GİRİŞ

E-Posta
Şifre

YENİ ÜYE

Ad
Soyad
E-Posta
Şifre
Şifre Tekrar
Ürün sepete eklendi
Aramıza Hoşgeldin!
Welcome Abroad!
Bültene başarıyla üye oldun.
Teşekkürler!
Thank you for subscribing to
our newsletter.

1500 TL ÜZERİ ÜCRETSİZ KARGO

İLK SİPARİŞTE %10 İNDİRİM İÇİN ÜYE OLUN! İNDİRİM KODU: HELLOPC10

Prematüre Farkındalık Ayı Özel Röportajı: İrem Güzey ve Mert

İrem Güzey, hamileliğinin 27. haftasında ertesi gün doğuma alınacağı söylendiğinde ‘prematüre’ ve ‘farkındalık’ kelimeleri hakkında bir çoğumuz gibi neredeyse hiçbir şey bilmiyordu. 680 gram doğan oğlu Mert’in tüm sürecini paylaşmak amacıyla açtığı ‘prematuregucu’ etiketiyle bugün 22binden fazla paylaşımla prematüre anneleri birbirine destek ve umut oluyor. Prematüre doğum hakkında Türkiye’deki en büyük farkındalığı yaratan İrem’in ve bugün dört buçuk yaşını doldurmuş Mert’in ilham veren hikayesi sizlerle.

HAMİLELİĞİNİZ NASIL GEÇTİ?

Hamileliğimin başı çok rahattı, ne mide bulantısı ne başka bir rahatsızlığım oldu, çok iyiydim. 20. haftadan sonra baş ağrılarım başladı. Günlerce geçmeyen bir baş ağrısından bahsediyorum… Çok şey denedim ama hiçbir şey yardımcı olmadı. Hamileliğin belirli döneminde baş ağrısı olabiliyor derler, bende o maksimize oldu. Baş ağrısı böyle şiddetli olunca tansiyonum çıkıyordu sanırım sorun da tam o ara başladı...

ZAMAN BİR ŞEYLERİN YOLUNDA GİTMEDİĞİNİN SİNYALLERİNİ ALMAYA BAŞLADINIZ?

Doktor kontrollerimde doktorum bana hep 'minik bir bebek olacak' diyordu. Ben de minyonum, ailem de öyle. Çok anormal olduğunu düşünmedik. Ta ki, 26. hafta kontrolümde doktorum ilk defa ‘Geçen hafta da bir hafta gerideydi, bu haftaki ölçümde de bir hafta geride, sen acaba Amerika’da erken doğum için uygun bir hastane mi baksan? Sanki biraz erken gelecek” diyene kadar.

BUNLARI DUYUNCA NELER HİSSETTİNİZ?

Aslında çok rahat bir hamileydim, hiç pimpirikli değildim ama ilk kez o an bir şeylerin kötü gittiğini hissettim. Ağlamaya başladım. Doktordan çıkarken ‘Önümüzdeki hafta tekrar geleyim mi?’ diye sordum, doktorum da ‘Bir haftada çok fark etmez, iki hafta sonra gel, ne kadar büyümüş daha iyi görelim’ dedi. Ağlaya ağlaya bir arkadaşımın evine gittim. Bir doktora daha gidip fikir almak istediğime karar verdim. Asıl gitmek istediğim doktor yakın tarihe randevu bulması çok zor bir doktordu. Tamamen şansa, bir arkadaşımın yakınının aynı hastanede çalıştığını öğrendim ve hemen aynı haftaya randevu ayarlayabildik.

O GÜNKÜ DOKTOR ZİYARETİNDE NELER OLDU?

Kendi doktorumla olan randevumdan tam bir hafta sonra, 27. Haftanın ilk gününde diğer doktor randevuma gittim. Ultrasonla baktı ve ‘Seni doğuma alıyoruz’ dedi. Hemen hastaneye yattım, bebeğin ciğerlerinin gelişimi için bir iğne yaptılar 24 saat sonra da doğuma aldılar.

O AN AKLINIZDAN NE GEÇTİ?

Ben kürtaj olacağımı düşündüm, o kadar minik bir bebeğin yaşayabileceğini bilmiyordum. 680 gram diyordu, bitti her şey dedim içimden. Doktorum, ‘Merak etme, bunlar yaşıyor’ dedi. O an prematüre bir bebek doğuracağımı ve yaşayabileceğini anladım. Ondan önce gerçekten böyle bir haftada doğum yapıp bir bebeğin yaşayabileceğini bilmiyordum. Şuan insanlara anlatmak istediğim şey de bu, prematüre bebeklerin yaşama şansı oldukça yüksek. Ben, güya çok şey bilen İrem, meğerse hiçbir şey bilmiyormuşum!

SEBEBİ NEYMİŞ PEKİ ERKEN DOĞUMUN?

Bebeğin gelişim geriliği, zaten büyümüyormuş bebek. Ben riskli gebelik grubuna giriyormuşum, ama bilmiyordum. Doktorum da en başından beri riskli gebe olarak değerlendirmedi. Tansiyon geçmişim olduğu için aslında farklı şekilde takip edilmem gerekiyormuş hamileliğin en başından beri. Hatta dinlenmem, yatmam gerekiyormuş.

DOĞUMA KADAR OLAN SÜREÇTE NE GİBİ MÜDAHALELER YAPILDI?

Doğuma alınmadan önce akciğer iğnesi yapılması gerekiyor ve üzerinden 24 saat geçmesi gerekiyor. Hemen ardından bir iğne daha yapıldı. Akciğerinin çalışmasını, arabanın marşa basması gibi, hızlandırmaları gerekiyordu. Yoğun bakımda, en önemli şeylerden biri zaten akciğer, doğumdan iki-üç ay sonrasında bile akciğeri geliştirmekle uğraşıyorlar prematüre bebeklerin. Mert neredeyse ciğersiz doğdu diyebiliriz, ciğer yerine geçen entübe etmek dedikleri bir sistem var, o şekilde yaptı neredeyse iki hafta solunumunu.

DOĞUMA GİRERKEN NELER HİSSETTİNİZ?

Epidural sezaryen oldum, eşim Tuncay da girdi doğuma. Genelde anneleri rahatlatmak için verdikleri ekstra ilaçlardan vermediler bana, çocuğa geçmesin diye. Epiduralimin takılmasını beklerken etrafımı inceledim bir süre. Baktım bir sürü insan var, benim için orada olduklarını düşündüm. Meğer hepsi Mert için oradaymış. Bebek yoğun bakım ekibiymiş. Sonra küvözüne gözüm takıldı, pembe örtüler serilmiş içerisine. Hemşirelere ‘Ama benim bebeğim erkek, pembe örtü koymuşsunuz’ dedim. Çok aptalca değil mi, o an takıldığım şey... Sonradan öğrendim ki her prematüre doğan çocuğun örtüsü pembe olurmuş, prematüre bebeklerin sağlık belirtilerinden biri ten rengi. Maviye koyarsan bebeğin rengi mora çalar diye hep pembe örtü kullanıyorlar.

TÜM BU SÜREÇTE YAŞADIĞINIZ EN KÖTÜ AN NEYDİ?

En dibe vurduğumu hissettiğim an epiduralin takıldığı andı. Kendimi aşırı aciz, çaresiz hissettiğim, nasıl bir şeyin içine girdiğimi bilmeden, garip bir şekilde teslim olduğum dakikalar... Sonrasında aşırı bir titreme geldi, bir hasta bakıcı daha tutsun beni istedim, öyle bir titreme ki duramıyorum. Sonunda epidural takıldı, yattım ve beklemeye başladım.

DOĞUMU ANLATIR MISINIZ?

Ameliyat başlamadan doktora ‘Ağlar mı?’ diye sordum. ‘Ağlamaz’ desin ki, ağlamadığı zaman öldü zannetmeyeyim diye geçiriyorum içimden… ‘Ağlamaz’ dedi gerçekten, ben de kendimi ‘Doğacak, ağlamayacak’ diyerek telkin ettim. Mert doğduğunda hiç beklenmemesine rağmen ağladı ve ben sesini duydum.

EŞİNİZ NASILDI O ANLARDA?

Tuncay dünyanın en pozitif insanıdır. O olmasa ben bu kadar şeyi atlatamazdım. ‘Çok iyi olacak, aslan gibi olacak oğlumuz’ diye girdi ameliyathaneye. Belki çok kötü hissediyordu ama benim yanımda hep pozitif ve güçlü durdu. Doğum sırasında benimle hep konuştu, beni sakinleştirdi, oğlumuzla beraber yapacaklarımızı, gideceğimiz tatilleri anlattı bana ve tüm o süreç boyunca hep hayal kurduk, ta ki ağlama sesini duyana kadar. Sonrasında ikimiz de ağlamaya başladık zaten.

DOĞUM SONRASI İLK SAATLERİ ANLATIR MISINIZ?

O süreçte çok tahammülsüzdüm, hiç kimseyi istemedim yanıma. Sadece birkaç yakın kız arkadaşımı istedim. O andan itibaren telefon elimde, sosyal medyada internette hep örnekler aradım, ihtiyacım olan aslında birinin çıkıp bana ‘Bak, benim bebeğim de böyle doğdu, şimdi büyüdü, çok iyi’ demesiydi. Büyümüş, sağlıklı bir prematüre doğmuş çocuk göreyim istiyordum gözlerimle. Ama yoktu.

Odaya çıktığımda yanıma hemen Yoğun Bakım Doktoru geldi. ‘Çok zor bir doğum, bebek çok zorlanmış, yaklaşık iki haftadır içeride sağlam bir mücadele vermiş' dedi ve her şeye hazırlıklı olmamı söyledi. Saatlerin çok önemli olduğunu, ilk 24 saat ve 72 saatin çok kritik olduğunu ekledi. O noktada yaşamayacağını düşünmeye başladım. ‘Görmesem daha iyi’ diye düşündüm. Tuncay hemen gitti ve gördü Mert’i. Ben de gördüm, ama Instagram’dan! Doktorum Mert'in resmini kendi hesabında paylaşmış ve ‘700 gram doğdun, savaşacaksın, aslan gibi çıkacaksın’ yazmış. Görmek çok mutlu etti beni ve o an bir aydınlanma yaşadım sanki! Altında yüzlerce destek mesajı, dua mesajları var... Onları görmek, okumak bana güç verdi.

SİZİN SAĞLIĞINIZ, PSİKOLOJİNİZ NASILDI?

Ağrım falan olmadı, zaten o kadar tahammülsüzdüm ki, sürekli ağrı kesici iğne istiyordum. O kadar gücüm yoktu ki, ağrı çekmeye halim yoktu. Odada arkadaşlarımla beraberdim, ama zaman geçmek bilmiyordu. Odada herkes beni oyalamak için elinden geleni yapıyordu çünkü resmen saat hatta dakika sayıyorduk. Uyusam uyansam bir hafta geçmiş olsa diyordum.

Bana en çok güç veren, ayaklandıran şey hemşirenin elinde pompayla odaya girmesi oldu. ‘Nasıl yani? Benden süt gelmez ki, ben daha dün 27 haftalık hamileydim’ dedim hemşireye. ‘Bir deneyelim’ dedi ve pompa yapmaya başladık. Bir baktım, gerçekten süt geliyor, inanamadım! ‘Bunu şimdi ona mı vereceksiniz?’ diye sordum, ‘Vereceğiz’ dedi. Onu dedi ya, bir işe yarayacağım diye üç saatte bir pompa saatlerini bekler oldum!

SONRASINDA HASTANE SÜRECİ NASIL İLERLEDİ?

İlk 48 saat zaten hep kötü olduğu söylendi. Her şeyin üzerine, bir de hastane enfeksiyonu kapmıştı. Seruma geçtiler, tablo oldukça kötüydü. Fakat sonraki günlerde ‘Stabil’ kelimesini duymaya başladım, dünyanın en mutlu insanı oluyordum. Stabil kelimesi benim için çok iyi demek gibiydi! Dördüncü gün kakasını yaptı, bizden mutlusu yok! Kakasını yapması, besini aldı, sindirdi ve çıkardı demek, müthiş! Bizim için bir organ daha çalıştı demek bu. Prematüre bebeklerin bağırsak problemi çok oluyor, bağırsak ameliyatı olan birçok prematüre bebek var. Müthiş bir takip var bu arada, her çişi ölçülüyor, verilen besinle karşılaştırılıyor, her şey tek tek yazılıyor. Küvözün önünde bir masa duruyor ve iki hemşire aynı anda sürekli not alıyor. Hemşireler, doktorlar zaten harikaydı, Mert’e hep müthiş baktılar.

MORALİNİZİ YÜKSEK TUTMAK İÇİN NELER YAPTINIZ?

Dördüncü gün itibariyle daha iyiydim, internetten araştırıp Amerika’daki benzer örnekleri gördüm ve artık ‘Biz de başaracağız’ demeye başladım. Kendi kendimi hep telkin ettim, aklıma kötü bir şey geldiğinde, bir hayal kurdum ve hep o hayali düşündüm. Mert ile plajda oynadığımızı, denize girdiğimizi hayal ettim ve kafamda bir çocuk yarattım. Kendimi şartladım, kötü bir şey düşünmeyeceğim, kötü bir şey olmayacak diye.

HASTANEDEN NE ZAMAN ÇIKTINIZ?

Hastaneden çıkamadım, çıkmak istemedim. Kan değerleri çok düşüyordu. İki kez kan nakli yapıldı. Beşinci gün bir test yapılacaktı Mert’e, onu bekledim. Altıncı gün test sonuçları çıktı, stabildi, tabi hala her şeye hazırlıklı olmam gerektiğini söylemeye devam ediyorlar. Enfeksiyon oranının azaldığını duyunca gücüm biraz yerine geldi eve geçmeye karar verdik.

EVİNİZE GEÇERKEN NELER HİSSETTİNİZ?

Eve geçmek resmen dramdı benim için. O dönem tabi her şeyden sinyaller bekler durumdaydım, havadan, güneşten bulutlardan… Aşırı bir maneviyat çökmüştü üzerime. O gün hastanenin otoparkından çıkarken şubat ayı olmasına rağmen yüzüme güneş vurdu, sanki bir şeylerin iyi olacağının sinyaliydi benim için. Ama eve girdiğim an yalnız kalmak, perdeleri kapatıp oturmak istedim. En yakın arkadaşım Zeynep zaten Mert’in mobilyalarını bir depoda beklettirdi. Mobilya olmasa da orada boş bir bebek odası olması insana çok koyuyor.

Mert'in odası yapılmaya başlandığında, odasının kapısı evin diğer kapılarından farklı bir ton olmuştu. O kadar kızmış ve üzülmüştüm ki. O gün hastaneden eve girdiğimde gözüme ilk çarpan şey o kapı oldu. Tokat gibiydi. O an neler hissettiğimi anlatamam. Ben neleri düşünüyordum, nelere üzülüyordum, hamilelikteki tek kaygım o kapının rengiydi ve şimdi neler yaşıyordum! Ne kadar anlamsız, ne kadar boş..

O yüzden hep şunu söylüyorum; bebek hazırlığına titizlenmek, bir şeylerin eksik diye üzülmek dünyanın en yalan şeyi. Bir bebeğin hiçbir şeye ihtiyacı yok, sağlığından, ailesinden, sevgiden başka. Onu hastaneden bir kundakla alıp ömrüm boyunca çadırda yaşayabilirdim o an.. Bebek dünyası öyle bir sektör ki, anneler bebeklerinin her şeyini dört dörtlük yapmak istiyor, yapamayanlar görüp üzülüyor ama üzülecek şeyler asla değil bunlar.

O DÖNEM DUYGUSAL OLARAK SİZİ EN ÇOK ZORLAYAN ŞEY NE OLDU?

En zoru geceleri kalkıp karanlıkta tek başına süt sağmak. Ortada bir bebek yok, ne olacağı meçhul, ‘Ben bu sütü sağıyorum ama acaba içebilecek mi?’ diye düşünüyorum her seferinde... Beni dürten veya ağlayan bir çocuk yokken, müthiş bir bilinmezlik içinde gecenin köründe iki kere kalkıp süt sağıyordum. Sonra etiketleyip, üzerine notlar yazıp hepsini dolaba kaldırıyordum, çok ağır geliyordu bazen. Motivasyon için Ipad’den Mert’in resmini açıyordum. Herkese de aynı şeyi, bebeğinin fotoğrafına bakmayı tavsiye ediyorum. O zamanlarda Mert’e faydalı olacağımı düşünerek, çok ama çok süt üretmek istiyordum ve gerçekten Mert’in o resmine bakmak çok işe yarıyordu.

MERT’İ İLK NE ZAMAN GÖRDÜNÜZ?

Sanırım onuncu gündü, daha önce bana ‘görmesen daha iyi’ diyen doktoru aradı. ‘Hocam, gel demenizi bekliyorum’ dedim, ‘Hadi gel artık’ dedi. Nasıl heyecanlandım, ayaklarım yerden kesildi resmen, artık daha iyi olduğuna inandım. Hastaneye çok pozitif bir şekilde gittim. Mert’i ilk gördüğüm an inanamadım, her şeyi tas tamamdı! En küçük ayak parmağının tırnağı bile vardı! 700 gramlık bir bebeğin ayak tırnaklarının minikliğini düşünün! Çatık kaşlıydı, normalde prematüre bebeklerin cinsiyeti çok anlaşılmazmış ama Mert gerçekten çatık kaşlarıyla tam bir erkek bebekti. ‘Dokunmak ister misiniz?’ dediler ‘Evet’ dedim, bir tur daha ellerimi iyice heyecanla yıkadım, sonra birbirine sürterek ısıttım. O dokunduğum an bambaşkaydı, bir daha oradan çıkmak istemedim, orada yaşamak istedim resmen.

MERT’İ GÖRDÜKTEN SONRA NELER HİSSETTİNİZ?

O dönemden sonra psikolojik olarak çok daha zordu çünkü orada bebeğin var, biliyorsun, süt taşıyorsun, düzelmesini, evine gelmesini bekliyorsun. Sonra bir gün gidiyorsun ‘Sebebini bulamadığımız bir şeyden dolayı kalp ritminde bozukluk var, düzeltemiyoruz. İki ayrı hastaneden kardiyolog geldi ama çözemiyoruz’ diyorlar. Sonra başka bir gün, göz muayenesinde ‘Bunu size söylemek zorundayım, hiç görememe riski var’ diyorlar. Hep balyoz gibi, her gün yeniden yıkılıyorsun. İyi giden bir şeyden sonra ‘Oh!’ deyip rahatlayamıyorsun, yeni bir şey çıkıveriyor. Halbuki şuan görüyorum ki, tüm bunlar sadece bir süreç. Bütün prematüre bebekler aynı yoldan geçiyor ve bu haftalarda doğan bebeklerin hepsinde benzer riskler var.

HER GÜN NASIL BİR RUTİNİNİZ VARDI?

Her sabah Tuncay bir önceki gece sağdığım sütleri alıp hastaneye bırakıyordu. Ben öğlene kadar biraz daha süt sağıp, sütlerimi alıp hastaneye gidiyordum. Bakımını izliyordum. Küvöz başında pompamı yapıyordum onu izleyerek. Tüm günüm hastane civarında geçiyordu o zamanlar. Mert uyanıkken orada vakit geçirip uyurken dışarı çıkıyordum, sonra tekrar geri gidiyordum, bakımlarını izliyordum, emzirme denemeleri yapıyordum. Beni aslında her gün en çok motive eden şey, Mert için günlük basit şeyler yapabiliyor olmaktı. Sağdığım sütlere güzel notlar yazarak Mert’e götürmek, benim kokumu alsın diye ağız bezlerini göğsümde tutup sonra onları küvöze koymak, veya en basiti kirlilerini alıp yıkayıp tekrar ona kıyafet götürmek bile bana çok iyi geliyordu. Çocuğum için bir şey yapıyor olma hissiydi bana iyi gelen. Bir de, bebeğe annenin enerjisinin geçtiğine inanıyorum. Hatta bu çalışmalarla kanıtlanmış bile. Benim için en zor zamanlarda bile sesimi kontrol ederek, ağlamadan, ona şarkılar söylerdim.

EMZİRME DENEYİMİNİZ NASILDI?

Aslında çok da fazla ememiyordu bir de prematüre olduğu için ve gram gram büyütmeye çalıştığımız için kaç cc süt içtiğini bilmek, sonrasında ölçmek istiyorlardı. Mert çok zor kilo aldı ve çok zor büyüdü… Aslında bu sebepten çıkamadık hastaneden. Sonrasında da toplam 9,5 ay süt sağdım, çok emziremesem de hep sağarak verdim. İlk 6,5 ay sadece anne sütü içti sonrasında süt takviyesiyle mama alarak devam etti.

MERT NASIL UYUYORDU HASTANEDE?

Mert hiç uyumayan bir bebekti zaten, eve geldikten sonra da hiç uyumadı. Hep yarım saat uyuyordu. Uyumadığı zaman da hemşireler kucağına alıyordu, kucakta takılıyordu. Ben de buna bir çözüm bulmak istedim çünkü hemşireler için de zor bir durumdu. Sonra Amerika’daki annelerin yoğun bakıma Mamaroo koyduklarını gördüm, böylelikle çok kucakta olmadan uyuyabiliyorlardı bebekler. Mert de özellikle kasık fıtığı ameliyatı olduktan sonra hiç rahat edemiyordu yatarken. Ben olmadığım zamanlarda da hep kucağa almak zorunda kalıyorlardı. Sonrasında ben de doktorlarından izin alarak yoğun bakım ünitesine bir Mamaroo soktum. Hemşireler bayıldı! Uykularını böylelikle daha uzun ve rahat yaptığı zamanlar oluyordu, ona çok iyi geldi.

İLK KUCAĞINIZA NE ZAMAN VERDİLER?

Sanırım ikinci haftanın sonuna doğru tüm o kablolarla kucağıma verdiler. Kucağıma aldığım an göğsümden sütler akmaya başladı. Tabi benim için o sütler o kadar değerli ki, hemen pompa istedim!

HASTANEDEN ÇIKMADAN ÖNCE NE GİBİ UYARILARDA BULUNDULAR, ÖZEL BİR EĞİTİM ALDINIZ MI?

Evdeki bakım en az hastanedeki kadar önemli. Mert hastanede tam 88 gün kaldı. Biraz daha kendine geldikten sonra zaten hemşireler hastaneye her gittiğimde bana bakımını yaptırmaya, öğretmeye başladılar. Altını değiştiriyordum, besliyordum, emzirme denemelerim oluyordu. Beraber eve geçmeden önce bir gece hastanede kalmak istedim, bunu tüm prematüre annelerine de tavsiye ediyorum. Hastanede kalıp, hemşire doktor yokken gerçekten becerebiliyor muyuz görmek istedim. Güçsüz bir bebek olduğu için beslenirken arada nefes almayı unutuyordu. Hastanede hep makineye bağlı oluyordu beslenirken de, ama bir anda nefes almayı unutup kucağımda mosmor oluyordu ve aletler ötmeye başlıyordu. Ya bu evde olursa diye korkuyor insan ve o noktada hastanede bebeği nasıl geri getirmen gerektiğini öğretiyorlar sana. Çıkmadan bir gün önce de ‘Bebek Canlandırma Eğitimi’ verdiler, her an elimizin altında olması gereken bir alet verdiler ve nasıl kullanılacağını öğrettiler.

Yaptıkları bir diğer uyarı ise prematüre bebeklerin çok çabuk enfeksiyon kapabildikleri. Bu sebeple ziyaretçi yasağı koymamız, ellerimizi sürekli steril etmemiz gerekiyordu. Anneanne, babaanne, dedeler dahil kimseyi bir süre gerçekten eve almadım. Mert iyice büyüyünce eve ziyaretçi almaya başladık. Daha steril olsun, kimsenin nefesiyle aynı nefesi almasın bile diye hep odasında yattı, kendi nefesimden bile sakındım onu. Şimdi hep şunu düşünüyorum Mert büyüdükçe, o süreçte prematüre bir bebekle evde okula giden büyük bir ağabey, abla olsa ne olurdu diye... Grip oldukları zaman bile çok ağır geçiren bebekler bunlar.

HASTANEDEN ÇIKIŞINIZ İÇİN GEREKLİ OLAN YEŞİL IŞIK NEYDİ?

Solunumu kendi başına yapabiliyor olması birinci önemli faktör. Solunumdan sonra OGT olmadan beslenebiliyor olması da ikinci, Mert mesela bunu çok zor yaptı. Çok uzun süre midesine giden OGT borusundan beslendi, o boru üzerindeki serumdan damla damla süt midesine gidiyordu. Emme refleksi iyi gelişmediği için biberonla çok bir şey içemedi dolayısıyla her beslenmesi bir saat sürüyordu. Kaşıkla veriyordum veya biberonun ucundan damla damla veriyordum. İlk 50 cc sütünü kendi içtiğinde bizden mutlusu yoktu. Zor beslenmesi evde de devam etti, zor kilo aldı.

EVDE NASIL BİR BEBEKTİ MERT?

Uykusuz, çok uykusuz bir bebekti. Ne gece ne gündüz doğru düzgün uyumuyordu. Uyuduğunda ise çok kısa uyuyordu, ben Mert’in hiç üç saat uyuduğunu bilmem.

HASTANEDEN ÇIKTIKTAN SONRA RUTİN DOKTOR KONTROLLERİ NASILDI?

Her ay rutin kontrollerimiz oluyordu. Her kontrole giderken ‘Acaba bu ay ne çıkacak’ diye gidiyordum. Her ay farklı kontroller yapılıyordu. Mert’in doktoru bize bir gelişim ödevi veriyordu, elimizi takip etmesi, gördüğü bir nesneye uzanması gibi. O ödevi ay boyunca çalışıp Mert’e yaptırmaya çalışıyorduk. Fizik tedavi de alması gerekiyor bu bebeklerin. Biz biraz geç başladık ama başlamasaydık 18. ayında asla yürümüş olamazdı Mert.

BU KADAR ÇOK ŞEY YAŞAMIŞ OLMAK BUGÜN ANNELİĞİNİZİ NASIL ETKİLEDİ?

İki yaşa kadar çok pimpirikliydim. Mert iki yaşını doldurduktan sonra daha rahat olmaya başladım. Bunun o dönem almaya başladığım profesyonel psikolojik destekle de alakası var tabi ki. Şuan normal bir çocuk annesi nasılsa ben de öyleyim gibi hissediyorum. Arkadaşlarım da rahat olduğumu söylediğine göre herhalde normale dönmeyi başardım. Aslında bu yaşadığım süreç sırf anneliğimi değil tüm hayata bakışıma dair birçok şeyi etkiledi.

HANGİ NOKTADA PROFESYONEL DESTEK ALMAYA KARAR VERDİNİZ?

Mert hastaneden çıktıktan sonra çok iyiydim aslında, ama aklımda hep korkunç bir soru vardı, ‘Şu an ölürse ne yaparım’. Bu şiddetli kaybetme korkusu iki sene kadar devam etti. Ve bir yandan da deli gibi bir kontrol mekanizması ve koruma iç güdüsü… Öte yandan, ben hep kendimin çok iyi olduğunu düşünüyordum, herkes bana ‘Ne kadar güçlüsün, ne kadar pozitifsin’ diyordu ve ben de kendimi iyi olmaya, güçlü olmaya şartlamıştım. Çünkü ben iyi ve güçlü olursam Mert de iyi olur diye düşünüyordum. Ama bu da bir sıkışıklık aslında. Mert iki buçuk yaşına geldiğinde bir gece panik atak geçirdim. Ertesi gün koşarak bir psikiyatriste gittim ve ilaç kullanmaya başladım. Bu süreçten geçen herkesin kesinlikle bir tedaviye ihtiyacı oluyor, çünkü aslında çok doluyorsun ve gücün kalmıyor. O tükenmiş gücü de bir destek alarak yerine getirmen gerekiyor. Ben bunu desteksiz tek başıma yapamadım, tükenip yardım almaya karar verdim. Keşke bunu çok daha önce yapsaydım ama kendimi o kadar iyi zannediyordum ki buna ihtiyacım yok sanıyordum. İnsan zor bir dönemden geçerken tüm gücünü, enerjisini kullanır, sonra ne zaman her şey yoluna girmeye başlar, o zaman gardını indirir ya, beni de o zaman vurdu aslında.

Sonrasında baş ağrılarım ve migrenim geri geldi. Her türlü doktora gittim ve her türlü tedaviyi denedim ama hiçbir gelişme olmadı. En son bir nöroloğa gittim, onun da yaptığı hiçbir tedaviye cevap vermeyince aslında bunun sebebinin o dönem yaşadığım travmadan dolayı olduğunu anladık. O da ek bir ilaç yazdı ve ben iki senedir hem nöroloğumun hem de psikiyatristimin yazdığı ilaçları kullanıyorum. Şimdi birini bırakmak üzereyim.

LITTLE FIGHTERS TÜRKİYE HESABINI KURMAYA NASIL KARAR VERDİNİZ?

680 gram doğacağını öğrendiğim zaman, bebeğimin öleceğine emindim, yaşasa bile mutlaka bir problemi olacak diye düşünüyordum. Çünkü hiçbir şey bilmiyordum! Aklımın ucuna gelmiyordu yaşayabileceği, her şeyiyle mükemmel sağlıklı bir çocuk olabileceği. O kadar büyük bir cahillik ki aslında. Türkiye’de bu konu hakkında internette ünlü birkaç kişinin prematüre doğurduğunu anlatan magazin haberi dışında hiçbir kaynak, bilgi ve paylaşım yok. Bu yüzden Instagram’da yaşadıklarımı anlatmaya başladım, aynı şeyleri yaşayan anneler görsün diye. Doğum sonrası sürekli internette farklı ülkelerde neler var araştırıyordum. Amerika’da bir anne grubunun ‘Preemie Power’ hashtag'i altında çocukları küvözde kablolar içindeyken, tüm hikayelerini paylaştıklarını gördüm. O dönem bu örnekleri görmek beni çok iyi hissettirdi ve toparlanmamı sağladı. Türkiye’de de birileri bunu daha fazla konuşsun, yazsın istedim ve Instagram'da #prematuregucu hashtagini başlatarak herkese hikayemi anlatmaya başladım. Youtube kanalımda da birkaç videom var ve hepsi sayesinde Mert'le yüzlerce yeni prematüre annesine umut olabiliyoruz.

PREMATÜRE ANNELERİNE NELER TAVSİYE EDERSİNİZ?

Prematüre annelerine söyleyeceğim en önemli şey, ne yapıp edip pozitif kalmaya çalışmaları. İyi şeyler düşünsünler, kötü şeyler akıllarına geldikçe o düşünceleri kovup bebekleriyle ileride neler yapacaklarının hayalini kursunlar…

Bebeğini düzenli ziyaret edebilen anneler mutlaka her gün kanguru bakımı yapsınlar. Bebeklerine dokunsunlar, onlarla konuşsunlar.

Sosyal hayatlarından kopup kendilerini eve kapatmasınlar. Arkadaşlarıyla, aileleriyle zaman geçirsinler. Bu zor günler geçecek, yas tutmaya gerek yok. Bu sadece bir dönem, unutmasınlar. Bu dönemde kendilerini ne kadar iyi hissederlerse bebeklerine o kadar güzel enerji verirler. Ve tabii ki profesyonel hastane tipi bir pompa ile düzenli olarak sütlerini sağsınlar.

Eve geçince her şey bitti sanmasınlar ve belli bir süre daha düzenli kontrollerini, nörolog, fizyoterapist ve göz gibi gereken tüm muayeneleri ihmal etmesinler.

PREMATÜRE ANNELERİNİN YAKINLARINA NELER TAVSİYE EDERSİNİZ?

Annelerin istedikleri kadar onlara yaklaşın. Ufacık bir sözün bile onları kırabileceğini unutmayın. Bebek eve geldikten sonra ziyaret yasağına uyun.

Üye ol, ilk alışverişte %10 indirim fırsatı kazan!

Tüm sitede geçerli ilk alışverişinizde kullanabileceğiniz %10 indirim kodu için üye olun!