GİRİŞ

E-Posta
Şifre

YENİ ÜYE

Ad
Soyad
E-Posta
Şifre
Şifre Tekrar
Ürün sepete eklendi
Aramıza Hoşgeldin!
Welcome Abroad!
Bültene başarıyla üye oldun.
Teşekkürler!
Thank you for subscribing to
our newsletter.

1500 TL ÜZERİ ÜCRETSİZ KARGO

İLK SİPARİŞTE %10 İNDİRİM İÇİN ÜYE OLUN! İNDİRİM KODU: HELLOPC10

Annelik Gerçekleri: Bilingual Çocuk Nasıl Yetiştirilir?

"Annelik Gerçekleri" serimizin sizlerden gelen ikinci yazısı, İngiltere'ye yerleşip uluslararası düzeyde danışmanlık hizmeti veren Academy London Educational Consultancy'i kuran Uzman Psikolog Eda Güney'den. Uzmanlık alanı farklı kültürlerden gelen çocukların adaptasyon, okula alışma, öğrenme güçlükleri süreçleri ve “Bilingual / Çift Dilli Eğitim" ve "EAL / Ek Dil Olarak İngilizce Öğrenme" olan Eda Güney, Londra'ya yerleşip kendi çocuklarını "Bilingual" yetiştirirken yaşadıklarını bizlerle paylaşıyor...

Sabahın altısında gözünüzü “Mommy...” sesleriyle açıp akşam “Annecim”lerle kapatıyorsanız aynı uçakta giden yolcular gibiyiz. Gün içinde çocuklarınızla olan konuşmalarınıza ağırlıklı olarak Türkçeden farklı bir dille başlıyor ve “duruma göre” kendinizi iki dilden birini konuşurken buluyorsanız, kesin tanışıyoruz. Hele de, yabancı bir ülkede yaşayıp bir aile kurduysanız ve de evde ikiden fazla dil konuşuluyorsa akraba bile sayılırız!

-“Defne, önce tidy up yap, sonra playdate’e gideceğiz!”

-“Aliiii, get your bookbag! Aliii, kardeşinin de bookbag’ini alır mısın lütfen?”

.

.

.

.

-“Annecim, öğretmen bugünkü çalışmam için çok stupendous dedi.”

-“ Evladım, ne demek çok aptalca? Hiç öyle şey olur mu?”

- “Yok anne, extremely impressive… Yani şey, çok etkileyici demek.”

Çocuklarımız İngiltere’de iki dille büyürken gerek Türk gerekse yabancı arkadaşlarımız tarafından bize en çok sorulan sorulardan biri şu: “Nasıl başardınız?” Diğeri de “Çift dilli yani bilingual çocuk nasıl yetiştirilir?” Aslında buradaki başarı; sınavı geçmek, finale varmak gibi bir kavram değil. Çocuklar, anne-babalarının dilinin konuşulduğu ülkeden farklı bir ülkede büyüyor, okula gidiyor ve çevre ediniyorlarsa, bir yandan da anne ve baba evde anadillerini konuşmaya devam ediyorsa, bilingual oluyorlar. İngiltere’deki ilkokullarda çalıştığım dönemde, çok açıklayıcı bir sınıflandırma kullanıyorduk. Farklı kültürlerden gelen çocukların İngilizce yeterliliklerini ölçmek üzere yaptığımız envanterleri iki, bazen de üç kategoriye ayırıyorduk:

1-EAL: English As an Additional Language; yani Ek Olarak Öğrenilmiş İngilizce.

2- Bilingual; yani çift anadilli. Bu kategorideki çocuklar hem İngilizceyi hem de evdeki dili, eşit ölçüde anlıyor ve aksan/diyalekt farkı olsa da, net ifadelerle konuşabiliyor.

3-EAM/Native Speaker: English As a Main Language; yani anadili İngilizce. Bu kategoriye dahil olan çocuklar İngilizceyi asıl konuşma ve ifade dili olarak seçiyor. Ebeveynlerinin anadilinin farkında, bazen anlıyor ama konuşmakta çekingen ya da hiç konuşamıyor. Çünkü kendini bu dille rahatça ifade edemiyor, kelime haznesi yetersiz veya özgüven eksikliği var.

Oğlumuz Ali’yi 2,5 yaşındayken evimizin çok yakınındaki Montessori anaokuluna, haftada 3 yarım gün şeklinde başlatmaya karar verdik. İstiyordum ki özellikle öz bakımına dair kelimeleri bilsin, anlasın ve söylesin. O yüzden, ufaktan kişisel ihtiyaçlarına dair kelimeleri konuşmaların içinde öğretmeye başladım. Ali, ev dışındaki oyun gruplarında, arkadaş buluşmalarında ve aktivitelerde ise sürekli İngilizce duyuyordu. Ben ise bazen Türkçe bazen de İngilizce konuşuyordum onunla. Benimle evde geçirdiği zamanlarda eğer masal okuyorsak ben kitabı mutlaka önce İngilizce okuyor, ikinci kere okurken de kelimenin bir İngilizcesini bir de Türkçesini söyleyerek okuyordum. Ali, anaokuluna başladığında İngiltere doğumlu, ağırlıklı olarak Türkçe konuşan, İngilizceyi ise anlayan capcanlı, enerjisi bol bir çocuktu. Okulun ikinci haftasında öğretmenlerden bir talep geldi: “Lütfen evde ağırlıklı olarak Türkçe konuşun.” Çok kısa süre içerisinde Ali artık ağırlıklı olarak İngilizce konuşan, çokça “Mommy” diyen ve hala capcanlı bir çocuktu. İki sene sonra Ali, artık rüyalarında dahi İngilizce konuşuyordu. İlkokulun hazırlık sınıfındayken İngilizce düşünüp Türkçeye çeviriyordu. Ve aynı sene kardeşi Defne dünyaya geldi. Defne, Ali’den çok farklı büyüdü. Gözlerini artık çoğunlukla İngilizce konuşulan bir evde açtı. Anne ve babası onu kendi anadillerinde “Minnoş, kuzucum, tontişko” diye severken, abisi Defne büyüdükçe onunla daha çok İngilizce konuşmaya başladı.

Ali’ye ne yapıldıysa Defne’ye de aynıları yapıldı mı? “Comme ci, comme ça…” Yani, şöyle böyle. Elbette ki, benzerlikler vardı ama süreç asla aynı olmadı. Şimdi Ali de, Defne de akrabalarla geçirilen Türkiye günlerinde ve Londra’daki günlük hayatlarında daha çok Türkçe ifade, sıfat ve deyim öğreniyor ve kullanıyorlar. Önemli olan kimin hangi dili daha çok kullandığı ya da daha iyi kullandığı değil. Önemli olan aile içinde her bireyin kendini rahatlıkla ve özgürce ifade edebilmesi… Yurt dışında yaşayan ve ebeveyn olan ya da olmaya hazırlanan ailelere verebileceğim en güzel fikir şu: Çocuklarınızın çocukluk ve kişilik haklarına saygı duyarak, ihtiyaçlarına öncelik vererek çocuk büyütmek güzel bir yöntem. Anlayamadığınız, emin olmadığınız durumlarda da doğru kaynaklardan destek ve bilgi almak gerekli. Bir de, arada eğlenmeyi unutmayın! Çünkü kaçınılmaz olarak çocuklarınız sizden daha güzel konuşacak, siz sıkıştığınızda size tercüman olacak ve hatta sizi bolca düzeltecekler!

Üye ol, ilk alışverişte %10 indirim fırsatı kazan!

Tüm sitede geçerli ilk alışverişinizde kullanabileceğiniz %10 indirim kodu için üye olun!