. Hadi sen de söyle’ düşüncesi ağır basıyor bir noktada. Açıkçası benim mükemmel anne gibi görünme gibi bir iddiam yok. Fakat sanırım hepimizin içinde kendi çocuğumuzun özel olduğuna inanma isteği var. Oyun grubunda ‘Derin’i bence bir ileri seviye gruba alalım, gelişimi çok iyi’ dediklerinde en başta çok sevinmiştim. Sonra bir anda kendi kendime kızdım; neden bu kadar seviniyorum ki? Derin’in özel bir çocuk olduğunu düşünmek bana birkaç saniyeliğine bile olsa iyi gelmiş olabilir. Oysa her çocuk özeldir, özellikle annesi için. Anne olarak bunların peşine takılıp, bu hislerin beni ele geçirmesine izin vermemeye çalışıyorum.

ŞİMDİYE KADAR ANNELİKLE ALDIĞINIZ VE SİZE YOL GÖSTEREN EN İYİ TAVSİYE NEYDİ?

Biz Derin ile ilk eve geldiğimizde çok endişeliydik. İyi bakabilecek miyiz, nasıl tutacağız, hıçkırırsa ve geçmezse ne olur gibi çok basit ama bize göre devasa sorunlarımız vardı. O günlerde hayatımıza sihirli değneğiyle dokunan Mine Hemşire bizden ayrılırken ‘Bir bebeğe hayatta en iyi anne ve babası bakar’ demişti. Ben ondan bizimle biraz daha kalmasını isteyip ağlarken söylemeye çalıştığını pek anlayamamışım. Ama en stresli günlerde içten içe bu cümlesi beni rahatlattı hep.

ANNELİK KONUSUNDA NELERDEN REFERANS ALDINIZ?

Alain Chabat ve Thomas Balmès’in Babies belgeselini herkesin izlemesini öneririm.

Bunun dışında benim okuma listem oldukça kabarıktı o yüzden sadece birkaçını söyleyebilirim: Mayo Climic Guide to Your Baby's First Year: From Doctors Who Are Patents, Too!, The Happy Kid Handbook: How To Raise Joyful Children in a Stressful World, On Becoming Baby Wise, Einstein Never Used Flashcards, The Whoe-Brain Child.

ANNENİZ SİZİN ANNELİĞİNİZİ NASIL ŞEKİLLENDİRDİ?

Annem çok güçlü bir karakter hayatımda; kendimi bildim bileli çalışan, her sözü dinlenilen, herkesin hayran olduğu bir kadın... Küçükken herkesin annemi görmesini istediğimi hatırlıyorum zira kendisiyle hava atardım! Ben de Derin’in bana aynı hayranlıkla bakmasını isterim ama çok da anne kuzusu olmadan.

HAYRAN OLDUĞUNUZ, ÖRNEK ALDIĞINIZ ÜNLÜ YA DA GERÇEK BİR ANNE VAR MI?

Bu çok zor bir soru; ben çocuklarına sonsuz sevgi verebilen ve onlara emek harcayan bütün annelere hayranım...

EVİNİZİN HİKAYESİNİ KISACA ANLATABİLİR MİSİNİZ?

Evimiz 1890’lardan kalma art nouveau tarzında inşa edilmiş ve uzunca bir süre boş kaldığı için altyapı işlerini bile bizim yaptığımız bir daire. Ben Ankara’da okurken annemin bulduğu ve ilk gördüğümüzde hepimizin dehşete düştüğü bir yerdi burası. Elektrikten su sistemine baştan aşağı tadilata sokup eski orijinal haline dönüştüren kişi annemdir. Burada önce ben ailemle yaşadım. Ardından eşim Londra’dan döndüğünde ve evlenmeye karar verdiğimizde annemler çıktı, biz yerleştik.

DEKORASYONDA TEMEL FELSEFENİZ NEDİR?

Bence insanın yaşayış şekli nasılsa evi de öyle olmalı. Sırf bir akım üzerine veya trendlere göre döşenen evler var. Fakat bir evin kişinin karakteriyle aynı yerde durması gerektiğine inanıyorum. Örneğin biz eşimle film izlerken yemek yemeği sevdiğimiz için kocaman bir sehpamız var. Çok ışık sevmediğimiz için aydınlatma sistemini tamamen yaşam tarzımıza uydurduk. Tablolarımız uzun uzun bakabildiğimiz, hayran olduğumuz ressamlara ait; o yüzden televizyon yerine onları izliyoruz.

İŞİNİZİN DEKORASYONLA İLGİLİ OLMASININ KENDİ YAŞAM ALANINIZDA NELERE DİKKAT ETMENİZİ SAĞLADI?

Ben çok müthiş mimarlarla çalışıyorum ve hepsinden çok şey öğreniyorum. Ayrıca farklı markaların ürünlerini iyi tanıyorum. Bu ikisi birleşince kendi evimizi dekore ederken pek de hataya düşmedim. İşim bana rahat edeceğim, seveceğim ve uyum sağlayacak eşyaları bir araya getirme konusunda yardımcı oldu. Bir de çok güzel çalışılmış evler gördüm; neyin yanlış neyin doğru uygulandığını deneyimledim.

ÇOCUĞUNUZUN ODASINI DEKORE EDERKEN NELERİ GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURDUNUZ? ODASINDA EN SEVDİĞİNİZ EŞYA HANGİSİ?

Derin’in odasını olabildiğince cinsiyetsiz renklerde döşemek istedim. Erkek diye maviler hakim olmadı. Gri benim en sevdiğim renk olduğu için Derin’de sever belki diye düşündüm; ne de olsa aynı bedendeydik uzunca bir süre. Onun dışında doğal malzemeler kullandım ve ileride kendi yaşam alanını yaratacağı için şimdilik sadece rahatlığı ve fonksiyonelliği düşünerek dekore ettim. Odasında en sevdiğim eşya ise büyük büyük babasının yaptığı yağlıboya kovboy tablosu.

EVİNİZİN EN SEVDİĞİNİZ KÖŞESİ HANGİSİ?

Ben evimin her odasını ayrı seviyorum… Kulağa komik gelebilir ama ütü odasını bile! Çünkü oranın yıllar önce birilerinin mutfağı olduğunu biliyorum ve yapılan sohbetleri, pişen yemekleri düşününce çok hoşuma gidiyor.

EVİNİZDEKİ FAVORİ EŞYALAR HANGİLERİ?

Biz George Smith’te beğenmediğimiz, inanmadığımız veya hikayesi olmayan hiçbir ürün sunmuyoruz. Evimdeki favori eşyalarım da işyerimde olan ve üretim süreçlerini bildiğim, çok sevdiğim ürünler. Mesela yemek masasını kendime resmen doğum hediyesi olarak aldım! 1815 yılından beri yemek masası üreten Arthur Brett'in masa tasarımı resmen hayallerimi süslüyordu. Ev tadilata girdiği zaman hemen siparişini vermiştim ve şimdi bayılarak kullanıyorum. Tablolarımızın hepsini çok seviyorum ama Devrim Erbil, Nuri Abaç ve Adnan Turani’nin yeri ayrı...

ÇOCUĞUNUZUN EŞYALARININ EVİN HER YANINA DAĞILMASI KONUSUNDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ?

Ben salonların resmen çocuk odasına çevrilmesi fikrine oldukça karşıydım. Baştan Derin’e iki oda verelim; birinde uyusun diğerinde oyun oynasın diye düşündük. O nedenle oyuncakları bu iki odanın dışına çıkmıyor zaten çok fazla oyuncağı da yok şimdilik.

GEORGE SMITH/KEYF INTERIOR MARKASININ ÇATISI ALTINDA YER VERDİĞİNİZ SEÇKİYE NASIL KARAR VERİYORSUNUZ?

Biz marka gösterişinden uzak kaliteli lüksü sunuyoruz George Smith – Keyf Interior’da. Toplum olarak keyfi maalesef dışarıda gösterebildiğimiz şeylerde arıyoruz, bu da gerçek beğenilerin yerine başkalarınınkini koymamıza yol açıyor. Burada hiç olmazsa, moda endüstrisinden bağımsız, biraz daha özelde kullanılan, eve yönelik lüks sunuyoruz. Gösteriş yerine özgün stili baz alıyoruz. Çoğunlukla İngiliz markaları temsil etmekle beraber yalın İskandinav tarzını sunduğumuz markalarımız da var.

GEORGE SMITH/KEYF INTERIOR SEÇKİSİNDE YER ALAN ÇOCUK OYUNCAKLARININ ÇOCUK GELİŞİMİNE NE GİBİ KATKILARI VAR?

Kay Bojesen ve Architectmade markalarının oyuncakları aslında hem çocuklar hem de biz yetişkinler için tasarlanmış ürünler. Örneğin Kay Bojesen'in 1951 yılında tasarladığı 31 parçadan oluşan maymun, limba ve geri dönüştürülmüş tik ağacından yapılmış. Plastik bir oyuncaktan ve iPad'ten daha sağlıklılar. Ayrıca çocukların yaratıcılığını geliştirmesine olanak tanıyor. iPad ve rengarenk plastik oyuncakların çocukların hayal gücünü kısıtladığını düşünüyorum. Çünkü ekrandaki ve teknolojik oyuncaklardaki hayat ve hareket çok hızlı. Bu da çocuğu hiperaktiviteye ve hep hızlı bir heyecan arayışına itiyor. O nedenle biz Derin’i teknolojiden tamamen uzak tutup minimal, sade ahşap oyuncaklarla, sessiz ve sakin bir ortam sağlamaya çalışıyoruz. Zaten eşim de ben de çok sakin tipleriz. Oğlumuz da bence böyle bir evin içinde, sakin bir çocuk olarak büyüyor.

Mutfaktan detaylar...

STİLİNİZİ NASIL TANIMLARSINIZ? BU TARZ ANNE OLDUKTAN SONRA DEĞİŞİME UĞRADI MI?

Gün içerisinde yapacağım işlere göre belirliyorum hep nasıl giyineceğimi. Fakat genellikle jean üzerine tişört veya gömlek diyebilirim. Bu arada müthiş zevkli bir eşim var ve en güzel parçalarımı genelde o seçip buluyor! Giyim tarzım anne olduktan sonra kesinlikle değişime uğradı. Her sabah ‘Üzerimdekiyle rahat süt sağabilir miyim?’ ya da ‘Oyun grubunda yerde sürünürken bu pantolon olur mu?’ soruları eşliğinde giyiniyorum. Bir de ev-mağaza-park üçlüsünde gezinirken daha rahat olmaya özen gösteriyorum.

ÇOCUĞUNUZUN BESLENMESİNDE NELERE DİKKAT EDİYORSUNUZ?

Çocuğa yemek yedirmek için kırk takla atmak bana çok uzak bir kavram. Bazen Derin öğlen yemeğinde hiçbir şey yemiyor. Yemesin, sütünü fazla içer diyorum. Sağlıklı ve sağlam olduğu müddetçe yedi veya yemedi, kaç kaşık yedinin hesabına girmek bana göre doğru değil.

ÇOCUĞUNUZLA GİTMEKTEN KEYİF ALDIĞINIZ YERLER HANGİLERİ?

Derin doğduğundan beri her gün, kar kış demeden en büyük zevkimiz Maçka Parkı’na gitmekti. Hem evimiz hem de işimiz Nişantaşı’nda olduğu için bu civardan pek çıkmıyoruz. Pazar günleri sakin olduğu için Soho House'a ve sevgili dedesinin Kurtuluş’taki yeni cafesi Oplevelse’e gidiyoruz.

ÇOCUĞUNUZLA BİRLİKTE NE TÜR AKTİVİTELER YAPIYORSUNUZ?

Her hafta yüzmeye ve oyun grubuna beraber gidiyoruz. Cumartesi günleri Feriköy Organik Pazarı’na gidip alışveriş yapıyoruz. Köpeğimiz Cano ile birlikte her akşam eve geldiğimizde top savaşlarımız başlıyor. Bir de her akşam çok uzun süren banyo keyfimiz var, ne kadar yorgun olursam olayım bunu asla atlamıyorum.

KIZ KIZA VE EŞİNİZLE GİTMEYİ SEVDİĞİNİZ YERLER?

Eşimle hemen hemen her hafta Soho'da bir film izliyoruz. Delicatessen, Nopa, Mangerie, Brasserie de gitmekten keyif aldığımız yerler.

EVLİLİĞİ VE EBEVEYN OLMAYI DENGELEMEK İÇİN NELERE DİKKAT EDİYORSUNUZ?

Akşamları 19:00’da Derin’i yatırıyoruz ve bizim saatlerimiz başlıyor... Tabii hayatımız çok değişti ve bunun farkındayız. Yine de date night’lara çıkıyoruz; her hafta mümkün oldukça daha önce gitmediğimiz bir yere yemeğe gidiyoruz. Derin'i bırakıp kısa kısa tatillere de çıktığımız oluyor ama günün sonunda pek de dengelenmiyor ve Derin ağır basıyor sanırım.

TİPİK BİR PAZAR GÜNÜNÜZ NASIL GEÇİYOR?

Derin uyanır ve odasından yatağa alınır; biz süt ve giyinme aşamalarındayken eşim güzel bir kahvaltı hazırlar bize. Sonrasında bir yere gitmiyorsak eğer Derin uyurken biz dinleniriz ve sonrasında köpeğimiz Cano ile uzun bir yürüyüş yaparız.

EĞER DAHA ÇOK VAKTİNİZ OLSAYDI KENDİNİZ İÇİN NELER YAPARDINIZ?

Daha çok okurdum ve seramik yapardım.

ÇOCUĞUNUZA EN ÇOK NEYİ ÖĞRETMEK İSTERDİNİZ?

Tek bir şeyi söylemek çok zor ama en çok değerleri olmasını ve onların arkasında durmasını.

Kısa kısa…

Tipik kahvaltım... Eşimin elinden çırpılmış yumurta yanında bol yeşillik.

Başucumda her zaman bulunanlar... Kitaplarım ve bu aralar süt pompam.

Düz ayakkabı mı topuklu mu… Kesinlikle düz:

En son okuduğum kitap... How Not to F... Them Up, Oliver James

İstanbul’da en sevdiğim mekan... Delicatessen.

En sevdiğim seyahat rotası... Londra.

... olmadan yaşayamam. Ailem.

En çok ziyaret ettiğim internet siteleri... Lncc, Dezeen, Mothermag, Architectural digest, Houseandgarden.uk, Babycenter, Pinterest ve Design-milk.

Beni mental olarak ayakta tutan... Güzel günlerin geleceği.