GİRİŞ

E-Posta
Şifre

YENİ ÜYE

Ad
Soyad
E-Posta
Şifre
Şifre Tekrar
Ürün sepete eklendi
Aramıza Hoşgeldin!
Welcome Abroad!
Bültene başarıyla üye oldun.
Teşekkürler!
Thank you for subscribing to
our newsletter.

1500 TL ÜZERİ ÜCRETSİZ KARGO

İLK SİPARİŞTE %10 İNDİRİM İÇİN ÜYE OLUN! İNDİRİM KODU: HELLOPC10

Beste Önal ve Sim

Hamilelik döneminde günde bir saat yürüyüş, hafif antrenmanlar, pilates, yoga tüm kadınlar için yapılacak en güzel hareketlerdir… Fakat koşu, yüzme, triatlon gibi performans odaklı, günde üç-dört saat antrenman yapan Beste Önal için hamilelik dönemi, ‘hareketsizlik’ demekti. Bu süreçte hızla aldığı 30 kilo sonrasında kariyerine birçoğumuz gibi sıfırdan bile değil; eksiden başlamak zorunda kaldı. Fakat kızı Sim henüz bir yaşını bile doldurmadan Berlin’de 42 km maraton koştu! Ve bu hikaye, Beste’nin kişisel başarı hikayesi oldu. Şimdi de sizlerle buluşuyor. Yine farklı, bambaşka bir anne hikayesiyle baş başa bırakıyoruz sizi: Beste Önal ve kızı Sim.

EVİNİZİN NASIL BİR HİKAYESİ VAR?

Ben Ankara'dan İstanbul'a ilk geldiğimde, küçük bir balıkçı kasabası olarak düşündüğüm Arnavutköy'de Dulkadiroğulları Sokağı’nda yaşamaya başladım. Bir sene sonra aynı sokakta daha büyük bir daireye taşındım. Eşimle yani karşı balkonumda oturan komşumla o sokakta tanıştım. Evlendiğimizde de yine aynı sokakta, bu sefer dört bina aşağısında oturmaya başladık ve oradan kopamadık. Sim de ilk iki ayını babasıyla tanıştığım ve evliliğimizin ilk yıllarını birlikte geçirdiğimiz o sokakta geçirdi. Dolayısıyla yeni bir yere taşınma kararını vermek manevi açıdan çok zordu. Şu an yaşadığımız eve ilk adım attığımda balkonuna ilk görüşte aşık oldum ve burada Sim ile yapabileceklerimizi hayal ettim. Yeni sokağımıza alışmak çok zor olmadı…

EVİNİZİN EN SEVDİĞİNİZ KÖŞESİ HANGİSİ?

Kesinlikle balkon! Sessiz, huzurlu, ağaçlar, kuşlar ve Boğaz. Kısa süreli de olsa insanı şehrin yorucu cümbüşünden uzaklaştırıyor.

BİZE KARİYERİNİZDEN VE ŞU AN YAPTIĞINIZ İŞTEN BAHSEDER MİSİNİZ?

Üniversiteden önce 12 yıl boyunca profesyonel olarak yüzdüm. Ama iş hayatım spordan ve spor kimliğimden uzak bir şekilde geçti. Bankacılıkla başlayan kariyerime pazarlama, iletişim ve organizasyon yönetimi alanlarında farklı sektör ve firmalarda çalışarak devam ettim. Sonrasında kariyerime sevdiğim ve başarılı olduğuma inandığım şey olan sporla devam etmeye karar verdim. İki senelik eğitim süreci sonunda fitness eğitmeni oldum. Koşu, yüzme, triatlon gibi performans odaklı yarışmalara katılmaya başladım. Aynı dönemde Bu Kızlar Nereye Koşuyor'u kurduk. Hamilelik sonrasında da Nike'ın koşu koçu oldum. Bir yandan bu işim devam ediyor diğer yandan fitness dersleri veriyorum, ayrıca koşu yarışı organizasyonları düzenliyorum.

ÇOCUK SAHİBİ OLMAYI PLANLIYOR MUYDUNUZ?

Pek çok kadın gibi sanırım benim için de çocuk sahibi olma, büyük bir aile olma hayali küçüklüğümden beri vardı. Eşimle evlenmeden önce birlikte yaşıyorduk. İkimiz de çocuk sahibi olmak istesek de bir türlü kendimizden emin olamıyorduk. Ta ki bir arkadaşım, bir gün eve yavru bir kedi getirip 'Buna bakacaksınız!’ diyene kadar. Kedimiz Audrey’e duyduğumuz sorumluluk ve hissettiğimiz sevgi, eşimle olan ilişkimizi daha da derinleştirdi. Audrey sayesinde küçük bir aile olmuştuk. Evde minik bir kedi, sabah bizi uyandırıyor, akşam eve dönmemizi bekliyor falan... Tam bir kedi annesi ve babası olmuştuk. Şaka değil! Evet, çocuk istiyorduk, fakat uzun bir süre olmadıktan sonra bu durumu kabullenip hayatımıza devam etme kararı almıştık. Tam da o anda hamile olduğumu öğrendik.

ÇOCUĞUNUZUN İSMİNİN BİR HİKAYESİ VAR MI?

Evlenmeyi hiç düşünmediğim bir dönemde eşimin bir arkadaşı, Şan ve Sim adlarında iki çocuğuyla tekne tatiline çıkmıştık. Benim için çocuklarla olmaktan çok keyif aldığım, aile olma duygusunu tattığım, anlamlı ve özel bir tatildi. Sim’i özellikle kendi çocukluğuma benzetmiştim. Dokuz yaşında, uzun saçlarıyla kendini erkek zannedip etrafta erkek şort mayosuyla dolaşan bir kız çocuğuydu. O tatilde karar vermiştim; ileride kızım olursa ismini Sim koyacaktım.

HAMİLELİKTE VE SONRASINDA FİT KALMAK İÇİN NELERE DİKKAT ETTİNİZ? NASIL BİR BESLENME VE EGZERSİZ PLANI UYGULADINIZ?

İşim her ne kadar spor olsa da o özenilen ince, sporcu hamilelerden olamadım… Benim gibi ağır antrenman yapan birine göre hamilelik, hareket kabiliyetini kaybetmek demekti. Sağlıklıydım ama çok keyif alabildiğim bir süreç değildi maalesef. Günde üç-dört saat yaptığım antrenmanların ardından hamilelikte yaptığım spor ve yürüyüşe vücudum adapte olamadı ve çok hızlı kilo almaya başladım. Spor kariyerine sahip biri için bu durum müthiş demotive ediciydi. Sonuçta dokuz ayı 30 kilo fazlalıkla sonlandırdım. 11 ayda da aldığım kiloların tamamını verdim. Nasıl mı? Koşarak. Sim 11 aylıkken Berlin'de 42 km maraton koştum. Bir yaşına geldiğinde ise yine haftada 70-80 km koşmaya başladım. Ve bence bu süreç kendimce başarı hikayem oldu. Aniden alınan 30 kilo, sektörden aylarca uzak kalmak ve doğum sonrası dördüncü ay Nike Koşu Koçu olarak geri dönüşüm... İnsanlar bana bakıp ‘Bu kadar kalın bacaklı koşu koçu mu olur?’ diyorlardı herhalde, ama oldu. Tabii şimdi ‘İkinci çocuk düşünüyor musun?’ diye soranlara, siz benim yerime hamile kalırsanız seve seve çocuk bakarım diyorum.

KIZINIZIN DOĞUM YÖNTEMİNE NASIL KARAR VERDİNİZ? BU SÜREÇ HAYAL ETTİĞİNİZ GİBİ GERÇEKLEŞTİ Mİ?

Doğumu Amerika’da yaptım. Oradayken eşimle eğitimlere gittik. Doğal doğum sürecini o kadar güzel anlatıyorlardı ki; hayatında sadece bir gün yaşayabileceğin bir olay gibi... Çok etkilendim. Obsesif bir şekilde normal doğum istedim. 42. haftaya kadar bekledik; hala sancım yoktu. 42. haftanın sonunda suni sancı vermeye karar verdiler. 24 saatlik suni sancının ardından hiçbir açılma olmayınca sezeryan oldum. Normal doğumu takıntı yaptığım için bu durum benim için travmatik oldu. Doulam biraz daha beklememi söyledi. Fakat o noktada doktor bana bir kağıt imzalatmak zorunda olduğunu belirtti çünkü artık hayati risk taşıyordum…

DOĞUMUN ARDINDAN YAŞADIĞINIZ SÜRECİ ANLATIR MISINIZ?

Doğumdan sonra bir ay daha Amerika'da kalıp geri döndük. İlk ay zorlu bir süreçti benim için. Şöyle söyleyeyim; ilk 10 gün hiç uyumadım. Emzirme konusunda da çok ısrarcıydım. İçgüdüsel olarak da, kolaylıklarından dolayı da bebeğim ve benim için en iyisinin bu olacağına çok inanmıştım ve çok inat ettim. Mastit oldum, ateşlendim, Sim kilo kaybetti... Ve ben hep uğraştım. Sanırım hayatımda hiçbir şeyle bu kadar uğraşmamıştım. Sonuç olarak 15 ay emzirdim. Ama şimdi geri dönüp baktığımda ‘Neden harap ettim kendimi? Neden bu kadar inat ettim?’ diyorum. Belki de o dönemde çok mantıklı düşünemiyor insan… Benim tek istediğim şey kızımı emzirebilmekti. Bu dönemde aynı zamanda kedimizi kaybettiğimizi öğrendim. Audrey bizi en başta aile yapan, düzensiz hayatımızı düzene sokan şeydi. Sim'in doğduğu gün Audrey ölmüş.

BESTE'NİN SALONUNDAN DETAYLAR...

ANNE OLMANIN EN HEYECAN VERİCİ YANI NE OLDU SİZİN İÇİN?

Çok yakın bir arkadaşım var artık. Her dakikamı paylaşabildiğim, güvendiğim, sevdiğim taraflarımı vermek istediğim minik bir insan... Sim doğduğundan beri her gün yeni bir gün gerçekten ve sanırım bundan sonra da hep öyle olacak. Tek bir nedenden dolayı değil; her yanıyla çok heyecanlı çünkü bu yeni günde başına ne geleceğini sen de bilmiyorsun. Geceden sabaha özlediğin biri var hayatında. Bence bir insanın çocuklu hayatta mutsuz kalması mümkün değil. Evet, anlık mutsuzluklar oluyor, çok şikayet ediyorsun, çok yoruluyorsun ama bu mutsuz olduğun anlamına gelmiyor. Ben her sabah Sim'i gördüğümde mutlu olmayı tekrar hatırlıyorum.

PEKİ ANNELİĞİN SİZİ EN ÇOK ZORLAYAN YANI NE OLDU?

Annelikte de en çok zorlandığım dönem ilk aydı. Sütüm yeterince gelmiyordu, göğüslerim yara içindeydi, çok acı çekiyordum, bebeğimi doyuramıyordum ve her emzirme rutinim bir buçuk-iki saat sürüyordu. Günlerim sadece emzirerek geçiyordu. Ve ona rağmen yeni doğan bebeğimi doyuramıyordum. Yaşadığım suçluluk duygusunu artık siz hayal edin… Sudan çıkmış bir balık gibisiniz, toy ve tecrübesizsiniz. Zor ve yorucu bir dönemdi. Ama geçiyor.

BU DÖNEMDE SİZİN GİBİ ZORLANAN ANNELERE NE SÖYLEMEK İSTERDİNİZ?

Hamilelik sonrası postpartumu, depresyonu herkes yaşıyor. Kimi düşük seviyede, kimi çok daha şiddetli geçiriyor. Ama geçiyor. Ben bu dönemi koşarak ve spor yaparak atlattım. O nedenle yeni doğum yapmış her kadına -sporcu olsun olmasın- en büyük tavsiyem hareket etmeleri. Seratonin salgılamanın, kendin için bir şey yapmanın, hiç dışarı çıkamadan sadece bebek baktığın o dönemde bir-iki saati sadece kendine ayırmanın kıymeti hiçbir şeyle kıyaslanamaz. Spor sayesinde bu dönemi çok daha mutlu ve depresyonu minimumda yaşayarak atlatabilirler. Daha önce hiç spor yapmamış bir kadın bile kanguru (Ergobaby) veya yürüyüşe uygun bir bebek arabası alıp bebeğiyle birlikte kendini sokağa atmalı.

HERKESİN ÇOCUK YETİŞTİRME TARZI FARKLIDIR. SİZİN ANNELİĞE SPESİFİK BİR YAKLAŞIMINIZ VAR MI?

Okuyarak, gözlemleyerek bilgi birikimi yaratıyorum ve bu bilgiyi aileme, yaşantıma, çocuğuma uyacak şekilde adapte ediyorum. Bebeğim için en doğru olan, benim doğru olduğuna inandığımdır diye düşünüyorum. Çünkü anneliğin gerçekten mucizevi bir içgüdü olduğuna inanıyorum. Doğrular da yanlışlar da herkese göre şekil değiştiriyor. Ben de Sim'i, kendimi veya eşimi başkasının hayatına adapte edemem. O nedenle içgüdülerime güvenerek aileme ve Sim'e göre kararlar veriyorum. Bir de Sim'den önce bir hayatım olduğunu unutmuyorum. En büyük çabam da o hayatı Sim ile birlikte sürdürebilmek. İş ve sosyal yaşantımız elbette etkileniyor ama tamamen değişmesine müsaade etmemeye çalışıyoruz. Arkadaşlarımızla görüşüyoruz, ben antrenmanlarıma Sim'i de götürüyorum, yurt dışına maratona gidiyorsak bizimle geliyor veya gelemiyorsa babaanne ya da anneanneye bırakıyoruz. ‘Yatağında uyusun, şu saatte uyusun, şunu yesin, şu saatte yesin’ gibi konuları takmamaya çalışıyorum genelde. Neredeysek orada uyuyor ya da dışarıda yemek yiyor. Onu kendi hayatımıza adapte etmek de ancak bu şekilde mümkün oluyor.

ŞİMDİYE KADAR ANNELİKLE ALDIĞINIZ VE SİZE YOL GÖSTEREN EN İYİ TAVSİYE NEYDİ?

Doğduğu andan itibaren Sim'e bir birey olarak yaklaşmak. Onunla her şeyi konuşmak. Doğrusuyla, yanlışıyla, hayatı acısı, tatlısıyla tüm gerçekliği ile tanıtmaya çalışmak.

ANNELİĞE HAZIRLANIRKEN REFERANS ALDIĞINIZ KİTAPLAR VE İNTERNET SİTELERİ HANGİLERİ OLDU?

Hamilelikte az ama çok güzel kitaplar okudum. Expecting Better bunlardan biriydi. Çocuğu olan ekonomist bir kadının, hamilelik döneminde maruz kaldığı bilgi kirliliğine başkaldırıp tamamen araştırmalara dayanarak hazırladığı bir kitap. Şiddetle tavsiye ediyorum. Hamileyken kafanızda dönebilecek tüm soruların cevapları olmasa da konuyla ilgili yapılan araştırmaların sonuçlarını buluyorsunuz. Dolayısıyla yapılması veya yapılmaması gerekenleri, araştırma sonuçlarına göre kendiniz karar veriyorsunuz. Müthiş bir kitap! French Children Don't Throw Food ise Fransız annelerin yaklaşımının diğer Anglosakson ülkelerinkinden neden ve nasıl farklı olduğunu, bu sebeple Fransız bebeklerin nasıl 11 saat gece hiç uyanmadan uyuyabildiklerini, yemek öğünlerini neden problemsiz bir şekilde geçirdiklerini veya aileleriyle dışarıda ağlayıp zırlamadan nasıl vakit geçirebildiklerini açıklıyor. Katı mamaya geçtiğimizde de Baby Led Weaning kitabındaki uygulamaları yapmaya çalıştım; çok yardımcı oldu. Yine doğumdan altı ay sonra Sim'e işaret dilini öğretmeye çalıştım. Bununla ilgili kitapları ve dokümanları okuyup uyguladım. İşaret dilinin de katkısıyla açıkçası Sim ile iletişimde büyük bir sıkıntı yaşamadık; kendini ifade edebilmesi onu da rahatlattı. Bu arada işaret dilinin IQ'yu da artırdığına dair birkaç araştırma mevcut.

ANNELİK, KARİYERİNİZİ YANİ SPOR HAYATINIZI HANGİ YÖNLERDEN ETKİLEDİ?

Lohusalık döneminde dış dünyayla bağlantı kurmak çok zor. Sadece sen ve bebeğin varsın. Bebeğinin fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak için programlanmış durumdasın. Evet, herkes doğum sonrası kariyerine sıfırdan başladığını hisseder fakat ben eksiden başladım sanırım. Aşırı kilo, mental yorgunluk, fiziksel olarak sağlıklı olmamak... Ve en kötüsü de kendimi sürekli olarak kıyasladığım bir geçmişim vardı. İlk önce bu kıyaslamayı bıraktım. Eski Beste yoktu artık, ve bu da benim hayatımın bir parçasıydı. Bunu kabullenip, o an bulunduğum noktadan tekrar tırmanmaya çalıştım. Biraz da zorunluluk sonucu karşıma çıkan fırsatı kaçırmamak adına dördüncü ayda çalışmaya başladım ve hatta iş için Berlin'e gitmek durumunda kaldım. Sim'den iki gün boyunca ayrı kaldım. Bulunduğum ortamdaki insanlardan çok farklı bir dünyada yaşıyordum çünkü benim o sırada tek düşündüğüm şey Sim'di. Gerçekten çok zor geçen saatlerdi benim için. Fakat o iki günlük ayrılık kendimi çok daha hızla toparlanmamı ve dış dünyayla tekrardan adaptasyonumu sağladı. Sonuç olarak, annelik kariyerimi kesinlikle etkiledi ama bana bambaşka şekillerde bambaşka fırsatlar doğurdu. Bu fırsatları pozitife çevirdim ve duruma alışarak kendime yeni bir kariyer planlaması çizdim. Hamilelik öncesi, ileri performans sahibi insanlarla çalışmaya alışmış biri olarak spor yapmayan kişileri asla anlayamıyordum. Ve sanırım bu düşünce tarzı beni profesyonel olarak da geriletiyordu. Artık bu fiziksel durumu çok iyi anlıyorum ve o kişilerle daha güzel bağ kurabiliyorum. Şu an bu empatiyi kurabildiğim için özellikle yeni doğum yapmış kadınlarla çalışmayı tercih ediyorum. Onlara verdiğim fiziksel egzersiz programı dışında, mental danışman da olabiliyorum artık. Hatta şu sıralar ikizlere hamile olan bir öğrencim var; onunla çalışmaktan çok keyif alıyorum.

KIZINIZI SPOR YAPMAYA TEŞVİK EDECEK AKTİVİTELER PLANLIYOR MUSUNUZ?

Ailem ve arkadaşlarımdan sonra en keyif aldığım şey spor yapmak. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun spor yapmayı ihmal etmemeye çalışıyorum. Zorlandığımı anladığım noktada kendime hedefler koyuyorum. Sim doğduktan 11 ay sonra Berlin'de 42 km koşarak maraton tamamladım. Bazı antrenmanlarımı Sim ile bebek arabasıyla koşarak yaptım. Onun da hayalimin bir parçası olmasını ve bunu benle paylaşmasını istedim. 1.5 yaşına geldiğinde bebek arabasıyla yarı maraton yarışına katılıp 21 km'yi birlikte tamamladık. Doğduğu günden beri bebek arabası ile benimle birlikte koştuğu için çok zorlanmadı. Haftada bir gün mutlaka spor salonuna beraber gidiyoruz. Ben antrenmanımı yaparken o da yanımda takılıyor, insanlarla iletişime geçiyor, spor yapanları izliyor ya da o da bana eşlik ediyor.

ÇOCUKLARIN SPORA YÖNELMESİ KONUSUNDA SİZCE NELER YAPILABİLİR?

Spor yapma alışkanlığının kesinlikle küçüklükten geldiğine inanıyorum. O nedenle çocuklara örnek olmak gerekiyor. Siz spor yaptığınız sürece çocuğunuz bunun hayatının bir parçası olması gerektiğine ve fayda sağlayacağına inanır, keyif alır.

HAMİLELİK SONRASI KİLO VERMEK İSTEYEN ANNELERE NE GİBİ TAVSİYELER VERİRSİNİZ?

Emzirmek kilo verdirir ya da yemem lazım süt yapar gibi klişelere inanmayın. Doğruluk payı olabilir ama yine de ona göre hareket etmeyin. Tanıdığım birçok anne sırf bu klişeler yüzünden hamilelikte aldığından daha fazlasını doğum sonrası aldı. Sağlıklı ve doğru beslenmek, bol su içmek, uykunuza dikkat etmek sütü arttıran başlıca şeyler; bunun için lohusa şerbetlerini lıkır lıkır içmenize gerek yok. Kendinize vakit ayırıp düşük yoğunlukta egzersizinizi de düzenli bir şekilde yaptığınızda kilo vermek tahmin ettiğinizden daha kolay olacak.

SİM'İN EŞYALARININ EVİN HER YANINA DAĞILMASI KONUSUNDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ?

Oyuncaklarının yaşam alanımızda da olması bizi çok rahatsız etmiyor açıkçası. Dağıttığı oyuncakları toplama alışkanlığını kazandı. Sim'in bir odası var ve sadece o odada yapılacak bir takım şeyler var. Uyumak veya alt değiştirmek ya da banyo sonrası odasında giyinmek gibi. Fakat o da evin bir ferdi olarak evin her köşesinde oyun oynayabilir. Biz sadece ona dağıttığı oyuncakları kendisinin toplaması gerektiği yönünde bir farkındalık yaratmaya ve bu sorumluluğu ona vermeye çalışıyoruz. Başarısız da değiliz açıkçası.

SİM'İN BESLENMESİNDE NELERE DİKKAT EDİYORSUNUZ?

Her gün tüm besin değerlerinin (Protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineraller ve su) alınması gereken oranlarda tüketilmesine ve mevsim sebze-meyvelerini satın almaya dikkat ediyorum.

EVLİLİĞİ VE EBEVEYN OLMAYI DENGELEMEK İÇİN NELERE DİKKAT EDİYORSUNUZ?

Her şeyden önce birbirimizin programlarına saygı duyuyoruz. Onun önemli bir işi varsa, ben kendi programımı ona göre ayarlıyorum; o da aynı şekilde. İkimizin ortak arkadaşlarının yanı sıra kendi sosyal yaşamlarımız da var ve bu zamanı kullanmaya özen gösteriyoruz. Haftada bir ya da iki günü sadece ikimize ayırdığımız zamanlar oluyor. Akşamları da genelde bizim zaten...

ÇOCUĞUNUZA EN ÇOK NEYİ ÖĞRETMEK İSTERDİNİZ?

Şu an yüzmeyi öğretmeyi en çok istiyorum! Tabii bu geçici bir hedef… Esas öğretmek istediğimse çocuğumun önce kendisinin ve çevresinin farkında olması, saygı duyması ve bunların sonucunda da mutlu olup kendi ayakları üzerinde durabilmesi. Bunlar benim için en öncelikli konular; umarım başarılı olurum.

ANNELİK SİZE NELER ÖĞRETTİ?

Eskiden çok para yatırdığımız bir sektör vardı hani, falcılar... Benim de oraya çok yatırım yapmışlığım vardır. Bir falcı bana ‘Sen ancak çocuğun olduğunda olgun bir kadın olabileceksin’ demişti. Şimdi düşünüyorum da sanırım Sim büyüdüğünde benden daha olgun olacak. Fakat çevremdekilerin de söylediği, kendimin de hissettiğim bir değişiklik var: Çok daha sakin ve olgunum gerçekten. Olaylara empatiyle yaklaşabilen biri oldum. Bunun dışında özgürlüğüme çok düşkün bir insanım ben. Emzirme sürecinde hayatımın bu kadar başka bir canlıya bağlı ilerliyor olması beni çok sinirlendirdi ve üzdü. Fakat Sim'den sonra mevcut konumumu kabullenip ona göre çözüm üretme yetim gelişti. Şu an çözüm üretmeyi ve şartları kabullenip ona göre mutlu olmayı öğreniyorum.

İSTANBUL’DA KOŞMAK İÇİN FAVORİ PARKURLARINIZ HANGİLERİ?

Bebek sahili, Caddebostan ve Maltepe sahilleri; arazi koşusu için de Ayvad Bendi.

TİPİK BİR PAZAR GÜNÜNÜZÜ ANLATIR MISINIZ?

Pazar günü demek bizim için spor ve aileye ayrılan vakit demek. Sabah erken kalkıp eşimle ayrı ayrı ya da beraber sporumuzu yapıyoruz öncelikle. Antrenmanımın içeriğine göre Sim'i ya eşimin ailesine bırakıyoruz ya da onu alıp birlikte pusetle yapıyoruz. Sonra ailece kahvaltımızı ediyoruz. Duruma göre daha sonra Sim için özel programlar yapıyoruz; akşam ise evde dinlenmeyle geçiyor.

ANNE OLDUKTAN SONRA ŞİMDİYE KADAR ÖĞRENDİĞİNİZ VE SİZİ EN ÇOK ŞAŞIRTAN ŞEY NE OLDU?

Bebeklerin öğrenme kapasitesi ve hızı.

KISA KISA…

Tipik kahvaltım... Tipik bir kahvaltım yok fakat tipik sabahım bir bardak filtre kahve sonra koşu ile başlar.

Başucumda her zaman bulunanlar... Kitap, okuma lambası, Inner Runner kitabı, bir bardak su ve emzik.

Düz ayakkabı mı topuklu mu? Platform tabanlı dolgu topuk ve spor ayakkabı.

En son okuduğum kitap... Havvanın 3 Kızı.

İstanbul’da en sevdiğim mekan... Mangerie.

En sevdiğim seyahat rotası... Dünya haritası.

... olmadan yaşayamam. Spor hayatım

En çok ziyaret ettiğim internet siteleri... Bu aralar babycenter.com

Beni mental olarak ayakta tutan... Sim, eşim, işim, ailem, arkadaşlarım.